HRANT DİNK’LE İSTANBUL VALİLİĞİNDE GÖRÜŞEN MİT ÜST DÜZEY GÖREVLİLERİ

[ A+ ] /[ A- ]

Hrant Dink’in yaşamının açık ve yakın tehlike altında olduğunu bilen ve işin doğası gereği bilebilecek olan MİT’in sorumluluğu üzerinde bugüne kadar yeterince durulmadı, sonuçsuz da olsa, emniyet ve jandarma görevlileri hakkında yürütülen inceleme ve soruşturmalara rağmen MİT’in soruşturma ve tartışma dışında kaldı, basının ve kamuoyunun da bu konu üzerinde gitmedi, yeterince tartışmadı.

Hrant Dink’le İstanbul Valiliğinde görüşen ve Dink’in algılamasıyla onu tehdit eden iki MİT görevlisi hakkında başlatılan hukuki süreç ise ne yazık ki ‘zamanaşımı’ gerekçesiyle sonlandırıldı. Böylece, pek çok olayda olduğu gibi, Hrant Dink soruşturmalarında da karşımıza çıkan ‘dokunulmazlık’ ve ‘cezasızlık’ problemi bu olayla yeniden gündeme geldi.

Bu iki kişi ile ilgili hukuki sürece göz atarsak;

12.01.2007 tarihinde Hrant Dink’in Agos Gazetesinde yayınlanan ‘Niçin Hedef Seçildim’ yazısı içeriği, (…girer girmez ortamın nazikliğini anlamıştım, konuşmaların içeriğinden beni hangi amaçla oraya çağırdıkları belliydi; haddimi bilmeliydim, yoksa iyi olmazdı, hakikaten de sonrası iyi olmadı.)

12.02.2007 tarihinde Rakel Dink soruşturmayı yürüten savcılara müşteki sıfatıyla vermiş olduğu ifadede Hrant Dink’i İstanbul Valiliğine çağırarak ‘uyaran’ ancak onun yaşamının tehdit altında olduğunu bildikleri halde hiçbir tedbir almayan iki MİT görevlisi ile Vali Yardımcısı Ergun Güngör’den şikâyetçi olmuştur.

18.04.2007 tarihinde Rakel Dink, Başbakana yazdığı yazıda yine vali yardımcısı ve bu iki kişiden şikâyetçi olmuştur.

08.02.2010 tarihinde İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne verdiğimiz dilekçede yine bu iki MİT görevlisi ve onlar haricinde, görevlerini yapmayan, önleyici tedbirler almayan MİT görevlilerinin tespiti ile cezalandırılması için şikâyetçi olduk.

Mahkeme, İst. Cum. Savcılığına gönderdi, Savcılık ‘görevsizlik kararı vererek Ankara Savcılığı’na gönderdi.

21. 06. 2010 tarihinde Ankara Savcılığı MİT görevlileri için Başbakanlıktan izin istedi.

21.01.2011 tarihli onay ile Başbakan, Hrant Dink ile İstanbul Valiliğinde görüşen iki MİT görevlisi, Özel Yılmaz ile Handan Selçuk haklarında soruşturma izni verdi.

29.09.2011 tarihinde Ankara Cum Savcılığı şüphelilerin isnat edilen suçu işledikleri ancak bu suç yönünden zamanaşımı süresi dolduğu gerekçesiyle Kovuşturmaya Yer Olmadığına karar verdi.

Bu karara itiraz ettik ve itirazı inceleyen Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi gerekçesiz olarak itirazımızı reddetti.

Mahkeme, itiraz sebeplerimizin hiçbirini tartışmadan, sadece yasa maddesini yazdığı bir garabeti karar diye önümüze koydu. Böylece cezasızlık kuralı bozulmadı ve ortada suç olmasına rağmen bu suç cezasız bırakılmaya çalışılıyor. Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bu kararıyla iç hukuk yolları tüketildiğinden bu dosyayı AİHM’e taşıyacağız.

MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI’NIN OLAYDAKİ SORUMLULUĞU

Konuya ilişkin olarak, Hrant Dink cinayeti davası kapsamında bugüne kadar olan gelişmelere kısaca bir göz atacak olursak;

10.05.2010 tarihli dilekçe ile 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nden MİT’e yazı yazılarak aşağıdaki soruların sorulmasını talep ettik. Bu sorular;

a) MİT’te Hrant Dink dosyası bulunup bulunmadığı,

b) Valiliğe çağrılan Dink’in çağrılması için bir görevlendirmenin bulunup bulunmadığı, bir görevlendirme varsa bunun nedeni ve amacının bildirilmesi,

c) Gerek sanıklar ve gerekse başka şahıslar tarafından Dink’e yönelik suikast hakkında teşkilatın bilgisinin bulunup bulunmadığı,

d) Teşkilata, anılan konularda, Trabzon, İstanbul ve diğer iller Emniyet Müdürlükleri, Emniyet Genel Müdürlüğü, Trabzon jandarma ya da Jandarma Genel Komutanlığı istihbarat birimlerinden bilgi verilip verilmediği, verilmiş ise kapsamı,

e) Gerek dava sanıklarının bağlı bulunduğu ve gerekse sair illegal ve özellikle Trabzon ilindeki illegal ve siyasi kuruluşların bu cinayete ilişkin faaliyetleri konusunda kuruma ulaşmş bilgi bulunup bulunmadığı,

