1 Mayıs Sömürülen, Ezilen ve Dışlananların Bayramıdır

[ A+ ] /[ A- ]


2009 yılı, “1 Mayıs Uluslararası Emekçi Bayramı”nın dünyaya ilan edilişinin 120., Türkiye’de kutlanmaya başlanmasının 100. Yıldönümü.

1 Mayıs, 14 Temmuz 1889’da, Sosyalist Enternasyonal’in Paris’te toplanan Kuruluş Kongresi’nde, “Uluslararası İşçi Günü” olarak ilan edildi. 14 Temmuz 1889, Bastille’in düşüşünün, “Eşitlik, Özgürlük, Kardeşlik!” ideallerinin zaferinin, Büyük Fransız Devrimi’nin 100. Yıldönümüydü.

1 Mayıs, dünyanın dört bir yanında 8 saatlik işgünü için ve kapitalist sömürüye karşı sürdürülen kitlesel mücadelelerin ürünü olarak doğdu.

Türkiye’de ilk 1 Mayıs, 1909’da Selanik’te ve Üsküp’te kutlandı.

1909 1 Mayıs’ı sembolik bir eylem değil, binlerce kadın ve erkek emekçinin katıldığı “göz kamaştırıcı bir nümayiş”ti.

1909 1 Mayıs’ı sadece “gözkamaştırıcı bir nümayiş” değil somut talepleri ve belirgin bir siyasal çizgisi olan bir eylemdi.

1908 Devrimi’nin yarattığı nisbi özgürlük ortamı işçi hareketine kendini ifade etme imkanları sunmuş, devrimi izleyen birkaç ay boyunca Selanik’ten İstanbul’a, Beyrut’tan Zonguldak’a, Manastır’dan, Aydın’a 100 binin üzerinde işçi greve çıkmış, grevlerin kimilerini kadınlar doğrudan örgütlerken kiminde çatışmaya varıncaya kadar yerlerini almış ve bu grevlerin bir kısmı ancak silahla bastırılabilmişti.

“Adalet, Özgürlük ve Eşitlik” talepleriyle halkı Temmuz Devrimi saflarına çağıranların emekçilere karşı takındığı tahammülsüz tutum, istibdattan kurtuluşun, sömürüden kurtuluşla birleşmediği sürece kalıcı ve anlamlı olmayacağı fikrini yaygınlaştırdı. 1 Mayıs 1909 emekçilerin yönünü sola doğru çevirişinin işareti, yükselen emekçi hareketinin doruk noktasıydı.

1 Mayıs’ın örgütlenmesinde temel rolü üstlenen Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu, amaçlarını Sosyalist Enternasyonel’e şöyle açıklıyordu: “Osmanlı milleti aynı ülkede yaşayan ve herbirinin ayrı dili, kültürü, edebiyatı, göreneği ve nitelikleri olan çeşitli milliyetlerden oluşmaktadır… Öyle bir teşkilat kurmak istedik ki, insanlar kendi dil ve kültürlerini terk etmeden ona girebilsinler. Hatta daha iyisi, aynı bir ülkü uğrunda – sosyalizm ülküsü- çalışırken, herbiri kendi kültürünü ve bireyliğini geliştirme olanağı bulabilsin.”

1 Mayıs’ı Rum, Türk, Yahudi, Bulgar işçiler birlikte örgütlediler ve kolkola yürüdüler.

1 Mayıs bildirisi dört dilde birden yayınlandı. Herkese seçme ve seçilme hakkı, emeği koruyacak yasaların çıkarılması ve grev mevzuatının düzeltilmesi talepleri yükseltildi.

100 Yıldır Başka Bir Türkiye Mümkün!
1 Mayıs, yaşadığımız toplumun temel çelişkisinin ücretli emek ve sermaye arasındaki çelişki olduğunun bilince çıktığı, ırkı, dini, dili, cinsiyeti, milliyeti ne olursa olsun bütün emekçilerin, üreten insanların ve emeğe saygı duyanların, “dünyanın bütün işçilerinin” birleştiği, “başka bir ülkenin” ve “başka bir dünyanın” mümkün olduğunun, “ayakların baş olabileceğinin” görüldüğü ve gösterildiği bir gündür.

