‘Devlet Hatırası’ Albümü: Ulus-Devletin Portresini Çizmek

[ A+ ] /[ A- ]

Toplum ve Kuram Dergisi, Portreler Dizisi

Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarından günümüze kadar geçen süreçte; ordu, bürokrasi ve siyasal partiler arasında hâlâ devam eden birçok anlaşmazlık ve çatışma yaşandı. Bu çatışmalar ve iktidar kavgaları sonucunda, özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ardından, devlet kurumları üzerinde iktidar kurmayı başaran özneler, belirli konularda fikir birliğine vardılar. Gayrimüslimlerin vatandaşlıktan çıkarılması, vatandaşlıktan çıkarılamayan gayrimüslimlerin ve Türkiye’de Müslüman olan herkesin Türk ulusunu oluşturmak amacıyla Türkleştirilmesi, devlet aygıtını ele geçirenlerin üzerinde fikir birliğine vardığı ve tartışma götürmeyen öncelikli konulardı.

Bunlar dışında, başta, kapitalist üretim ilişkilerinin geliştirilerek aksamadan devam ettirilmesi olmak üzere, komünist tehditin ortadan kaldırılması, aile kurumunun devamlılığının sağlanması amacıyla, kadınlığın ulus-devlet projesine eklemlenmesi ve kadına dönük şiddetin devamlılığının sağlanması gibi konular da devlet yetkililerinin üzerinde hemfikir olduğu noktalardan bazılarıydı. Devleti oluşturan kurumlar ve bu kurumlarda çalışan elitler, devletin kurulduğu ilk günden bugüne kadar, toplumsal muhalefeti yok etmek amacıyla ortaklık içinde hareket ettiler. Söz konusu bu ortaklık, geçmişten günümüze farklı devlet politikaları arasında tarihsel sürekliliklerin oluşması ve yapısallaşması olarak da adlandırılabilinecek kökleşmiş eğilimlerin doğmasıyla sonuçlandı.

Yukarıda dile getirilen konularla ilişkili olarak, devletin amaçlarını gerçekleştirmesi için ortaya çıkabilecek her türlü toplumsal muhalefetin ortadan kaldırılması da, Türkiye Cumhuriyeti devletini oluşturan kurumların biricik amacı olarak belirlenmişti. Bu amaç; yasama, yürütme ve yargı organlarınca gerçekleştirilecekti. Bu amaçla ilişkili olarak, devlet kurumlarına bağlı elitler ve hükümeti oluşturan siyasal partiler, belli dönemlerde farklı siyasal projeler gündeme getirdi. Toplumsal-siyasal hareketler ve devlet politikaları arasındaki diyalektik ilişkilerle de bağlantılı olarak, belirli devlet elitleri, toplumsal muhafelete karşı yeni projeler geliştirilmesinde öncü rol aldılar. Bu kişiler, kurumlardan oluşan devletin; yapısal, kurumsal ve ideolojik dönüşüm geçirdiği dönemlere öncülük etmişlerdir. Türkiye’deki devlet yazınında elitlerin, devlet politikalarında oynadığı tarihsel roller yeteri kadar tartışılmadı ve çoğunlukla devlet politikaları, devlet elitlerinin öznelliğinden bağımsızlaştırılarak, yapısal veya fonksiyonel projelere indirgendi. Projelerin belirli özneler tarafından üretildiği ve bu özneler tarafından ‘devlet politikası’ haline getirildiği genellikle arka plana atıldı. Bu eğilim, varlığını hâlihazırda devam ettirmektedir.

Dergi grubu olarak bu sayımızda (Sayı: 6-7 Kış-Bahar 2012), muhalif toplumsal hareketlerle mücadele amacıyla yeni politikaların üretildiği dönemlerde, söz konusu politikaları üreten veya yönlendiren, bu anlamda varlıklarıyla tarihsel rol oynayan kişilerin hayatlarını, Türkiye’nin siyasi tarihindeki belirleyici ve dönüştürücü tarihsel kırılmalarla ilişkilendirerek, kısa ve kolay okunur yazılar ile ele almak istedik. Bu yazılar ile iddialı bir devlet analizi yapmak yerine, devlet kurumları içindeki elitlerin tarihsel ve öznel rollerine dikkat çekmeyi amaçlıyoruz. Okuyucularımıza, devletin tek başına somutlaştırılabilir nesnel bir kurum olmadığını, aksine belli elitlerin öznel projeleri ile sürekliliği sağlanan kompleks ve tarihsel ilişkiler ağı olduğunu hatırlatmayı amaçlıyoruz.

