Bir Yanım Halaylarda, Bir Yanım İsyanda

[ A+ ] /[ A- ]

tarihi-newroz

Ayşe GÜNAYSU
Özgür Gündem

Newroz kutlamalarının sadece fotoğraflarına bakmak bile mutluluğa kanat açmak gibiydi. Bakmalara doyamadım. En çok da kadınlar. Yemyeşil kırlarda sevinç çığlıkları atarak koşma isteği uyandıran o göz alıcı parlak kırmızılar, camgöbeği maviler, çimen yeşilleri, çılgın kırmızılar ve halaylar, halaylar… Ve ufuk çizgisinden de öteye uzanan dalga dalga insan denizi.

Bir yanım kabarıyor, coşuyor, türküler söylüyor meydanlarda. Bir yanım öfkeli, tedirgin, karalar basıyor içimi. Newroz kutlamalarından dağılanlara saldıran faşistler, linç girişimleri, ağır yaralananlar, hastanelere kaldırılanlar. Bu nefret dolu güruhlarla mı olacak barış? Türk halkı gerçekten barış istiyor mu? Hem siz ne zannediyorsunuz? Kitlelere hiç durmadan en son dakikaya kadar nefret aşılayacaksınız, sonra düşmanlık ektiğiniz bu topraktan bereket bekleyeceksiniz, dostluk, sevgi, acıları paylaşma, birbirini anlama bekleyeceksiniz.

KCK davaları devam ediyor, binlerce kişi cezaevlerinde yatmaya devam ediyor. Devlet aynı polis devleti. İnsanların evlerinin kapıları kırılarak, gaz bombaları kullanılarak gözaltı operasyonları sürüyor, sendikalar basılıyor. Gözaltında kayıplara karşı BM sözleşmesi hala mecliste onaylanmadı, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargı yetkisini bu ülke hala tanımadı, yargı adaletin değil devletin yargısı olmaya devam ediyor. Irkçı nefret dili hala egemen. Okullarda hala çocuklara, Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Yahudi ve diğer çeşitli halklardan çocuklara, bağırta bağırta ırkçı antlar okutuluyor: “Varlığım Türk varlığına armağan olsun!” Hürriyet’in logosunda hala “Türkiye Türklerindir” yazıyor. Buraya sahi barış mı gelecek?

Bir yanım koşup, o kadınlı erkekli, çoluklu çocuklu kalabalıklara karışıp, birlikte halay çekiyor, zılgıtlar kulaklarımda. Bir yanım acıyor. Resmen canım yanıyor, Diyarbakır’da Newroz alanında okunan Öcalan’ın mektubunda geçen “Türkiye halkı bilsin ki, Anadolu halkları, 1000 yıllık Türk ve Kürt halkları, İslam kardeşliği altında yaşamıştır ve yaşayacaktır” cümlesini hatırladıkça. Biz geç öğrendik ama, bu toprakların Hıristiyan halkları ve Aleviler, Dersim’de, Maraş’ta, Çorum’da, Madımak’ta İslam kardeşliğinin ne demek olduğunu çok iyi bilir. 30 yıldır Kürtlere yönelik linç girişimlerinde bulunan, ölülerinin kulaklarını kesip cansız bedenlerini parçalayan, panzerlere takıp sürükleyen, kelle getireceğim diye gönüllü olarak Kürt illerinde askerlik yapmaya giden ırkçı nefret, bundan 98 yıl önce Anadolu’nun Hıristiyan halklarını İslam kardeşliği bayrağı altında katletti, zenginliklerine, mallarına, mülklerine, kadınlarına, kızlarına el koydu. Evet, kararı alan merkezi hükümetti, yerel düzeyde mekanizmalar kuran da oydu, ama Müslüman bölge halkının katılımı olmaksızın ne yüzbinlerce insanı o kadar kısa sürede kesecek insan gücünü temin etmek, ne de onca geniş çaplı bir yağma mümkündü.

Anadolu’nun Hıristiyan halkları, Ermeniler, Rumlar, Süryaniler dinsel birlik ve kardeşlik içinde el birliğiyle yok edildikten sonra dinsel birlik sağlandıktan sonra, sıra etnik tekleştirmeye geldi. Cumhuriyet tarihi, hem Hıristiyan halklara karşı soykırım sürecinin devamı, hem de Kürtlere boyun eğdirme, iradesini kırma, diz çöktürme tarihidir. Yüce, kahraman, dünyaya bedel Türklük adına, barbar kavimlere uygarlık götürüyoruz diye diye katlettiler Kürtleri.

Evet, bir yanım Diyarbakır’da, Mardin’de, Hakkari’de halaylarda, ama bir yanım, dedikleri gibi, isyanda: İslam kardeşliğinin ne olduğunu gördük. Barışı getirecek olan dini birlik değil, adalettir. Soykırımları, Maraşları, Çorumları, Madımakları, faili meçhulleri, gözaltında kayıpları, Roboskileri, yani işlenen suçları kabul etmek, af dilemek, telafi için ne gerekiyorsa yapmak ve “bir daha asla” demektir.

Bir yanım, evet Kürt illerine kanat çırpıyor, ne zaman gitsem kendimi daha iyi hissettiğim, sokakta, çarşıda, pazarda gördüğüm herkesi biraz akraba hissettiğim Kürt illerine. Ama diğer yanım 1980’den sonra Türkiye’de demokratikleşme, özgürleşme mücadelesinin öncülüğünü yapan ve yolunu açan Kürt Özgürlük Hareketi’yle söyleşmede: Gerçek barışın yolu, bu öncülüğü yapanların, demokratikleşmenin önkoşulu olan, işlenen suçlarla yüzleşmenin öncülüğünü de yapmak gibi siyasi, manevi, vicdani bir sorumluluğu üstlenmelerinden geçiyor. Bu sorumluluk üstlenilmeden ve yerine getirilmeden adına barış dedikleri, aslında eşitlik ve adalet olarak anlaşılması gereken yeni bir hayat bu memlekette kurulamaz. Kürtleri özgürlüklerinden, kimliklerinden, haysiyetlerinden, canlarından, evlatlarından yoksun bırakan güç, Hıristiyan halkları imha eden ve bir avuç hayatta kalanlarını sürekli hakaret işiterek yaşamaya mahkûm eden aynı güçtür. Aynı devlet aklıdır. O devlet aklının, eskilerinin deyişiyle ‘hikmet-i hükümet’in bütününe karşı verilmeyen mücadele, adalet ve eşitlik için, yani gerçek bir barış için verilen mücadele olamaz.