Ermeni Soykırımı Tarihsel Bir Gerçektir!

[ A+ ] /[ A- ]

SosyalistUmut.com

Osmanlı Devleti tarafından kendi vatandaşı olan Ermenilere karşı 1915 ve 1916 yıllarında girişilen etnik kıyımlar bu toprakların çok kültürlü yapısına karşı işlenmiş en büyük suçlardan biridir. Ermenilere karşı gerçekleştirilen soykırım (Jenosid) ve homojenizasyon o kadar başarılıdır ki gerçekleşmesinden 25 yıl sonra Yahudi Soykırımı’nda Adolf Hitler’e ilham kaynağı olmuştur.

Polonyalı bir hukukçu olan Rafael Lemkin’in ortaya koyduğu hukuksal bir kavram olan soykırım; Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 2. Maddesinde “Ulusal, etnik, ırksal ve dinsel bir grubun bütününün ya da bir bölümünün yok edilmesi niyetiyle girişilen şu hareketlerden herhangi biridir:

Grubun üyelerinin öldürülmesi;

Grubun üyelerine ciddi bedensel ya da zihinsel hasar verilmesi;

Grubun yaşam koşullarının bunun grubun bütününe ya da bir kısmına getireceği fiziksel yıkım hesaplanarak kasti olarak bozulması;

Grup içinde doğumları engelleyecek yöntemlerin uygulanması ve çocukların zorla bir gruptan alınıp bir diğerine verilmesi.” şeklinde tanımlanır.

24 Nisan 1915’te İstanbul’da 250’ye yakın Ermeni aydının tutuklanarak Anadolu’ya götürülmesi ile başlayan, Anadolu ve Rumeli’de farklı uygulamalar ile Ermenileri Osmanlı’dan silmek maksadıyla yapılan katliamlar, soykırımdır. Yukarıdaki tanımlardan herhangi birinin gerçekleşmesi bile soykırımken Anadolu’da Ermeniler hepsine birden uğramışlardır.

İttihat ve Terakki ile onun illegal örgütü Teşkilat-ı Mahsusa tarafından gerçekleştirilen Ermeni Soykırımı, Anadolu’nun homojenleştirilmesi ve kapitalist bir ulus devlet inşa sürecinin en önemli öğesidir. Toprak kaybı ile etnik yapısı değişen Anadolu’nun, Türkleşmesi ve toprak kayıplarının artmaması amacıyla 1915’te alınan katliam kararının, Ermeniler ile birlikte bazı bölgelerdeki Pontus ve Süryani halklarına karşı da uygulandığı görülmüştür. Ermeni Soykırımını tehcir (zorunlu göç) olarak değerlendirerek suçunun boyutunu küçültmeye çalışan İttihat ve Terakkici zihniyet, bu göç sırasında Ermeni kafilelerine Teşkilat-ı Mahsusa militanları tarafından planlı bir şekilde yapılan saldırıları ve insanların çöllere sürülmelerini adeta bir ‘’kır gezisi’’ gibi aktarmaktadır.

1915’te Ermenileri Anadolu topraklarından kazıma projesini sınıfsal perspektiften kopartıp sadece Anadolu’nun homojenleşmesi olarak değerlendiremeyiz. Ermeni Soykırımı bir diğer yandan sermayenin Türkleştirilmesi projesidir. Ermeni Soykırımı günümüz Türkiye’deki burjuvazinin sermaye birikimlerinin ana kaynaklarından biridir. Sermayenin Türkleştirilmesi projesi 1942’deki Varlık Vergisi, 1955’teki 6-7 Eylül Pogromu ve 1974’teki Vakıflar Kanunu gibi uygulamalarla Cumhuriyet boyunca da devam etmiştir. Azınlık vakıflarının taşınmazları sorununun günümüzde de çözülmemiş olması bu projenin güncelliğinin iyi göstergesidir.

Ermeni Soykırımı’nın sınıfsal perspektifi Türkiye’deki liberallerin de görmekten kaçındığı bir durumdur. Ermeni Soykırımı’nın tartışılmadığı ve hatta tam tersinin iddia edildiği bir coğrafyada ‘’Özür Diliyoruz’’ gibi kampanyalar ile soykırımı tartışılır kılmak bir yanı ile değerliyken, bu tartışmanın sınıfsal özelliklerini dışlamak olayların bütününü göz ardı etmektir. 1915’te soykırımdan kurtulan Ermeniler, yaşadıkları topraklardan kaçarak Güney Amerika’dan Avustralya’ya kadar geniş bir coğrafyaya dağılıp diasporalı olmuştur. Ermenilerden kalan taşınır ve taşınmaz mallar ile oluşan burjuvazi, 1915’ten sonraki sermaye birikiminin hesabını vermelidir. Türkiye burjuvazisinden soykırım mağdurlarının 1915’te uğradıkları her türlü zarar tazmin edilip, kökeni Anadolu olan ve yurt dışında ikamet eden Ermenilere vatandaşlık hakkı verilmelidir. Devlet ve siyasetçiler inkar politikalarını bir kenara bırakarak 1915 döneminde Anadolu’da öldürülenler için özür dilemelidir.

Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi 1951 Ocak’ında yürürlüğe girmesinden itibaren yaklaşık 80 Birleşmiş Milletler üyesi devlet bu sözleşmenin hükümleriyle uyum sağlayan yasalar çıkarmışlardır. 1915-16’daki katliamlarla ilgili ise 20 farklı ülkede ve ABD’de 50 eyaletin 42’sinde bu konu Soykırım olarak kabul edilmiştir. Bu durum Türkiye’deki ulusalcı çevreler tarafından ‘dış müdahale’ olarak nitelendirilse de soykırım gibi bir insanlık suçunun getirdiği yükümlülüktür. Fakat son olarak ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nde de gördüğümüz üzere konu, insanlık suçundan çıkartılarak, kirli bir iç ve dış politika malzemesi haline getirilmiştir. Ermeni Soykırımı Yasa Tasarısı daha önce Dış İlişkiler Komitesi’nden çıkmış olmasına ve 1981 yılında ABD Başkanı Ronald Regan’ın 1915 olaylarından Soykırım olarak bahsetmesine rağmen her sene 24 Nisan’da iki ülke siyasetçileri ABD Başkanı’nın ağzından çıkacak kelimeye kilitlenmiş durumdadırlar.

Bu durumun ortadan kalkması ve halkların 100 yıl önce olduğu gibi bir arada yaşamaları için mutlaka Türkiye ve Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi gerekmektedir. Türkiye-Ermenistan sınırının açılıp, bu iki ülkenin tarihle yüzleşmeleri gerekmektedir. Başka ülkelerde Soykırım yasalarının çıkması sonrası, R. Tayyip Erdoğan’ın her seferinde bir koz gibi kullandığı Ermenistanlı göçmenlere, oturma izni verilmeli ve çocuklarına devlet olmanın gerekliliği olan eğitim hakkı sağlanmalıdır. Bir diğer yandan Diaspora’daki Ermeni Siyasal Örgütleri, Türkiye’nin soykırımı tanıması amacıyla 1915’te yaşanan acıları, katliamları başka ülkelerde siyaset malzemesi haline getirmemelidir.

Türkiye’deki homojenleştirici ırkçı zihniyet halen devam etmektedir. Ermeni Soykırımı bu faşist zihniyetin ortaya koyduğu önemli eylemlerden biri olmakla birlikte, bu zihniyetin Cumhuriyet tarihi içerisinde halklara karşı yapmış olduğu kanlı eylemler ve asimilasyon politikası bize ırkçılığın bu topraklarda süregeldiğini göstermektedir. Kürtlere karşı olan yok etme ve yok sayma politikaları, Alevilere karşı olan Gazi Mahallesi, Çorum, Sivas, Maraş gibi katliamlar, Azınlıklara karşı olan 1934 Trakya Pogromu ve Zirve Yayınevi katliamı, Sosyalistlere ve işçilere karşı olan 1 Mayıs 1977 ve 12 Eylül 1980 askeri darbesi gibi örnekler bize bu faşist zihniyetin farklı kimliklerin yanı sıra farklı düşünenlere karşı da işlediği suçları göstermektedir. Sosyalistler olarak görmekteyiz ki tarihle yüzleşmediğimiz ve bu faşist zihniyetin mahküm etmediğimiz müddetçe bu zihniyet sürekli karşımıza çıkmakta ve yok etmeye devam etmektedir. Bizim için mesele; bir toplumu toptan suçlamak değil geleceğimize sahip çıkmaktır.

Burada sosyalistlere düşecek rol ‘mahalle baskılarına’ ve popülist politikalara bulaşmayarak,‘’soykırımcıları anlama’’ çabalarına girmemektir. Söylemlerinde sürekli ‘’Ermeni Soykırımı tarihsel bir yalandır’’ ya da ‘’emperyalist oyunudur’’u barındıran sol görünümlü ırkçı partilere karşı Sosyalistler, Ermeni Soykırımı’nın tarihsel bir gerçek olduğunu her alanda dile getirmelidirler. Sosyalistler, günümüzde sayıca az kalmış Ermeni halkını görmezden gelerekonları bir kez daha öldürmek yerine her alanda bu faşist zihniyeti deşifre etmelidirler.

Ermeniler ve Türkler arasında olacak olan barış, başka ülkelerin dayatmaları ya da soykırımın inkarı ile değil ancak ve ancak bu iki ülkenin proleterlerinin barış yanlısı duruşları ile gerçekleşecektir!

Tarihle Hesaplaşılsın!

Türkiye-Ermenistan Sınırı Önkoşulsuz Açılsın!

Yaşasın Halkların Kardeşliği!

Getse Joğovurtnerun Yeğpayrutyunı!

Կեցցէ Ժողովուրդներու Եղբայրութիւնը

SOSYALİST UMUT