Asalet ve Hassasiyet Meselesi

[ A+ ] /[ A- ]

Mıgırdiç MARGOSYAN
Koxuz.Org

Kirvem,

Son günlerde Başbakan Erdoğan’ın önce Kürt, ardından da Alevi, Ermeni, Roman derken birbirinin peşi sıra devreye soktuğu “açılım” furyalarının giderek renk, biçim, anlam, kavram değiştire değiştire nihayet dönüp dolaşıp tosladığı noktaya bakıldığında, görünen o ki bu açılım laga lugalarının tümü, tıpkı Erbakan Hoca’nın bir zamanlar sıkça dillendirdiği “fasa-fiso”nun ta kendisi!

Fasa-fiso, çünkü bu “açılım bereketi”nden nasiplenmeyi bekleyen, az-çok da olsa bunun umuduyla yaşayan öncelikle Kürtlerin yanı sıra keza, kuyrukta bekleyen Aleviler, Ermeniler ve önce Allah’ın izniyle sonra da muhterem Başbakanımızın inayetiyle bir günden diğerine “Çingene” kimliğine son verilip “Roman”lığa “terfi” edenlerin de sadece hevesleri kursaklarında kalmadı, hayalleri de kelimenin tam anlamıyla yan yattı, çamura battı!

Çamura battı; zira, Misak-ı Milli sınırları dahilinde bir uçtan diğerine uzayıp, daha sonra da dalga dalga yurdun semalarına yayılması iktidar kurmaylarınca hesapça inceden inceye “plan”lanan bu dehşetengiz açılımların akıbeti giderek yozlaşıp, hatta deyim yerindeyse tadından yenmez boyutlara ulaşıp kelekleşti!

Nitekim yıllarca varlıkları dahi “inkar” edilen Kürtler, “açılım” adlı bu şemsiye altında yağmurdan kurtulup dolayısıyla birazcık rahat yüzü göreceklerine inanıp, bunu da davul zurna eşliğinde veya bitip tükenmeyen lo, loo, looo nakaratlarıyla dillendirip tam da sevinirken; gari hangi rüzgarın hangi yönden estiğini dahi anlamadan, bir nebze de olsa başlarını altına soktukları şemsiyenin anında “tersyüz” olduğunu, bu bağlamda bölgelerindeki belediye başkanlarıyla yerel idarecilerin tek tek veya toptan “kodes”e postalandıklarını görünce, sadece feleklerini şaşırmakla kalmayıp aynı zamanda tepelerinden aşağı yağan berbat, pis, sinsi bir “ahmak ıslatan” yağmuruyla baş başa kaldıklarını da ister istemez çakozladılar…

Aleviler, öncelikle laik bir ülkede zaten olmaması gerekirken, buna rağmen kimi bakanlıkların bütçelerini de sollayan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tez elden defterinin dürülüp rafa kaldırılması, okul kitaplarındaki dini konuların sil baştan elden geçirilmesi gibi daha bir sürü taleplerini dillerinin döndüğünce yazıp, çizip, söyledikleri halde, bu “meseleler” tahtında muhterem yetkililerin kulakları nedense hepten sağır!

Ermeniler, her “yirmi dört nisan” arifesinde “diaspora”ya yağdırılan lanet nedeniyle dolaylı olarak paylarına düşen “hakaret”lerden bol kepçe nasiplenirken, beri yandan tıpkı “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” misali Başbakan Erdoğan ile CHP Milletvekili Arıtman hanımefendinin daha geçenlerde müştereken aynı kulvarda buluşup; önce ülkemizde kaçak çalışan Ermenileri palas pandıras geldikleri yere postalamaktan söz edip, ardından da, bunların içinden bir genç delikanlının yakalandığı moya moya denen hastalığının tedavisi için gerekirse en azından beş yıl oturma izniyle donatılıp, hatta bununla da yetinmeyip ayrıca TC vatandaşı olmasına kapı aralayarak gösterdikleri “hassasiyet” veya “asalet” karşısında, şaşırıp küçük dillerini yutarken; aynı zamanda da “açılım”la beraber sınır kapılarının günün birinde açılmasını bekleyip, sabırla tespih çekiyorlar…

Romanlar, kapılarının eşiğinde, merdivenlerde balonlu sakız patlatıp keyifle sohbet ederken, hesapça daha iyi koşullarda yaşamaları için alışık oldukları “düzen”den neredeyse zorla koparılıp başka adreslere “tehcir” edildikleri için kem talihlerine küsüp duruyorlar.

Neden?..

Çünkü “asalet” ya da “hassasiyet”, çarşı veya pazarda satılmadığı gibi ayrıca seçim meydanlarında yemin billah eşliğinde ve güya “samimi” duygularla verilen “vaatler” de, buzlar üzerine kazılan “yazılar” misali ne yazık ki çabuk unutulup siliniyorlar Kirvem!