Artık Gitmeyeceğiz Demişti, Gitmedi

[ A+ ] /[ A- ]

Ragıp ZARAKOLU

Yarın yine Beşiktaş’ta olacağız sevgili Hrant senin için.

Hala kabullenebilmiş değilim yokluğunu.

Sanki, Agos’ta odana girdiğimde, yine dertleşeceğiz seninle.

Aralık 2006’da bir süreliğine ülkeden ayrılmadan önce uğradığım gibi.
Biletimi yakıp, gitmekten vazgeçtiğimde, yeni biletimi alışın ve“GİT” deyişin kulağımda çınlıyor hala.

Bütün o karanlık dönemde tek bir “devlet” vardı ve tek bir “hükümet”.

Nice umutluyduk oysa. Ama garip şeyler oluyordu ülkede.

Baskın Oran ve İbrahim Kabaoğlu Hocalara “Hükümet” görev veriyordu, “Azınlık Hakları Raporu” yazmak üzere.

“Devlet” ise saldırıyordu. Ve “Hükümet” saldıya geçen kurtlar karşısında yalnız bırakıyordu onları.

“Hükümet” Hrant’ı Vilayet’e çağırıyordu, “Devlet”le birlikte, “Sokaklarda serseriler dolaşıyor, dikkatli ol” demek için.

“Hükümet”in bir bakanı Ermeni Konferansı için “iyi gider imajımız için” diyordu, bir diğer üye ise “ihanet” diyordu, “Devlet” ile birlikte.

Linç ediliyordu Hrant ve arkadaşları mahkemelerde. “Hükümetten” çıt yok!

Aynı Evren gibi, müdahele etmeden “şartların olgunlaşmasını” bekliyordu “Hükümet”.

Ve olgunlaşması için bir kurban gerekiyordu.

Herkes cinayeti biliyor, bekliyor ve görmezden geliyordu.

Orhan Pamuk’a “oğlum, ülkeyi terk et uyarısı” yapılıyordu, çünkü her şeye rağmen “O, Ermeni değildi”.

Elif Şafak’a “kızım toz ol” deniyordu. Onlar sistemin yaramaz çocukları muamelesi görüyordu.

Ve susuyorlardı.

Orhan Pamuk, arkadaşım Marc’ın deyimi ile “New York’ta bir kovuk” buluyordu kendine.

Hrant’a “N’olur düşşünler yakamdan” mesajı yolluyordu oradan.

Son kırıklığı Hrant’ın…. (Acaba ne hissetmişti taziyede…)

Aynı devlet, aynı hükümet vardı, tüm bu süreçte. Tüm bunlar olurken…

Ve Hrant “GİTMEYECEĞİM” diyordu.

HAYIR diyordu, ailesi ile TEHCİR’in son elemanı olmaya.

“Burada bulacak su kovuğunu, eğer bulacaksa” diyordu.

“Artık gitmeyeceğiz” diyordu.

Biliyordu yaşamının elinden alınacağını.

Ve bir SUÇÜSTÜ yapıyordu ölümü ile…

HÜKÜMET ve DEVLET elele yakalanıyordu…

Sonunda Nedim Şener oluyordu, Devlet Başkanını soruşturma açmaya ikna eden…

Ve ona da anlatılıyordu, erkin nerede olduğu tecrit hücresinde…

Tam bir misilleme iki yanlı…

“Hükümet” görüşmez, “devlet” görüşürmüş….

Ve artık sonunda, DEVLET/HÜKÜMET bir, tek ve yekpare…

Hrant, 57 yaşında, gencecik hala.

Çünkü ÖLÜLER GENÇ KALIR bu ülkede, her daim…

Biz de mektup yazarız bir daha , bir daha bir daha, bir daha, bir…

“Sayın Başbakan,
Arkadaşımız Hrant Dink’i öldürdüler.

Beşinci yılına yaklaşan adalet arayışımız kadük kalmıştır.

Dilekçe verdiğimiz topyekûn devlet, kendini katile yakın gördü.

Zaten; katil, polis, bayrak ve muzaffer gülümseme kahramanlık posterinde poz vermişti.

Bir türlü ilâmını malûm edemediğiniz o kalabalık güruh, elbirliği ile kıstırmışlar, hain pusuda kurşun sıkmışlar, kaçmışlar, saklanmışlardı
Şikâyetçiyiz.

“Namus Sözümdür Adalet” diye ölü evinde ant içtiğiniz halde, Hrant Dink’i işaret parmağıyla gösterip “bunu” diyen yardımcınızı “Meclis Başkanı”, resmî makamda, adamları resmen “yakarız canını bak” diyen Vali’nizi “Vekil”, emanet edilen canı kollamayan, kötülerin işini kolaylaştıran Emniyet Müdürü’nüzü “Vali”, 17 yaşındaki O.S’yi kocaman “Ogün Samast” ettiniz.

Kan adaletle susar, şikâyetçiyiz.

İsim verdik soruşturun diye, İçişleri Bakanı’nız olmaz onlar bizim çocuklar dedi.

Dışişleri Bakanı’nız AİHM savunmasında bu toprakların yiğit evladına “Nazi” dedi.

Çevik kuvvetleriniz Rakel Dink önlerinden geçerken katillere yazılan methiye türkülerini mırıldanarak Beşiktaş Adliyesi’nde koro yapıverdiler.

Katillerimizi adalet evine getiren Jandarma, cezaevi aracına “Ya sev ya terk et” diye yapıştırma asmıştı.

Sayın Başbakan, nedir daha derine inmeyi engelleyen o büyük kasabanın sırrı? Nedir sözünüzü tutmanıza mani olan?

Azınlıklardan gasp edilenin birazını geri vermeniz sebebiyle seslendirdiğiniz nutukta “Bu ülkede hiç kimse ruh tedirginliğiyle yaşamayacak artık” diyordunuz Hrant’ın veda mektubuna atfen.

İnanın tedirginliğimiz her zamankinden büyüktür.

Sayın Başbakan, mala gelenin telafisi bulunur.

Cana gelene de davranınız.

O Anadolu Toprağı’ndan Hrant Dink’in payına bir metrekare toprak düştü; mezarıdır!

Kamera denilen vaka-ü nüvis silinmiş, bize kalan azıcık 19 Ocak 2007 seyirliğinde beş kişi saydık Hrant’a pusu kuranlardan.

Kim bunlar Sayın Başbakan?

Görüneni, görünmeyeni, katillerimizi istiyoruz, adalet olsun, hak hâkim olsun diye.

Bizim hakkımız bizde saklı duruyor, helalleşmekten başka çarenin kalmadığı
savaş yorgunu memleketimizde.

Suallerimiz cevapsız… Adalet nöbetçisi “Hepimiz Hrant’ız” diyen yüzbinlerin eli hâlâ vicdanında… Cevaplarımızı almadan susmayacağız, sormaya devam edeceğiz.

Hrant için, Adalet için.
Hrant’ın Arkadaşları“