19.07.2010 tarihinde vermiş olduğu cevapta MİT şöyle demekteydi;

“a) Teşkilatımıza Ermenilik faaliyetleri ve AGOS Gazetesi kapsamında Hrant Dink hakkında basına yansıyan haberlerin dışında her hangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır.

b) Hrant Dink’in Valiliğe davet edilmesinden Müsteşarlığımızın bilgisi olmuştur.

c) Haklarında dava açılan sanıklar veya başka şahıslar tarafından Hrant Dink’e yönelik olarak suikast veya benzeri saldırı olayları düzenleneceği konusunda önceden teşkilata intikal etmiş bir bilgi bulunmamaktadır.

d) Müşteşarlığımıza anılan konularda Trabzon, İstanbul ve diğer illerin emniyet müdürlükleri ya da jandarma il komutanlıkları, jandarma genel komutanlığından herhangi bir bilgi intikal etmemiştir.

e) İllegal örgütlerden ya da siyasi kuruluşlardan da intikal etmiş bir bilgi bulunmamaktadır.”

Bu görüşmenin hangi kurumun talimatıyla yapıldığı bile bugüne kadar açığa kavuşmamıştır.

Örneğin, İstanbul Valiliği, İçişleri Bakanlığı’na gönderdiği 07.02.2007 tarihli yazıda; valilikteki görüşmenin ilgili istihbarat birimleri valilikten talebiyle yapıldığını” söylemektedir.

DDK’ya gönderdiği, 31.01.2011 tarihli yazıda ise MİT, “görüşmenin vali yardımcısının daveti üzerine yapıldığını” belirtmiştir.

Nedim Şener’in Kırmızı Cuma kitabında ise, Başbakanlık Teftiş kurulu müfettişleriyle görüşen üst düzey bir MİT yetkilisinin “ şimdi çıkıp görüşmenin Genel Kurmay tarafından yapılmasının istendiğini nasıl söyleyeyim” dediğini aktarmıştır ve bu iddia bugüne kadar yalanlanmış değildir.

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nden 16. Duruşmada, bu konudaki iddiaları anlattıktan sonra şunları talep ettik: Genelkurmay Başkanlığı’na ve MİT Müsteşarlığı’na ayrı ayrı müzekkereler yazarak;

a) hangi görev ve yetki kapsamında bu görüşmenin MİT İstanbul Bölge Müdürlüğünden talep edildiğinin,

b) talebin yasal dayanağının ne olduğunun, gazeteci ya da yazarları uyarmak ya da tehdit etmenin Genel Kurmay Başkanlığı’nın ya da MİT’in yetki ve görevleri arasında bulunup bulunmadığının,

c) bu görüşmenin Hrant Dink’i koruma amaçlı yapıldığı iddia edildiğinden o zaman Hrant Dink’e neden koruma tahsisi ettirilmediğinin, konunun neden İl Koruma Müdürlüğü’ne intikal ettirilmediğinin sorulmasını talep ettik. Mahkeme, bu talebimizi reddetti.

Şimdi; soruşturma yürüten ve tüm süreci yeniden ele aldıklarını bildiğimiz Sayın savcılardan;

a) Trabzon’da ve özellikle Pelitli Beldesinde yaşayan birçok sivil şahsın dahi Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisine sahip olduğu bir ortamda herhangi bir istihbarat almadığını iddia eden MİT Trabzon Bölge Müdürlüğü yetkili ve görevlilerinin doğru söylemediklerinden,

b) Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisinin Emniyet ve jandarma istihbarat birimleri tarafından alınmış olduğu halde, ülkenin en büyük, iç ve dış istihbarat kurumu olan MİT’in durumdan, tehlikeden ve tehditten habersiz olduğu, basına yansıyan haberler dışında bir bilgisinin bulunmadığı iddiası inandırıcı olmadığından,

c) Emniyet ve Jandarma istihbaratının bilgi sahibi olduğu halde yasal zorunluluk olmasına rağmen MİT’e intikal ettirmedikleri hususunun açıklığa kavuşturulması gerektiğinden;

MİT İstanbul ve Trabzon Bölge Başkanlıkları arşivlerinde konuyla ilgili araştırma yapmalarını ve sorumlular hakkında dava açmalarını talep ediyoruz.

Sayın Başbakan, 17 Ocak’ta açıklanan Hrant Dink cinayeti davası kararından sonra aynen şöyle demişti: “Dink davası Ankara’nın dehlizlerinde kaybolmaz. Altı dilde söylenen Sarı Gelin türküsünü, Şişli’de sıkılan bir kurşun susturamaz.”

Şimdi Sayın Erdoğan’a çağrımız şudur ki;

Sayın Başbakan lütfen sözünüzün gereğini yapın ve Ankara’nın dehlizlerini açın, bu cinayetin diğerleri gibi o karanlık dehlizlerde kaybolmasına izin vermeyin. Aksi takdirde o dehlizlerin karanlığı bugünümüzü ve geleceğimizi tehdit etmeye devam edecek. Bu dehlizleri ve bu dehlizlerin oluşturduğu karanlığı aydınlatmak gelecek kuşaklara karşı hepimizin boynumuzun borcudur.