20 Ocak’ta Neler Oluyor?

[ A+ ] /[ A- ]

Sayat TEKİR

“19 Ocak’ta ne olmuştu?” sorusu/sloganı; 19 Ocak tarihine vurgu yaparak hem bu tarihi zihnimize kazımakta hem de bu tarih üzerinden, Hrant Dink’i ölüme götüren süreci ve öldürüldükten sonraki yargılamayı hatırlatmaktadır.

Hrant Dink’in karakteri, hayatı ve fikirleri ayrıca öldürülmesi ve öldürülme şekli, toplumun farklı kesimlerden binlerce kişiyi 23 Ocak 2007’de olan cenazesinde buluşturmuştur. Son altı yılda ise her 19 Ocak farklı kesimlerinin birbirleriyle dayanıştığı bir kardeşlik gününe dönüşmüştür. Öte yandan 19 Ocak’larda gösterilen dayanışma ne yazık ki 20 Ocak’larda yerini toplumsal hafızanın yitimine ve duyarsızlığa bırakmıştır. Hrant Dink’in devam eden cinayet davası sürecinde ısrarlı bir kalabalığın çabasına rağmen bu kalabalık sönümlenmiş ve toplumsal duyarlılık birçok davada olduğu gibi bu davada da azalmıştır. Ülkede azmettiricisinin devlet olduğu birçok cinayet ve zorbalık toplumsal muhalefetin desteğini yeterince kazanamamış ve dayanışma kültürünü yaratamamıştır. Hrant’ın katline giden yolda büyük vebali olan eski Yargıtay üyesi Nihat Ömeroğlu, halk adına ‘başdenetçi’ işte bu yüzden olabilmiştir.

Geçmişten günümüze doğru bakınca Cumhuriyet tarihi boyunca her iktidar döneminde Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler, Kürt hareketinin toplumsallaşması ile de Kürtler, mezhep farklılığı nedeniyle Aleviler en çok nefret söylemine maruz kalan topluluklar olmuşlardır. Türk, Müslüman, Sünni ayrıca erkek ve heteroseksüel olmayanlara karşı üretilen bu nefret söyleminin kaçınılmaz sonucu ise nefret suçları olmaktadır.

Önce “Benim ülkem sana dar gelir, sen Yerevan’a git”, “Sonun darağacı”, “Ermeni ajanı” diye tahdit edilen sonra ise İçişleri Bakanı’nın “intikamını alacağız” temalı ırkçı konuşmalar yaptığı Hocalı eyleminin akabinde bahçesine “Ermeni yalanına sessiz kalma!” yazılı bir şapka atılan hayvan hakları aktivisti Eva Aksoy’un açtığı davalar ya 3. Yargı paketi nedeniyle rafa kalktı ya da hiç soruşturulmadı.

Ermeni olduğu için bindiği taksinin sürücüsünden şiddet gören bir kadın ve yine Ermeni olduğu için hakaretlere ve tehditlere maruz kalan ve ülkeyi terk etmek zorunda kalan Marmaris’li bir kadın esnafın içine düştüğü durumlar, toplumsal dayanışmayı hareketlendirmek bir kenara dursun medyada ‘haber değeri’ bile taşımıyordu.

Kışlalarda ise insan anatomisine aykırı biçimlerde ‘intihar’ eden Kürt gençleri ve Ermeni Soykırımı’nın 96. yıl dönümü olan 24 Nisan 2011’de, zorunlu askerliğini yaptığı sırada arkadaşı tarafından “şakalaşırken”, “kazara” öldürülen Sevag Balıkçı bu nefret suçlarının en görünür kurbanlarıdır.

Devletin ideolojik aygıtları tarafından sürekli pompalanan bu ırkçı-şoven-cinsiyetçi söylem, Alevi ve Ezidilerin inançlarını aşağılamakta, LGBT’leri sapkın, ahlaksız ilan edip katledilmelerini meşrulaştırmaktadır. Şerzan Kurt’un katili serbest bırakılırken, sırf poşu taktığı ve Kürt olduğu için Cihan Kırmızıgül iki yıl tutuklu yargılanmıştır. Kadın kuluçka makinesi ilan edilip kürtaj yasaklanırken, bir türlü yargılanmayan Roboski katliamı ve Van depreminden sonra yazlık çadırlarda kışın yanarak ölenler halen görmezden gelinmeye devam edilmektedir. Alevilerin evlerinin işaretlenmesine AKP münferit derken, İstanbul Üniversitesi’nde ülkücüler “Yaktık yine yakarız” pankartı açmıştır!

Devlet tüm bu suçların faillerini korumak ve semirtmek için tüm imkânlarını seferber etmekte, gücünü devletten alan faşistler ise bu toprakların ‘öteki’lerine saldırmaktan hiç çekinmemektedir. Öte yandan toplumsal muhalefet güçleri hükümetin bin bir türlü baskısıyla uğraşmakta ve 1980 sonrası daralan muhalefet, toplumsal duyarlılığı yaratamamaktadır. Ülkedeki tüm ezilenlerin kendi dertlerine düştüğü ve birbirleriyle dayanışma kültürünün ve olmadığı bir toplumda tüm bu zorbalıklara maruz bırakılanlara kalan tek şey ise yalnızlıktır!

Sistemin dayattığı bu yalnızlığın kırılması ve her türlü zorbalık, sömürü ve tahakkümden arındırılmış bir dünyanın yaratılması için ise tek yol birlikte mücadele etmektir. 19 Ocak’ta kardeşlik ve dayanışma için bir araya gelirken, bunu 20 Ocak’lara da taşımanın yollarını yaratmalıyız.