Allah ve Sosyalizm Yetmez, Yaşasın Feminizm

[ A+ ] /[ A- ]

Gülfer AKKAYA
BirGün Pazar

Başörtülü kadınlarda mevcut bir algı var. Başörtüsü meselesi hâlâ çözülmedi, çözene dek AKP’ye mahkûmuz. Bu sadece AKP’li kadınların algısı değil, AKP’li olmayan başörtülü kadınlarda da bu algıya rastlıyoruz.

Başta AKP olmak üzere başörtüsü yasağı konusunda hâlâ diretenler var. Çünkü bu, en çok AKP’nin işine geliyor. Oradan mağduru oynayabiliyor. Tam bir siyasi kurnazlık. Neymiş? Toplum hazır değilmiş. Zaten bu toplum ne hikmetse barışa, kardeşliğe, özgürlüğe, hakların kazanılmasına hiç hazır olamıyor. Oysa başörtüsü konusunda geri dönülemeyecek çokça yol alındı. Ayrıca, toplumsal algı olarak başörtüsü konusunda çok önemli değişimler gerçekleşti, gerçekleşecek de. Bu kimsenin tasarrufunda değil, hayatın yönü değişti çünkü.

Başörtüsü mücadelesini kadınlar açısından özgürlük meselesi değil, haklar zemininde gören biri olarak şunu belirtmek isterim. Dolmabahçe Camisi müezzini gibi doğru insanların olduğu, başörtüsünü başkalarını ötekileştirmeden, inandığı için taşıyan kadınlar olduğu müddetçe, bu toplum dini siyasallaştırmayan dik duruşları görmezden gelmez. Sahiplenir. Çünkü bizi buluşturan yer kendi iktidarlarımızın arkasında sıralandığımız yer değil, hak ve özgürlüklerimiz için mücadele ettiğimiz zemindir.

Müslüman muktedire başkaldırmak

Bugün iktidarda olanlar, başörtüsüne karşı mücadele eden Kemalistler değil, aksine başörtüsünü savunan ve iktidara geldiğinde bu sorunu çözeceğini söyleyen AKP. Bu parti çok yüksek oranda başörtülü kadının desteklediği, uğruna canını bile feda edebileceği kendi ideolojik partileri. Demem o ki, başörtülü kadınlar (tüm başörtülü kadınları AKP’li diye düşünmediğimi belirtmek isterim) hâlâ mağdurlarsa kendi muktedirlerinin mağdurları, başkalarının değil.

Hâl böyle olunca, başörtülü kadınların muhalefet dillerini onca yıllık gecikmelerine rağmen dışarıya değil içeriye, kendi parti/iktidarlarına yönelik kurmaları gerekiyor. Zira kendilerini mağdur edenler kendi iktidarları.
Defalarca yazıp söylediğimi burada da tekrar etmekte sakınca görmüyorum. Çok az sayıda Müslüman kadının dışında -ki bu kadınlar camialarında kadın-erkek herkes tarafında uzun yıllar dışlandılar, dışlanmaktalar- genel olarak Müslüman kadınlar örgütlendikleri siyasi yapılarda ya da STK’larda cinsiyetçiliğe karşı güçlü bir mücadele vermediler. Aksine, feministlere karşı mücadele etmeyi kendilerine vazife bildiler. İslami harekette kadınlar kendi önlerini açacak olan temel mücadeleyi, yani feminist mücadeleyi öcü gördüler, ona saldırdılar. O yüzden kendi iktidarları sırasında da iktidardaki erkekleri, onların önünü hiç düşünmeden kestiler ve en güçlü oldukları zamanda bile başörtülü milletvekilleri olamadı. Çok inandıkları Erdoğan, kendi iktidarını sağlamlaştırmak için bu konuda taviz vermedi.

Cinsiyetçilikle mücadele tüm mücadelelerden ayrı bir zeminde, ayrı bir ideoloji ile yapılır. Bu konuda 1980’li yıllardan bu yana kadınların başlattığı feminist mücadele, Müslüman kadınlar için de çok değerli bir örnek olarak tarihsel yerinde duruyor. Allah ya da devrim için fark etmez, çıktığınız yolda kadınları bekleyen iki mücadele var, kadınların kurtuluşu ve toplumsal kurtuluş. İkisi aynı yerde, aynı ideoloji ile olmuyor. Çünkü kadınların erkeklerle arasında geçenler Allah ve devrimle sınırlı değil. Ona cinsiyetçilik diyoruz. Panzehiri feminizm.

Tüm kadınlar feminist zeminde mücadele edinceye dek başörtüsü, nikâhsız yaşam hakkını düzenleyen yasaların çıkartılması, imam nikâhlı kadınların haklarının kollanması, eğitim, çalışma hakkı vb. sorunlarda çözüm gelemeyecek. Müslüman kadınların sadece kendi taleplerinin çözümü için bile ilk olarak feminizme yönelik tutumlarının değişmesi zaruri. Aynı zamanda feminizme dair ön yargıların kırılması, feminist külliyatla daha içli dışlı olmaları, feminist hareketle daha yakın ilişki içinde olmaları da gerekmekte.

Bugün iktidarda olan AKP’nin kadınlar konusunda aldığı yolun mesela muhalefette olan BDP ile kıyaslanmayacak şekilde geride olması bize gösteriyor ki mesele, yapabilme gücünü elde edebilmiş olmak ya da olmamakta değil. Siyasi olarak durduğunuz yerle ilgili. BDP kadınların özgürlüğünü önemseyen sosyalist bir gelenekten geliyor ve aynı zamanda kadınların kurtuluş mücadelesi olan feminizmle arasına mesafe koymuyor. Oradan besleniyor. Bunu mücadelesine her alanda yansıtıyor. O yüzden BDP’nin belediyelerindeki kadın yanlısı kararlarıyla, AKP’nin kadın düşmanı belediyeleri arasında yaşanan farklılıklara tanıklık ediyoruz.

Yine başörtüsü için AKP yerine BDP’nin meclise önerge vermesi de hiç tesadüf değil. Bunu BDP’nin kadınlar lehine duruşu ve pratiği üzerinden okursak doğru anlamış olabiliriz.

Tüm bunlardan dolayı başörtülü kadın arkadaşlarımızın başörtüsü meselesinin çözümü için AKP iktidarının olmasını koşul gibi görmesini anlamsız ve gereksiz görmekteyim. Aksine, AKP’nin kendisinin ‘kemalistleştiğinin’ fark edilmesi gerektiğini düşünmekteyim. Çözüm için, hak ve özgürlükler zemininde mücadele eden temel dinamiklerin yan yana gelip, ezilen ve sömürülenlerin birlikte mücadele etmesinin şart olduğunu düşünüyorum.

Biz böyle bir mücadeleyi birlikte verebilirsek ne AKP, ne MHP, ne başörtüsü konusunda hâlâ ürküntü nedeni olan Kemalistler-ulusalcılar bizlerin karşısında durabilir. Hepsini ya hizaya sokarız ya da tarihin çöplüğüne postalarız.
Yeter ki, zalimleri, muktedirleri benim zalimim, benim muktedirim diye kayırmayalım. Başkalarının zulüm görmesine seyirci olmayalım. Herkes için eşitlik ve adalet duygumuzla kendimize inanıp, haklarımız için mücadele etmekten bir an bile vazgeçmeyelim.