Anadolu’daki Azınlıklar Çözüm İstiyor

[ A+ ] /[ A- ]

vingas

Emre ERTANİ
Agos

Cemaat Vakıfları Meclisi Azınlık Vakıfları Temsilcisi Laki Vingas, görevine başladığından beri sık sık Anadolu’daki azınlık toplumlarını ziyaret ederek sorunlarını dinliyor ve çözüm için girişimlerde bulunuyor. Geçen ay Adana, Mersin ve Hatay’ı ziyaret eden Vingas, izlenimlerini anlattı.

Adana’daki Bebekli Kilise’nin rahibinin “Mezarlığımı koruyamıyorum, yardım edin” diyerek kendisini aradığını dile getiren Laki Vingas, “Katolik Kilisesi’nin tüzel kişiliği olmadığından benim çok fazla bir desteğim olamıyor. Ama her şeye rağmen rahibi ziyaret etmek, sorunları yerinde görmek istedim” dedi.

“Göreve geldiğimden beri, özellikle İstanbul dışındaki vakıfları çok önemsiyorum. Öncelikle, azınlıkların kökleri Anadolu’da; oradaki insanlar tarihi mirası yaşatmaya çalışıyorlar. İstanbul gibi bir metropolde yaşayan bizlerin, bu vakıfların yaşaması için sorumluluklarımız olduğunu düşünüyorum. Devletin de bu vakıfların yaşaması ve gelişmesi için destek vermesi gerekiyor” diyen Vingas, bu çerçevede, Anadolu’daki vakıfları ziyaret ettiğini söyledi.

Hatay’da azınlık toplumlarının temsilcileri ve bireyleriyle bir toplantı yaptıklarını dile getiren Vingas, toplantının dört saate yakın sürdüğünü söyledi ve “Üç yıl önce yine aynı şehirde yaptığım toplantı bir saat bile sürmemişti. Bu toplantının uzunluğu, insanların bilinçlendiğini, beklentilerinin arttığını, geçen süre zarfında kendilerini ne kadar geliştirdiklerini gösteriyor” dedi.

Laki Vingas, gezide aldığı notları Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem’in dikkatine sunacağını belirtti. Vingas’ın notları arasındaki, çözüm bekleyen sorunlar şöyle:

Hatay 1939’da Türkiye’ye katıldığı için 1936’da beyanname verilmesi söz konusu değil. Tabii, Lozan’da da yoklardı. Bu çok büyük sorunlar yaratıyor. Tüzel kişilik sorunu var. Bu insanlar 1936 Beyannamesi verilirken de Türkiye sınırları içindeymiş gibi kabul ediliyor. İskenderun Vakfı, yüzde yüz kendisine ait olan bir mülkü mahkeme yoluyla almaya çalıştı ama Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak veremedik. Azınlık vakıflarının mülk iadesine dair kanun, 36 Beyannamesi’ni esas aldığı için iade gerçekleşmedi.

1980 darbesi de oradaki cemaatlere büyük zararlar verdi. Azınlık vakıflarının mülklerine el konmasını sıkıyönetim komutanları bizzat sağlamış. Mesela sıkıyönetim Valisi Sami Oytun Paşa telefon etmiş ve bir mülkün çok cüzi bir ücretle azınlık vakfından alınmasına neden olmuş. Kıbrıs olayları da tüm azınlık cemaatlerine zarar verdi. O dönem Rumlara yapılan ne kadar olumsuzluk varsa, ‘haksızlık olmasın’ diye diğer cemaatlere de yapıldı.

Bir diğer sorun, unvanlarla ilgili. Örneğin, Mor Yuhanna Kilisesi Vakfı, zamanla ‘Mario Hanna’ya dönüşmüş. Unvan karmaşası, sorunları da beraberinde getiriyor. Bu sorun için de gerekli düzeltmeler yapılmalı.

Kiliselerin elektrik paralarını müftülük ödüyor ama bazen “Bütçem yetmiyor”, bazen “Şu kadarını ödeyebilirim”, hatta “Hiç param yok” deniyor. Bu sorun İstanbul’daki cemaatleri de ilgilendiriyor. Müftülük faturalar için ne kadar bütçe ayırıyor, bilmemiz lazım. Burada bir disiplinsizlik, bir sistem yoksunluğu söz konusu; bunun düzeltilmesi için Diyanet’e başvuracağım.

Devlet memurları hâlâ vakıf yöneticilerinden şüphe ediyor. İnsani ilişkiler düzeyinde sorun yok ama görev ilişkileri konusunda bir rahatlamadan söz edemeyiz. Başbakan’ın 2010’da yayımladığı, azınlıklara ayrımcılık yapılmaması yönünde bir genelge var. Başbakan’ın bunun çözümü için genelge yayımlaması, durumun vahametini gösteriyor.

Din adamlarının eğitimi de ciddi bir sorun; çözümü için Ruhban Okulu’nun açılması bekleniyor. Halk, eğitimsiz din adamı istemiyor, mutlaka teoloji mezunu din adamı istiyor. Bu çok takdir edilesi bir talep.

Anadili kayboluyor, bu sorunu kimse küçümsememeli. Yaşadığımız ülkenin dilini bilmek, olmazsa olmaz bir kaide, ama kendi anadilini koruyamazsan ve devlet bu konuda destek vermezse, o hürriyeti yaralamış, parçalamış oluyorsun. Anadili yoksa, o kültür yok olur. Eğitim konusunun gündeme gelmesi lazım. İnsanlar anadillerinde eğitimi talep ediyorsa, bunu karşılamak lazım. Önlem alınmazsa Anadolu’daki diller tamamen yok olacak. Dil kaybedilince, kültür büyük ölçüde yitirilmiş demektir.