Bu açıdan bakıldığında 1909 1 Mayıs’ı, sadece Türkiye işçi sınıfının tarih sahnesine çıkışını ilan ettiği bir gün değil, yaklaşan birinci emperyalist paylaşım savaşına karşı emekçi seçeneğinin de ortaya konduğu bir gündür.

Etnik ve dinsel farklılıkları sorun değil, zenginlik kaynağı olarak gören; halkların inançlarını, kültürlerini ve yurttaşların kişisel tercihlerini korkusuzca yaşadığı ve bireylerin kendilerini özgürce geliştirme imkanı bulduğu, özgürlükçü demokratik bir sosyalizmin tesis edilmesi gerektiğini savunan bu seçenek, 100 yıl sonra bugün de günceldir ve krizden tek çıkış yoludur.

1 Mayıs, emekçiye onun yaşam enerjisini hızla kurutan bir çalışma hayatını reva gören, insanlığın büyük kısmını işsizliğin, açlığın sessiz ölümüyle savaşın gürültülü ölümü arasında tercih yapmak zorunda bırakan kapitalizme karşı, vicdanın ve aklın protestosudur. Toprakları, kaynakları kurutan, doğayı katleden, saçma ve barbar kar mantığından dolayı sürekli krizlere yol açan kapitalizme karşı, insanlığın sosyalist alternatifine işaret eder.

1 Mayıs 2009, işçi sınıfının bütün sektörel, sendikal renkliliğini ve mücadelesini yansıtan bir eylem olmalıdır. Ölüme mahkum edilen kot taşlama işçilerinden, sendikalı oldukları için işten atılan Desa’nın türbanlı kadın işçilerine, Sinter’in işten atılmayı kabul etmeyen işçilerinden, 50 d’ye karşı mücadele eden öğretim elemanlarına, çağrı merkezlerindeki yeni emekçi sınıfa, emeklerini satmak istediği halde alıcı olmayan işsizlere kadar, emekçilerin mücadele etmek isteyen bütün kesimlerinin zenginliğini taşımalıdır.

1 Mayıs 2009, Türklerin, Kürtlerin, Lazların, Çerkezlerin, Zazaların, Ermenilerin.. bütün Türkiye halklarının diliyle konuşmalı, Alevi, Hristiyan, Musevi, dindar, laik bütün inanç mensuplarını ve toplumsal kesimleri kucaklamalı, kadınların, gençlerin, eşcinsellerin bütün dışlananların özgürlük alanı olmalıdır.

Unutmayacağız, Unutturmayacağız!
1977 yılında Uluslararası İşçi Bayramı’nı kutlamak için Taksim’de buluşan yüzbinlerin üzerine ateş açılarak Bayram’ın kana bulanması ve 34 yurttaşın hayatını kaybetmesi tarihte benzeri az görülür bir kontrgerilla provokasyonu olarak belleklere kazındı. 1989’da, 1996’da da bu provakasyonlar yinelenmek istendi.

1977 kitle katliamının 30. Yıldönümünde, tarihimizin bu en karanlık sayfasının aydınlatılması talebiyle Taksim’de buluşmak isteyen emekçiler ölçüsüz ve tahammülsüz bir şiddetle karşılaştı ve aynı tahammülsüzlük geçtiğimiz yıl da devam etti.

100 yıllık geleneği ile Türkiye, 1 Mayıs’ın en çok sahiplenildiği ülkelerden biridir. Emperyalist işgal güçlerinin ve işbirlikçi hükümetin yasakları bile 1 Mayıs Bayramı’nın kutlanmasına engel olamamıştır.

1909 Selanik ve Üsküp 1 Mayıs’ının zenginliğinin,

1921’de işgal güçlerinin yasaklarına rağmen Istanbul’da 1 Mayısı kutlayan işçilerin,

1977’de, 1989’da, 1996’da kontrgerilla kursunlarına karşı meydanları dolduran yüzbinlerin mirası omuzlarımızda.

100 yıldır başka bir Türkiye Mümkün!

100 Yıldır Vardık, Varız, Varolacağız!

Kaynak: www.1mayis.info