Hafıza-i Beşer Nisyanla Maluldür

[ A+ ] /[ A- ]

Dilek DİNDAR
BirGün Gazetesi

Tarih: 19 Aralık 2000
Saat: 06.30

Telefon ısrarla çalıyor.
“Cezaevlerine müdahale ettiler!..”

Televizyon karşısındayım. NTV muhabiri Ulucanlar’dan bildiriyor. CNN muhabiri Çankırı’dan Niğde’den, Adana’dan, Bayrampaşa’dan bildiriyor birileri. Sesler ve görüntüler arasında kayboldum.Aksiyon filmlerinden birini izliyorum sanki. Bir grup kötü, liderlerinin tutsak ettiği esirleri yavaş yavaş öldürmekten sıkılmış, topyekün imha etme çabasında.

NTV muhabiri Buca’dan bildirmeye devam ediyor.

Beynimde sorular sıra bulmakta zorlanıyor.

Neden müdahale etmişlerdi?

‘Çünkü ölüm orucundaydılar.’
Kimler?

‘Bu devleti yönetenlerle aynı düşünmeyenler.’

‘Yani siyasi suçlular.’

Niye ölüm orucundaydılar?

‘Devlete karşı suç işlemişler ve cezalandırılmışlar; yani özgürlükleri ellerinden alınmış, dört duvar arasına konulmuşlardı. Kamu hakları ellerinden alınmış yani sevdikleriyle bir arada olmaktan, güneşin doğuşunu izlemekten, seyahat etmekten, çocuğuyla uyuyakalmaktan, bayram sofrasını annesiyle paylaşmaktan men edilmişlerdi.-Bunun adı ceza değil miydi?- Şimdi de F tipi denilen cezaevlerinde, tek kişilik hücrelerde, ikinci bir kez cezalandırılmak isteniyorlardı. F tipi hücrelere hayır demişler, ölüme yatmışlardı.’

Peki neden bu ülkeyi yönetenler ısrarla F tipini istiyorlardı?

‘Cezaevleri yol geçen hanına dönmüş ama kendileri giremiyorlarmış.’

‘Koğuşlar örgütlerin kalesi gibiymiş.’

‘Cezaevleri çok doluymuş.’

İyi ama buraları yapan ve yöneten siz değil misiniz? Her önünüze geleni cezaevlerine siz koymadınız mı? Parasız eğitim diyen öğrencileri, düşüncelerini yazan gazetecileri, saz çalan, sokakta dans eden gençleri,… militan diye siz mahkum edip koymadınız mı cezaevlerine?

Mafya ağalarınızı paşalar gibi ağırlarken, F tipi hücrelerden başka çözüm bulamadınız mı siyasi mahkumlar için?

F tipi miydi bulabildiğiniz tek çözüm!?

Oysa ne çok anlattılar; altından saray inşa etseniz de, insansız bir cehennem olur sizin o sarayınız, diye.

İnsan sosyal bir varlıktır. Acısını, sevgisini, inancını paylaşmadığı; öfkesini, özlemini, pişmanlığını ifade etmediği sürece; yani nefeslerin nefeslere karışmadığı yerde yaşam yoktur, diye.

Dokunmak hissetmektir, konuşmak insanlıktır, diye.

Paylaşmak, dayanışmak gibi kavramları hiç duymadınız mı?

Hani amacınız cezaevlerindekileri ıslah etmekti? Hani topluma yeniden kazandırmak içindi cezaevlerindeki düzenlemeler? Oysa cezaevinden çıktıklarında –sağ çıkmayı becerebilirlerse- insan olmayan varlıklar bulacaksınız karşınızda, diye ne çok anlattılar duymadınız mı?

Aydınlar, yazarlar, sanatçılar, analar ne çok haykırdılar… Sağır mıydınız?

Hukukçular, doktorlar, psikologlar, mimarlar ne çok anlattılar… Bilim denilen şeyi hiç bilmediniz mi?

Ve bir mahpus elindeki tek silahı, bedenini orta yere koydu… Kör müydünüz?

Topyekün üç maymunu oynadınız.

Ve şimdi NTV’den bildiriyorsunuz.

Edirne’den, Gebze’den, Ümraniye’den bildiriyorsunuz.

‘Hayata Dönün’ derken ne kadar trajikomik bir tablo çiziyorsunuz, farkında mısınız?

Tarih: 20 Aralık 2000

“Hayata Dönüş” devam ediyor.

“Zayiat beklenenden az.” Şimdilik 17 kişi!

Hepsini öldürmeyi beceremedik mi demek istiyorsunuz?!..

NTV Çanakkale’den, CNN Ümraniye’den bildiriyor.

