AGOS’UN MERCEĞİNDEN/ Patrikhane ve Ermeni toplumu bu duruma düşmemeliydi

[ A+ ] /[ A- ]

Agos

Peki iyi mi oldu? Sonuç belki Değabah seçimi yapılmasının önünü açtı ama usül böyle mi olmalıydı? Devleti alıp sürecin tam ortasına kendi ellerimizle oturtmuş olduk. Bunda hiç şüphesiz en büyük pay Başepiskopos Ateşyan’ın. Israrla halktan ve kamuoyundan gelen taleplere kulaklarını tıkadı.

Patrik Mutafyan’ın hayatını kaybetmesinden sonra başlanacak yeni Patrik seçimi sürecine devletin müdahale edip etmeyeceği, buna davetiye çıkarılıp çıkarılmayacağı Ermeni toplumu içinde en çok konuşulan konuydu. Davetiye çıkarıldı ve devlet de müdahale etti. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 13 Mayıs Pazartesi günü Patrikhane’yi ziyaret etmesi ve bu ziyaretten sonra Ateşyan’ın daha önce karşı çıktığı Değabah seçiminin gündeme alınmasını başka türlü tarif edemeyiz.
Hatırlayalım ne olmuştu? Patrik Mutafyan 8 Mart’ta hayatını kaybettikten sonra 40 günlük yas ile edilmiş, seçim çalışmalarına bu yas sürecinden sonra başlanacağı söylenmişti. Bu bekleyiş süresi şart olmamakla birlikte çoğunluk bu karara saygı duydu ama herkesin aklının bir kenarında Başepiskopos Ateşyan’ın süreci kendi istediği gibi yönetmek isteyeceği şüphesi vardı. 
Öyle de oldu. 29 Nisan’daki Ruhani Kurul toplantısı öncesinde kamuoyundaki genel beklenti patrik seçim sürecini bir Değabah’ın (Patriklik Kaymakamı) yönetmesi gerektiği şeklindeydi. Hem gelenekler bunu söylüyordu hem de zaten hayli yıpranmış bir isim olan Başepiskopos Ateşyan’ın hala elinde tuttuğu Patrik Genel Vekili sıfatıyla süreci yürütmesi açıkça sakıncalı bulunuyordu. Bu çerçevede geniş bir kesim “Seçime Değabah ile gidelim” çağrısında bulundu ve bu yönde açıklamalar yaptı. 
Ancak Ateşyan 29 Nisan’daki Ruhani Kurul toplantısı öncesinde Değabah seçiminden yana olmadığını  açıkladı ve toplantıda da Ateşyan’ın istediği şekilde cereyan etti. 5 üye Değabah seçimine gerek olmadığı yönünde oy kullandı, 3 üye Değabah seçiminden yana oldu. Hal böyle olunca süreci tüm tepkilere rağmen Ateşyan’ın yürüteceği ortaya çıktı. 
Karardan sonra ise Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı Başkanı Bedros Şirinoğlu Agos’a yaptığı açıklamada “1863 Nizamnamesi Ruhaniler Genel Meclisi’ni ve Değabah seçimini emrediyor, bu uygulanmalı. Değabah seçilsin, seçime gidilsin, adaylarımız tanıtımını yapsın halkımız da oyunu kullansın. Valiliğe bir dilekçe verildi, benim tahmin ettiğim 1863 Ermeni Nizamnamesi’ne göre seçimlerimiz yapılacak” demişti. Bu mesajdan çıkan sonuç devletin devreye girip “Değabah seçimi yapılsın” mesajı vermesinin ihtimal dahilinde olduğu şeklinde idi. Yine kurul toplantısı sonrası (Değabah seçimi yapılması yönünde çaba gösteren) Ruhani Kurul Başkanı Episkopos Maşalyan “Bizim elimizde yazılı bir kanunname olmadığı için bizim kendi iç dinamiklerimizle aşamadığımız süreçlerde devletin 1863 Nizamnamesi’nin uygulanabilir kanunlarını harekete geçirmesini beklememiz en doğal hakkımız” diyerek yine bu yönde bir müdahale olabileceğinin mesajını vermişti. 

