AİHM/DİNK KARARI UYARINCA YAPILMASI GEREKENLER

[ A+ ] /[ A- ]

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 14.12.2010 tarihinde kesinleşen, Dink-Türkiye Kararında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin dört kez ihlal edildiği sonucuna vararak Türkiye’yi oy birliği ile mahkum etmiştir.

AİHM kararlarının icrası, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 46. maddesi hükmü yanında, CMK 311 vd ile Anayasa 90. maddeleri gereğidir ve Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini kabul ederek Sözleşmenin 46. maddesi uyarınca taraf olduğu davalarda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararlarına uymayı taahhüt etmiştir. Bu nedenle Devletin bu karar uyarınca yerine getirmek zorunda olduğu yükümlülükler vardır ve bunlar:

AİHM kararı uyarınca yapılması gerekenler :

1. Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisine sahip oldukları halde önleyici, koruyucu önlemler almayan bütün sorumlular tespit edilmeli ve cinayetin işleneceğini bildikleri halde neden hareketsiz kaldıklarının ortaya çıkarılması ile sorumlular hakkında caydırıcı cezai yaptırımlar uygulanması acilen gerçekleştirilmelidir. Bu sorumluların yargılanan örgütle ilişkileri ve örgüte yardımları doğrudan savcılarca araştırılmalıdır.

2. Cinayetin ardından, delilleri yok eden, gizleyen, değiştiren, katil zanlısına kahraman muamelesi yapan tüm sorumlular hakkında, etkili soruşturmalar yürütülmelidir. Yine bu sorumluların halen yargılanmakta olan sanıklarla ilişkileri ve örgüte yardımları hususu aydınlığa kavuşturulmaldır.

3. 4483 Sayılı Yasa uyarınca ya da Trabzon Savcılığınca yürütülen ancak cezasızlıkla sonuçlanan tüm soruşturmalar yeniden yargılama konusu yapılmalıdır. Ancak, yürütülecek soruşturmaların, etkili bir soruşturma yolu olmadığı AİHM kararıyla saptanmış olan 4483 Sayılı Yasa kapsamında değil doğrudan Hrant Dink cinayetini soruşturan savcılarca yürütülmesi maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından gereklidir.

Zira AİHM, söz konusu kararı ile kamu görevlilerinin yargılanması konusunda 4483 Sayılı Yasayla getirilen ‘yargılama engelini’ ortadan kaldırmıştır. Ayrıca, kamu görevlilerinin Hrant Dink cinayetini önlemedeki eylemsizlikleri ve cinayetin ardından delil gizleme, delilleri değiştirme dahil eylemliliklerinin Hrant Dink cinayetini soruşturmakla görevli savcılarınca yürütülmesinin yasal araçları olarak TCK 314, 39, 220, 204, 83 ile CMK 8/2 vd. kullanılmalıdır.

4. Etkin ve derinlemesine soruşturmalar yoluyla cinayetin ardındaki saik saptanmalıdır. Cinayetin ırkçı bir saikle işlenip işlenmediğini bulmak ve etnik kökene dayalı önyargıların olayda rol oynayıp oynamadığını tespit etmek için cinayeti; öncesindeki süreci ve sonrasını da kapsayacak şekilde tek merkezden bu bakış açısıyla ele alacak şekilde soruşturacak savcılar görevlendirilmelidir. Görevlendirilecek savcıların süreçte yer alan kişi kurum ve olayların çokluğu ve

kapsamı gözöünüde tutularak mesaisinin ve enerjisinin çoğunu Hrant Dink soruşturmasına ayırması sağlanmalıdır.

5. Etkili bir soruşturma yolu olmadığı AİHM kararlarıyla saptanmış olan 4483 Sayılı Yasada değişiklik yapılarak, inceleme ve karar merciinin bağımsızlığı ve tarafsızlığı sorununun giderileceği, kararların denetiminin tam yetkili bir yargı mekanizması tarafından yürütüleceği, mağdur ya da şikayetçinin sürece dahil edileceği düzenlemeler yapılmalıdır.