***

PORTRELER
Şükrü Kaya: Soykırım, İnkâr ve Asimilasyon

şükrükayaTürk ulus-devletinin kuruluşundan yapısının ciddi bir değişime uğramadan varlığını sürdürdüğü sonraki süreç zarfında, egemenlerin despotik gücü altında ezilen halkların yaşadığı acıların ortaya çıkışında Şükrü Kaya ismi önemli bir yer iştikal eder. Kaya, Türk ulus-devlet inşasına giden yolda iki önemli role sahiptir. Bunlardan birincisi, Kaya’nın Ermeni Soykırımı sürecinde üstlendiği rol, ikincisi ise ulus-devlet kurulduktan sonra izlenen ret ve asimilasyon politikalarına sunduğu ‘katkılar’ ile alakalıdır.

1882 yılında İstanköy’de doğan Şükrü Kaya, 1959 yılında İstanbul’da öldü. Mektebi Sultani ve İstanbul Hukuk Fakültesi’nde sürdürdüğü eğitimini Fransa’da devam ettirdi ve dönüşünde Hariciye Vekâleti Umum-u Ticariye şubesinde kâtip olarak devlet hizmetine başladı. Soykırımın gerçekleştiği süreç içerisinde Şükrü Kaya, Sevkiyat Reis-i Umumisi olarak Dahiliye Nezareti adına yapılan sürgünleri koordine eden kişiydi. Kasım 1914’ten Mart 1916’ya kadar geçen sürede, önce İlticacılar ve Aşiretleri Yerleştirmeden Sorumlu Direktör, sonrasında ise aynı birim bünyesinde Aralık 1916’ya kadar geçen sürede Genel Direktör olacaktı.1

İttihat ve Terakki Partisi, bu süre zarfında ulus-devlet projesini bekası açısından, Anadolu’yu etnik bakımından homojenleştirmek gerektiğine inanlar arasındaydı. 1915 yılında, ‘tehcir’ söylemi altındai yaklaşık 1 milyon Ermeni’yi sistematik bir şekilde katleden bir soykırım gerçekleştirildi. Yaşadıkları yerlerde katledilen veya katlettirilen Ermenilerin yanı sıra, yüz binlerce Ermeni belirlenmiş toplama merkezlerinde zorunlu göçe tabi tutuldu. Tehcir edilen Ermenilerin çoğunluğunun nakil sürecinde hayatlarını kaybettiği göz önünde bulundurulduğunda, zorunlu göçün kendisi, soykırım projesinin safhalarından birisi olarak karşımıza çıkar. Bu soykırım projesinin koordine edilmesi konusunda sorumluluğu olan başat aktörlerden birisi, Muhacirin ve İskân Aşair Müdürlüğü bünyesinde süreci yürüten Şükrü Kaya’ydı. Kaya, Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi sonrasında, İzmir Müdafaa-ı Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti’ne katılıp dış ilişkiler bölümünde yer aldı. Kasım 1918’de İstanbul’un İtilaf Güçleri tarafından çıkarma yapılmasına müteakip, Ermeni Soykırımı’nda rolü olan İttihatçıların yargılanmasına karar verildi. Bu bağlamda, Şükrü Kaya da tutuklanarak önce İstanbul’daki Bekirağa bölüğüne gönderilecek2, sonra da Malta’ya sürülenler arasında yerini alacaktı.3

Ermeni Soykırımı’nı gerçekleştiren İttihatçı kadroların, Kemalist dönemde yeni devletin kurulması ve şekillenmesi sürecinin ayrılmaz bir parçası olduğu göz önünde bulundurulduğunda, Kaya’nın Türk ulus-devlet inşasında oynadığı rolün detaylı bir şekilde incelenmesi elzem bir hal alır. Kemalizmin iktidarını mutlaklaştırdığı 1927 yılından 1938 yılına kadar, Türkiye Cumhuriyeti’nde İçişleri Bakanlığı yapmış olan Şükrü Kaya, dönemin her türlü siyasi meselesinin gidişatına şekil veren elit siyasi kadro içerisindeki aktörlerden birisidir. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren milletvekilliği süren Şükrü Kaya, Atatürk döneminde en uzun süre bakanlık yapan vekillerden birisi olmakla birlikte, çeşitli tarihlerde Dışişleri Bakanı’na vekâlet etmiş, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreterliği’nde de bulunmuştur.