Soylu’nun ziyaretini nasıl anlamalı?
Soylu’nun ziyaretini bu çerçevede anlamak gerekir. Öyle görünüyor ki bilhassa Şirinoğlu’nun etkili yerlerde yaptığı temaslar sonuç verdi ve devlet sürece müdahale ederek “Değabah seçimi yapmalısınız” dedi. 
Peki iyi mi oldu? Sonuç belki Değabah seçimi yapılmasının önünü açtı ama usül böyle mi olmalıydı? Devleti alıp sürecin tam ortasına kendi ellerimizle oturtmuş olduk. Bunda hiç şüphesiz en büyük pay Başepiskopos Ateşyan’ın. Israrla halktan ve kamuoyundan gelen taleplere kulaklarını tıkadı. Soylu’nun ziyaretinden birkaç gün önce Artı Gerçek sitesine verdiği röportajda hem kendisine yönelik muhalefeti küçümsüyordu hem de Başepiskopos Bekçiyan için yakışıksız ifadeler kullanıyordu.  
Ateşyan belli ki Patrik Mutafyan hasta yatağında olduğu sürede Hükümet ile kurduğu temaslara güveniyordu ve bu yüzden kendi toplumu ile uzlaşmaz bir tutum içindeydi.  Ve belli ki buna güvenerek 29 Nisan’da Değabah’sız seçim kararı aldırmayı başardı. Burada tabii şu soru akla takılıyor. Hadi Ateşyan devletinin kendisini yalnız bırakmayacağına güveniyordu. Peki diğer dört ruhanimiz hangi saiklerle Ateşyan’ın yanında yer aldılar? 

Zemin hazırlandı
Sonuçta bu kararlarıyla devletin sürece müdahil olmasına zemin hazırladılar. Halbuki geleneklere uygun biçimde ve kamuoyunun sesini dikkate alarak “Değabah ile seçime gidilmeli” kararı alsalardı hiç olmazsa bu manzaralar yaşanmayacaktı.
Diğer yandan az evvel de bahsettiğimiz gibi bu müdahale belli ki Şirinoğlu’nun temasları, çalışmaları sayesinde gerçekleşti. Yoksa devlet işi gücü bırakıp “Aman bu seçim mutlaka Değabah ile yapılmalı” diye harekete geçmiş olamaz. Zaten Bedros Şirinoğlu’nun haftalar önce Akşam gazetesine verdiği demeçte Ateşyan’ın Patrik Genel Vekilliği’nin artık bitmesi gerektiğini söylemesi de, Ateşyan ile Şirinoğlu’nun artık başka cephelerde olduğunun göstergesiydi. İçinde bulunduğumuz tabloyu doğuran ana etken budur. Yoksa devletin bizim geleneklerimize toz kondurmaması değil. Dolayısıyla sürece bundan sonra da bu ayrılık damga vuracak gibi görünüyor. 
Velhasıl. Bütün bu tablo öncelikle Patrikhane sonra Ermeni toplumu açısından oldukça can sıkıcıdır. Az evvel de vurguladığımız gibi devlet sürecin tam ortasına gelip oturmuştur. Bunda en büyük pay Ateşyan ve onunla birlikte hareket eden ruhanilerindir elbette, ancak sivil yöneticilerimiz de sorumluluktan muaf değildir.
En kritik dönemlerde Ateşyan’ın arkasında duran ya da gelişmelere ilgisiz kalan bazı vakıf yönetimlerinin bunda payı yok mudur? Gereken tepki çok daha güçlü biçimde zamanında gösterilseydi bu hale gelir miydik? 
Şimdi önümüzde kritik sorular var. Devletin sürece bu şekilde müdahalesi ile yeni müdahalelerin yolu açılmış mıdır? İleriki günlerde bunu görecek miyiz? Kaldı ki Değabah seçimi için neden İstanbul seçimi sonrası gibi bir tarih verilmiştir? Değabah seçiminin İstanbul seçimi ile ne ilgisi vardır? Peki bütün bu soruların ortasında Ermeni toplumu kendi dinamikleriyle bu seçimi gölgesiz bir şekilde gerçekleştirmeyi başaracak mıdır? Bizce en önemli gayret bu son seçenek için olmalıdır. Buraya kadar yeterince hata yapıldı. Bundan sonrasını kendi geleneklerimize ve tarihimize uygun şekilde yaparsak hiç olmazsa ileriye bakabilmekten bahsetme imkanımız olur. 
Son olarak bir noktaya daha dikkat çekelim. Ateşyan Soylu’nun ziyareti sonrasında Türkiye’deki Ermeni basınına verdiği demeçte Değabah seçimi için iki aday olduğunu söyledi. Ateşyan’a göre bu adaylardan biri kendisi, diğeri de Maşalyan. Açıkçası bu tutum da yeni soru işaretleri ve tartışmalar yaratacak gibi görünüyor.