Enver Paşa, Ayn İsa, Jeffrey ve ‘değerli tavizkârlık’

[ A+ ] /[ A- ]

Fehim Taştekin

İktidar farklı cephelerde kendi imkân ve kapasitesinin üstünde çoklu oyunlar sergiliyor; sağa sola çarparak, kırıp dökerek. Bunun kısmi, geçici ve taktik başarıları ‘stratejik zaferler’ diye balon yapılıyor. Yanılsama çağının azizliği!
Çok fazla çam devrildiği halde ülkenin coğrafi-stratejik ağırlığı ve demografik-ekonomik büyüklüğünün hatırı “Erdoğan’ı dizginlememiz lazım” diyen müttefikler ya da diş bileyen hasımların tepkisizliğini temin ediyor. Haftalardır yatırım çıkar mı diye dikizlenen AB koridorlarında “Cezayla caydırıcı olalım” diye asılanlar, “Teşvik ile dizginleyelim” diyenlerin aklına teslim oldu. Devlerin derin ekonomik ilişkilerini başka şeylere feda edecek değiller ya! Büyüklerin hatırı da büyük oluyor.

Beri tarafta iç bütünlüğü sarsılan NATO’daki Amerikan hassasiyetleri dile geliyor; AB’ye “Türkiye’nin Batı ailesinin parçası olduğu gerçeğini fark etmelisiniz” diye ayar veriliyor. Sıra Trans-Atlantik ortaklığının selametine gelince AB liderleri risk almaktansa Joe Biden’ı beklemeyi yeğliyor. Türkiye ile köprüleri atmadan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı Amerikalılara havale eden kaçak strateji. Dış siyasette ABD’siz yapamıyorlar. Ayrıca bu cenahta bazı liderlerin kalpleri kıpır kıpır; “Yaşasın Amerika dönüyor.”
Yine de yeni siyasal mevsimin Ankara’ya dönük bir fren etkisi yaratacağı şüpheli. Türkiye’yi kazanma önceliği her bozgunculuğa ‘anlayış’ ürettiği sürece Erdoğan da ne içeride ne dışarıda ayağına takılacak bir mâni görmüyor. Belli ki Erdoğan Amerikan çıkarlarına hizmet eden bazı zekice ayarlamalarla ilişkilerdeki beklenen çarpışmayı önleyebileceğine inanıyor. “Biden’la yabancı birisi değilim. Hatta evime kadar gelmiş olan birisidir” deme gereği duyduğuna göre korkuya umut eşlik ediyor.

Tutturdukları bir istikamette dogmatik değiller, duruma ayak uydurma kabiliyetleri yüksek. Mesela Biden’la birlikte kendi fabrika ayarlarına dönecek olan Amerikan antenleri Rusya’ya çok duyarlı. Erdoğan da Kiev’in Kırım ve Donbass’ı geri alma hayalini Bayraktar KB2 ile köpürttüğünde Biden’ın neşeleneceğini biliyor. Hakeza Libya’da “Varlığımızla Rusya’yı önlüyoruz” vurgusu, Türk-Amerikan ortaklığının güdülenmesi yönünde alıcıları tıklıyor. S-400’ü çürütme konusunda da akla gelmeyecek esneklikler göstermeye hazırlar. Doğu Akdeniz’de de “Mavi Vatan” deyip kas gücüyle Yunan’ı yalvar yakar duruma sokmayı umarken AB’ye “Ya aslında biz diplomasiden yanayız” diyen bir ‘değerli tavizkârlık’ kendini gösteriyor. Müthiş bir kıvrılma. Mavi Vatancılar yırtınsın artık! “Orta Doğu’da İran’ı önleyecek Sünni bariyer biziz” tekerlemesine de döneceklerdir! Elbette duruştan taviz vermeyerek, her takladan sonra dik durarak!

Erdoğan dün Bakü’de Karabağ zaferini kutlarken Enver Paşa’nın ruhunu şad ediyordu. Yıkımlar ve felaketlerin paşası! Bu zafer havasının dış siyasette diplomasiyi tepeleyen askerileşmeyi teşvik ettiği ortada. Sorun yaşanan başkentlere yeni elçiler atama kararında olduğu gibi yalandan bir değişim havası estiriyorlar ama istikamette milim sapma yok: “Mücadele çok daha farklı cephelerde devam edecek.”

Belki Amerikalılarla daha çok eşgüdümlü cepheler düşlenecek. Akla ilk olarak Ukrayna’nın doğusu geliyor ama henüz kesin bir şey demek mümkün değil. Biden’ın beklentileri ile Erdoğan’ın esneme limitlerinin birbirini ne kadar karşılayacağını da bilmiyoruz. Tam bu noktada ABD’nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in yeni başkana bittecrübe yaptığı nasihat yabana atılır türden değil:
“Erdoğan, ona dişlerinizi gösterene kadar geri adım atmayacaktır. [Barış Pınarı’nı durduran] Ekim 2019 ateşkesini müzakere ederken yaptığımız buydu. Ekonomilerini yıkmaya hazırdık. Rus uçağının düşürülmesi sonrasında Putin’in yaptığı da buydu.”
Jeffrey kodlarını çözmüş. Amerikan çıkarlarının emrettiği şeyi de not ediyor: “Türkiye olmaksızın Orta Doğu, Kafkaslar veya Karadeniz’de iş yapamayız. Ve Türkiye, Rusya ile İran’ın doğal rakibi.”
AKP iktidarının Suriye’de Kürtlerle ilgili ayrılık yaşanıncaya kadar sergilediği en büyük hüner, Amerikan yönetiminin tercihlerini içselleştirerek siyaset geliştirmekti. Jeffrey’in defalarca söylediği gibi Türkiye sayesinde Suriye yönetimi zafere ulaşamadı. Kirli müdahalelerin neticesinde Suriye lime lime edildiyse ve Rus-İran müdahalesine rağmen yeniden bütünlüğüne kavuşmadıysa Erdoğan’ın payı altın tepsiliktir. İsrail’i de dört köşe eden tepsi.