şükrükaya
Mustafa Kemal, Celal Bayar ve Parti Genel Sekreteri ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’yla birlikte

Şükrü Kaya’nın, devletin kuruluş yıllarında yürüttüğü idari faaliyetlerin çevresinde netlik kazanan ilkeler, bizzat Kaya tarafından şekillendirilen asimilasyon politikasının analizi aracılığıyla aydınlatılabilir. Ulus-devletin ideolojik temellerinin ‘Türklük’ kimliği üzerinden inşasına odaklanan Kaya, her türlü asimilasyon politikasının çekincesizce kullanılmasını sağlamasının yanı sıra, insanlık tarihini Türklerle başlatır; Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘Türkler’e ait olduğunu ve bu topraklarda var olan her unsurun ‘Türk’ olduğunu savunur. Kaya, devletin işleyişinde ‘Türklük’ temelinde bir hâkimiyetin sağlanması için, özellikle ve öncelikle asimilasyon politikalarının öne çıkması gerektiğini belirtir. Türkiye’de yaşayan herkes Türklük bilincine sahip olmalı, Türkçe konuşmalıdır. ‘Altı ok’un anayasal olarak ‘güvenceye’ alınması için mecliste yapılan müzakerelerde bu tezlerini şu sözlerle ifade eder:

İnsanlık tarihi Türklerle başlamıştır. Türk olmasaydı belki tarih olmazdı ve muhakkak ki medeniyet de başlamazdı. […] Türksüz bir tarih ne kadar muzlim olurdu. Hele Türksüz kalacak beşeriyet ne kadar sefil ve sufl i bir manzara irade eder, hepiniz tahmin ve tahayyül edebilirsiniz. Türkün olmadığı bir tarih karanlık ve kaotik olur.4

‘Türk’ün’ olmadığı bir tarihin karanlık ve kaotik olacağını ileri süren Şükrü Kaya, Türkiye’deki herkesi Türkleştirme konusunda da kararlı davranmış, bu yönde politikaların geliştirilmesinde ve bu politikaların uygulanmasında aktif rol almıştır. Bu noktada ilgili dönemde uygulanan iskân politikasına değinmek elzemdir. İskân politikası esas itibariyle Kürt bölgesine, Kafkas ve Balkan göçmenlerinin yerleştirilmesini hedeflemiş, Şark Islahat Planı’nda önerilen bu politikanın kanuni çerçevesi 2510 sayılı ve 10 Haziran 1934 tarihli İskân Kanunu’na dayandırılmıştır.5 İskân Kanunu, ‘Kemalist ulusçuluğun ırk, kan ve soy kavramları etrafında ifadesini bulan ırki/etnisist boyutunu ifşa eden bir metin’dir ve açık amacı ‘dilde, ekinde (kültür) ve kanda’ birliği sağlamaktır. “‘Türk kültürüne sadakati’ ve ‘Türkçeyi anadili olarak konuşmayı’ merkezine alarak, özellikle gayri Türk Müslüman etnileri, bilhassa Kürtler ve Arapları hedef alan bu yasanın temelde ‘asimilasyon yasası’”6 olduğu açıktır. Şükrü Kaya’ya göre İskân Kanunu ‘iç sosyal yapıyı medenileştirmeyi amaçlamakta, bu niteliğiyle Kemalizm’in medeniyetçi refleksinin bir yansımasıdır. Buna göre nüfus politikası, göç, aşiretler ve tarım kesimindeki çalışma ilişkilerinin esasını ele alan kanun, Türkiye’nin bir dille konuşan, aynı çizgide düşünen ve aynı duyguları taşıyan bir ülke olmasını sağlayacaktır.”7

Bu asimilasyon politikaları çerçevesinde Şükrü Kaya ‘Dersim’e özel bir önem gösterecek; görev alanı olan ‘Tunceli’yi de kapsayan 4. Umum Müfettişliği’nin kuruluşu ve Tunceli kanununun ortaya çıkışında da aktif rol alacaktır.8 İçişleri Bakanı Kaya’nın 14 Haziran 1938 tarihinde Kültür Bakanlığı’na yazdığı bir yazının içeriği, konunun farklı bir yönüne ışık tutmaktadır. Bu yazıda Kaya, “Horasan kökenli Türk olan Dersim halkının, Farsçadan bozma Kırmanç denilen bir dili konuşan insanlarla yakın ilişkide bulundukları için, zamanla ana dillerini ve Türk kimliklerini unuttuklarını” ileri sürmektedir. Kaya’ya göre; Dersim’de yapılan reform programı çerçevesinde, Türk nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde kurulacak olan yatılı okullarda, Dersim’den getirilecek kız ve erkek çocukları eğitilip büyütüldükten sonra, birbirleriyle evlendirilecek, daha sonra anne ve babalarından miras kalan mal ve arazilerin içinde birer Türk yuvası kurmaları sağlanacaktır. Kaya Dersim’de Türk kültürünün tam anlamıyla bu şekilde yerleşeceğini ileri sürmektedir.9 Diğer bir deyişle, Türk ulus-devletinin kuruluş felsefesine işlemiş ve Kürt meselesinin varlığında en önemli role sahip olan red, inkâr ve asimilasyon politikalarının öncü mimarlarından Şükrü Kaya nevi şahsına münhasır bir figürdür.