Gazeteler dehşeti, ölü sevici edasıyla neşrediyor.

Ne çok kana susamışız!

Tarih: 22 Aralık 2000

Af yasası kabul edildi.

Meclis uykusuz bir gecenin ardından, toplumsal adaleti sağlamak adına; katili, kaçakçıyı, hırsızı.. affetti. Devlet, kendine karşı suç işleyenlere ölümü reva görürken; katillerin, hırsızların karşısına en sevimli yüzüyle çıkıyor.

Adaletin terazisi kırıldı.

Tarih kan ağlıyor.

Ölü sayısı 22!

Tarih: 29 Aralık 2000

Hayata Döndük!

Bilanço 35. Sayı değil 35, insan. Düşünen, konuşan, gülümseyen 35 can.

Artık kimse bildirmiyor!

Kalanların akıbeti meçhul. Ölümüne direndikleri F tipinde ölümle yaşıyorlar şimdi.

Tarih: Mayıs 2001

Operasyonların üzerinden tam beş ay geçti.

Ülkece ‘kriz’ içinde yaşıyoruz. Doların kuru, Derviş’in şortu, Kati yenge’nin gözleri, IMF’nin reçeteleri, Mesut’un yaramazlıkları… Esnaf kan ağlıyormuş, binlerce işçi işten atılmış, memur açlık sınırında yaşıyormuş, gazeteciler işten çıkarılıyormuş, ölüm cezaevlerini mesken tutmuş… ne gam!

NTV, CNN ve diğerleri nicedir bildirmiyorlar.

Ölüm kanıksandı, yaşamak garipseniyor şimdilerde.

Bu sanal alemde, cılız sesler fısıldıyor kulaklarımıza yeni ölümleri.

“Ölüm orucunda 2 kişi hayatını kaybetti.”

“Ölenlerin sayısı 10’a yükseldi.”

‘Kurtarılan’ ölüm neden halen devam ediyor? Tamam işte direnenler yenilmiş, F tipi hayatın gerçeği haline gelmişti. Şimdi ne adına art arda sıralanıyordu ölümler?

“Ölü sayısı 22!..”

F tiplerinde ortak kullanım alanlarından yararlanabilmek içindi yeni ölümler.

Tanrım bu nasıl adalet!?

Voleybol oynayabilmek için ölmek!

Yemek verenin yüzünü görebilmek için ölmek!

Dördüncüyü sohbete dahil edebilmek için ölmek!

Günaydın diyebilmek için ölmek!

Bu ülkede yaşayabilmek için ölmek mi gerekiyor?!

Televizyon karşısındayım. Adalet bakanı basın açıklaması yapıyor. Beyaz ekran kan kızılı renginde. “Ortak kullanım alanlarından yararlansınlar diye TMY’nin 16. maddesini değiştirdik.-5 ay sonra mı?- Artık işlikleri, spor tesislerini, okuma salonlarını kullanabilecekler.-22 kişi neden öldü?- Tabiiiii, disiplin suçu olmayanlar, kurallara uyanlar ve dilekçe verenler.-Aslan terbiyecisine benziyorsunuz.-“

Toplumca ‘yedinci harfin karalıkta dansı’nı izliyoruz, yüreklerimiz kelepçeli.

Ve ölümler devam ediyor…

Duymamak için tıkadığınız kulaklarınız, kapının zilini duyabiliyor mu?

Hadi aç kapıyı.

Sıra sana geldi.

İlave bir söz

Ölüm üzerinden siyaset yapanlar, bakın aynaya; kimi görüyorsunuz…….?

Tarih: 19 Aralık 2010

Füze kalkanlarının gölgesinde “Gülen” bir Türkiye’de yaşıyoruz.

12 eylül kurumlarına dokunmamak kaydıyla anayasayı değiştirdik, çok şükür!!

64 madenci göçüklerde “güzel öldüler”…

Tekel işçileri sokakları mesken tuttu…

Atanamayan öğretmenler sokağa, seçilmiş Kürt siyasetçiler cezaevine mahkum…

Kürt sorununda çözüm cemaatin gülen yüzüne teslim.

TMK mağduru çocuklar, çocuk düşlerinde…

3 milyon işsiz kaderine küskün, umut ilmiğin ucuna geçirilmiş…

Öğrenciler jopla terbiye ediliyor Dolmabahçe semalarında…

Yetmez mi dediniz!..

Yoksa tüm sorumlu çift sarılı yumurta mı?..

Siz öğrencilerin “yumurtalı faşizm”inden bahsedenler…

Rüyadan uyanıp, HAYATA DÖNÜN artık!!!