Biz De Bildiğimizi Yazarız

[ A+ ] /[ A- ]

Can DÜNDAR
CanDundar.Com.Tr

“Hükümet, basın özgürlüğünü yasa maddeleriyle boğmakla yetinmedi. Yola gelmeyen gazeteleri de iktisadi baskı ile bertaraf etmeye başladı.”
Der Spiegel-Almanya

“Türkiye’de basın özgürlüğünün engellenmesi uluslararası tepkiye yol açtı.”
Die Presse-Avusturya

“Önce özgürlük isteyerek ve vaat ederek iktidar fethedilir; sonra iktidarı muhafaza etmek için hürriyet inkâr edilir. Demokrasiden dönüşü ispat sırası Türkiye’de…”
Corriere Della Sera-İtalya

Tanıdık geldi değil mi?

Bunlar, 1960’ın Nisan ayında Batı basınında yayımlanmış onlarca makaleden birkaç cümle… Çok daha ağırları var.

Menderes’in Meclis’te muhalefeti susturmak için kurdurduğu Tahkikat Komisyonu’nun siyasi faaliyete ve basın özgürlüğüne getirdiği sınırlamalar, o dönem böyle eleştirilmişti.

Bugün Ergenekon Davası, bir tür Tahkikat Komisyonu gibi çalışmaya başladı. Tutuklamalarla muhalif basın, belge-bilgi sızdırmalarla da muhalefet partisi hedef alınıyor.

Kimse yanlış anlamasın; başka yöne çekmesin:

27 Mayıs, elini kana bulamış bir müdahaledir ve Türk demokrasisinde darbe geleneğini açarak getirdiğinden çok götürmüştür. Türkiye hala o geleneği yıkmaya çabalıyor.

Ama şu da bir gerçek ki, 1960’ın Menderes’i, 1950’nin “demokrasi kahramanı”ndan çok farklı olarak, hiçbir farklı sese tahammülü kalmamış bir despottu.

Buna rağmen, şimdi basın özgürlüğü için yazılan eleştiriler, o dönemkinden bile ağırdır.

* * *

Peki şu satırlara ne dersiniz:
“Avrupa Konseyi, Türkiye’de insan hakları ihlallerinden, fikir suçlarından ötürü tutuklamalardan, siyasi özgürlüklere ve basına getirilen kısıtlamalardan rahatsızdır. Toplu davalardan ve bunların uzayarak sürmesinden derin kaygı duymaktadır.”
Bu satırlar da 1982 sonunda Avrupa Konseyi’nde kabul edilen Türkiye raporundan…

Geçen gün Avrupa Parlamentosu’nda kabul edilen Türkiye raporundaki “Türkiye’de basın özgürlüğü endişe verici bir biçimde geriye gidiyor. Tutukluluk sürelerinin uzunluğu da endişe doğuruyor” ifadelere ne kadar benziyor değil mi?

Erdoğan, Avrupa’da darbeci Evren ile aynı eleştirilere muhatap olmayı içine sindirebiliyor mu?

30 yılda geldiğimiz nokta bu mu?

* * *

Başbakan, “Rapor da, yazarları da dengesiz. Biz bildiğimizi okuruz” diyor.
Muhtemelen Menderes ve Evren de eleştiriler karşısında aynı şeyi söylemişti.

Bildiklerini okurken, ülkenin de canına okudular.

Tarih, ancak doğru okuyanların ders alabildiği bir kitaptır.

“Hiçbir gazeteci yazdığından ötürü içerde değil” demek, muhalif gazetecilerin, yazdıklarından ötürü “terörist” sayılmasına hak vermek demektir.

Eğer yazdığı yazıdan aldığı mahkûmiyet, bir insanı “terörist” yapmaya yetiyorsa, aynı mantıkla Erdoğan da okuduğu şiirden aldığı mahkûmiyet nedeniyle “düşünce suçlusu” değil, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçlusu”dur.

Kendimize gelince “fikir suçlusu”, başkasına gelince “terör suçlusu”…

“Mağdur dili”nden “mağrur dili”ne geçiş bu işte…

Madem öyle; biz de bildiğimizi okur-yazarız.