Kaya’nın öncülük ettiği asimilasyon politikalarına diğer bir örnek de 1934 yılında uygulamaya konulan Soyadı Kanunu’dur. Şükrü Kaya, TBMM Zabıt Ceridesi’nde, soyadı kanunun gerekliliği üzerine yaptığı konuşmada; Soyadı Kanunu’nun, soyadların yansıttığı farklılıkların ortadan kaldırmasıyla millî bütünlüğün güçlendirilmesi üzerine yoğunlaştığına vurgu yapacak, bunun, her şeyde, topyekûn birliği esas alan tek parti devleti hedefiyle örtüşen bir yaklaşım olduğunu savunacaktır. Şükrü Kaya ‘yabancı ırklara mensubiyetini soyadları ile açığa çıkarmak isteyenlerin bilinmesi için buna izin verilmesi’ gerektiğini ileri süren görüşe karşı, millî bütünlüğün sağlanmasında asimilasyonun önemini vurgulamış ve ‘Türk unsurunun şûmüllü asimilasyon kapasitesi’ne dikkat çekmiştir. Asimilasyon politikalarının geliştirilmesinde ve uygulanmasında önemli rol oynayan Şükrü Kaya, İnönü’nün yönetime hâkim olmasıyla birlikte tasfiye edilmiştir. İnönü, tasfiye ettiği Kaya için şu sözleri sarf eder: “Dr. Aras ile Şükrü
Kaya’nın, iktidardan gitmeleri, memlekete hakikî bir inşirah verdi. Kendilerine karşı antipatinin bu kadar şamil olduğunu görmek herkesi şaşırttı.”10

Türk ulus-devletinin inşası tartışmalarında, 1923 yılı değil de 1915 yılı milat olarak alındığı vakit, sürecin hemen her aşamasını şekillendiren, sonraki yıllarda bir türlü çözülmeyen siyasi düğümleri atan kişilerin bir listesi yapılacak olursa, Şükrü Kaya’nın listenin en başlarında yer alacağına hiç kuşku yoktur.

NOTLAR:
1- 1913-14 yıllarında, Mülkiye Müfettişi olan Kaya, bu tarihlerde Halep ve Adana vilayetlerinde göçmen işleri ile görevlendirilmişti. Bu vilayetlerde, Ermeni sürgünü onun yönetiminde yürütülmüştür. Sürgün planlarını Adana ve Halep’te kendisi yaptı. Sürgünde isteksiz davranan Halep Valisi Bekir Sami Bey’i görevden attırdı (Akyol, 2010:10).
2- Akyol, Kadir, ‘Cumhuriyet’in Kurucu Kadrolarından Bir Kimlik Analizi: Şükrü Kaya (1883-1959)’, yayınlanmamış yüksek lisans tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010, s. 80.
3- Şükrü Kaya Maddesi, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünceler: Kemalizm, haz. Hakkı Uyar, c. 2., İstanbul: İletişim Yayınları, 2011, s. 10.
4- Yıldız, Ahmet. Ne Mutlu Türküm Diyebilene: Türk Ulusal Kimliğinin Etno-seküler Sınırları (1919-1938), İstanbul: İletişim Yayınları, 2007, s. 144.
5- A.g.e., s. 248.
6- A.g.e., s. 248.
7- A.g.e., 252.
8- Akyol, Kadir, ‘Cumhuriyet’in Kurucu Kadrolarından Bir Kimlik Analizi: Şükrü Kaya (1883-1959)’, yayınlanmamış yüksek lisans tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010, s. 114.
9- A.g.e., 120.

EDİTÖRÜN NOTU: Yukarıda okuduğunuz makale, ‘Portler Dizisi’nin ilk makalesidir. Bu dizide, Türk ulus-devletinin inşasında önemli rol oynayan 12 kişinin daha portresi bulunmaktadır. Bu portreler, sitemizde haftada bir yayınlanacaktır. Toplum ve Kuram Dergisi’nin, Kış-Bahar 2012 dönemi, 6’ncı-7’nci sayısında yayımlanan ‘Portler Dizisi’nin, sitemizde yayınlanmasına imkân sağlayan dergi editörlerine teşekkür ederiz.