Erdoğan, Amerikan siyasetindeki çatlaklara sızıyor, AB’nin zayıf taraflarını kullanıyor, Moskova’yı da Rus-Amerikan çelişkisiyle dengeliyor. Bütün bunların taktiksel kazanımlar getirdiği, düşmeden pedal çevirme imkanı verdiği, içeride AKP-MHP ortaklığına harç taşıdığı doğru. Ama en nihayetinde Suriye’den Libya’ya, Doğu Akdeniz’den Kafkasya’ya perdenin nasıl kapanacağı hayati önem arz ediyor. AKP’nin ana taşıyıcısı olduğu Suriye’ye müdahalenin ölümcül neticeleri sayfalarca kitap eder. Şu aşamada Batı-Körfez ortaklığı Suriye’nin felç edilmesini kâr hanesine yazabilir. Ama aynı zamanda Rusya ve İran’ın kazandığı nüfuz kabiliyeti hezimet kefesinde taş gibi duruyor. Mesela Barış Pınarı Harekâtı, Türkiye’ye Fırat’ın doğusunda iki cep açarken Suriye ordusu ve Rus güçlerinin bölgeye dönüşünü sağladı. Jeffrey bu konuda da perde arkası bilgisi paylaşıyor:
“Türklere tekrar tekrar şunu söyledik: Sizi askeri olarak durdurmasak bile, siyasi olarak size karşı çıkacağız. Fakat daha önemlisi, Kürtler Rusları davet edecek… Türkler buna burun kıvırdı. Başkan, Erdoğan’a, 24 saat içinde durmazsa [Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Komutanı] Mazlum’un Ruslarla temas kurup onları davet edeceğini ve ABD’nin de bunu durdurmayacağı mesajını gönderdi. O mesajı ileten bendim ve Türk aracı inanmadı. Ya Rusların gelmeyeceğini ya da bizim, Wagner’e karşı yaptığımız gibi onları durduracağımızı düşündüler. Ve Ruslar geldi.”

Bugünlerde benzer bir şey M-4 yolunun kontrolünde kilit önem arz eden Ayn İsa’da tekrarlanıyor. Al Monitor’daki yazımda Ayn İsa’yı topa tutmanın arkasındaki mantığı yazmıştım. Rusya ve ABD üzerinde baskıyı sürdürmek; Barış Pınarı’nı batıda Kobani’den başlamak üzere M-4 boyunca 30-40 km derinliğinde uzatmak için fırsat yaratmak; bu kadarı olmazsa güneyde Rakka, doğuda Kamışlı, kuzeybatıda Kobani ve batıda Menbic’i birbirine bağlayan kavşağı tutmak; en azından Kobani’yi Cezire hattından koparmak yani Suriyeli Kürtler aleyhine yapılabilecek ne varsa ardında bırakmamak…
Bunun için TSK ve Türkiye güdümlü Suriye Milli Ordusu, M-4 hattını haftalardır vuruyor. Özellikle de Ayn İsa ve Tel Temir’i. Nihayetinde SDG, Rusya ve Suriye ordusu ile anlaştı; Ayn İsa’da üç ortak askeri gözlem noktası kurulacak.

Suriye’de boşluk doldurmak için açılan tuzaklara kimin düşeceği belli olmuyor. Yerel haberler “Türk işgalinin önüne geçmek için” diyerek söze başlıyor. Ruslar açısından Türk tehdidi, bölgenin aşama aşama SDG’den Suriye ordusuna geçmesi, böylece Amerikan destekli kontrol alanının daraltılması için işlevsel. Jeffrey’in temsil ettiği Amerikan kliğinin yakınması da bundan. Türk tehdidinin oluşturduğu baskı ile SDG’nin Suriye ordusuna eklemlenmesi hem ABD hem Türkiye’nin rahatsız olduğu bir sonuç. Türkiye’nin hedeflediği Kürtlerin hesabına koca bir sıfır. Bu da ABD’nin şimdilik işine gelmiyor.

Türkiye’nin dahil olduğu cepheler ve gerilimler hâlâ gelişmelere açık; yeni dönemde her biri yeni ayarlamalar gerektiriyor. Dışarda macera arayışlarının “Rusya’yı bloke etme” ve “Trans-Atlantik İttifakı’nı güçlendirme” fikrine sarılıp sarmalanması bu dönemin tipik yaklaşımlarından biri olabilir. Erdoğan’ın artık kabuğuna çekilmesi zor; Bakü’de yakaladığı ‘yüce lider’ havasını koruyabilmek için ‘yaratıcı tavizler’ göstermesi de beklenen bir durumdur. Tabii ki içe değil dışa…

Kaynak: Gazete Duvar