6. İfade özgürlüğü ve basın özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalı ve bu alanda pozitif tedbirler alınmalıdır.

7. Bir kez daha bu tür vahim olayların yaşanmaması ve dolayısıyla hak ihlallerinin tekrarlanmaması için yasal ve idari düzeyde alınması gereken önlemler, yapılması gereken düzenlemeler yapılmalıdır.

8. Tüm bunlarla birlikte, insan hakları alanında evrensel bir hukuk kültürünün oluşması ve yerleşmesi bakımından önemli olan; sadece ihlalin gereğini yapmak değil ihlalleri doğuran yapıyı değiştirerek ve zihniyeti dönüştürerek ihlallerin tekrarını önlemek, ihlalleri tamamen ortadan kaldırmaktır. AİHM kararlarının icrasını denetlemekle görevli Bakanlar Komitesinin görüşü de bu doğrultudadırıdır.

Yukarıda sunulan nedenlerle, kararın icrası ve soruşturmaların, yargılamanın yenilenmesi yönünden İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na 17 Ocak 2011 tarihinde yapılan başvuru, 2011/192 Soruşturma No.su ile işleme alınmıştır ve soruşturma halen devam etmektedir.

Ancak, kararın kesinleşmesinin üstünden dört ay, başvurumuz üzerinden üç ay geçmesine rağmen anılan soruşturmada herhangi bir gelişme olmamış, herhangi bir adım atılmamıştır.

Yine kararın iç hukuka etkileri yönünden icrasını temin bakımından Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’na, Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin’e ve İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay’a 01.02.2011 tarihli mektuplar gönderilmiş ve yukarıdaki hususlar talep edilmiştir.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne başvurularak karar uyarınca yapılması gerekenler ve Devletin bu konudaki direnci anlatılmıştır.

Ayrıca, İstanbul Cumhuriyet Savcılığınca yürütülen soruşturma, aradan geçen bir yılı aşkın süreye rağmen henüz işlevsiz bir konumdadır. Ve bu dosya ile soruşturulması istenen kamu görevlileri, bu süre içinde soruşturma yerine terfi ettirilerek ödüllendirilmişlerdir.

Bütün bunlara rağmen halen derdest olan savcılık soruşturma dosyası, sorunun çözümünde ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesinde savcılara ve yargı makamlarına çok önemli bir fırsat sunmaktadır. Halen kullanılmayı bekleyen çok sayıda delil vardır ve savcıların bu

delilleri acilen değerlendirmesi ve soruşturmayı yeniden ve derinlemesine sürdürmesi gerekir.

Bu vesileyle, son zamanlarda gelişen bazı olaylar nedeniyle endişemizi bildirmek isteriz. Yukarıda da değindiğimiz gibi önemli olan ihlali tazmin ederek gidermeye çalışmak değil, ihlali doğuran zemini, yapıyı ve zihniyeti değiştirmektir. Bu bağlamda, hükümetin, evrensel insan hakları hukuku kültürünün yerleşmesi ve yeni ihlallerin vuku bulmasını önlemek ve böylece yeni ihlalleri doğuran yapının ortadan kaldırılması ve buna yol açan zihniyeti de dönüştürmek gibi bir yükümlülüğü vardır. Ancak, daha geçenlerde gerçekleştirilen Hocalı Mitingi ve bu mitingin duyurusunda ve miting sırasında kullanılan pankart ve söylemler, ihlalleri doğuran yapının yeniden üretilmesinden başka bir anlam taşımamaktadır. Mitingin organizasyonu, duyurusu ve mitingde konuşan kişinin İçişleri Bakın olması ve bakanın konuşmasının içeriği, yeni ihlallerin, saldırıların ve olası cinayetlerin yolunu açacak niteliktedir ve endişe vericidir.

Son olarak bilinmesini isteriz ki, AİHM kararlarının uygulanması bağlamında, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine başvurularımız sürecek ve tüm gelişmeler yakından takip edilerek gerekli başvurular yapılacaktır.