‘Ez qurbana te bim’

[ A+ ] /[ A- ]

ara

Ayşe GÜNAYSU
Özgür Gündem

Böyle sarıldı Barış Annesi, ‘Bitlisli Ermeniler’ sergisinde tarihçi Ara Sarafian’a… Kürt ana ile Ara Sarafian’ın kucaklaştığı, Barış Annesi’nin konuşurken ağlamaya başladığı, bunu gören ve kendini daha fazla tutamayan Sarafian’ın da gözlerinden yaşlar boşandığı sırada, artık çevrede birçok kişi ağlıyordu.

Barış Annesi hiç durmadan Kürtçe konuşuyor, anlatıyor, anlatıyor, Sarafian kızarmış, yaşlı gözlerle sanki anlıyor gibi onu dinliyor, tanımaktan hem mutluluk, hem de gurur duyduğumuz genç Kürt akademisyen Betül Çoban, Ana’nın söylediklerini çeviriyor: “Hoş geldin, sefalar getirdin, iyi etmişsin, gelmişsin, bu sergiyi getirmişsin, ben senin yanındayım. Seninleyim. Davanın destekçisiyim.’’

ara2

Sarafian sonradan diyor ki: “Aslında esas benim onun yanında durmam gerek, tam tersi olması gerek, esas onun öyküsü anlatılmalı, dağdaki oğlu, ailesindeki kayıplar, çektiği acılar anlatılmalı; o ise kendi öyküsünü bırakıyor, benimkini paylaşıyor.” Ana diyor ki: “Babaannem Ermeni’ydi. Sen de tıpkı amcama benziyorsun, o da böyle esmer, kara kaşlı, kara gözlüydü.” Sarafian ertesi gün bana tembih ediyor: “Bunu yazma, çünkü yanlış anlaşılabilir. Beni o Kürt anaya bağlayan, ailesinde bir Ermeni olması değil. Bizi birbirimize yaklaştıran aramızdaki kan bağı değil, mesele insan olarak birbirimizi anlamamız ve birbirimizin acısını paylaşmamız.” Çok genç yaşında görgüsü, bilgisi, buna rağmen alçakgönüllülüğü, bölgenin sosyal, siyasal yapısına ait yaptığı analizlerle, aynı zamanda inceliği ve olgunluğuyla bizi büyüleyen Betül, Mardin Artuklu Üniversitesi’nde Kürt Dili ve Kültürü dalında lisans üstü derecesini almış, şimdi tezli master çalışmasını yürütüyor, Bitlis ve Diyarbakır Barosu’nda avukatlara Kürtçe öğretiyor.

Babamın babaannesi Ermeni,” diye anlatıyordu, sabah göl kıyısında Betül, İstanbul’dan gelen üç konuğuna. Başı, usulüne uygun örtülü. “Soykırımda, köyün nehrin öbür yakasına ziyarete gitmiş. Döndüğünde evi mühürlüymüş ve tüm evler boşaltılmış. İki küçük çocuğunu ve kocasını bir daha hiç görmemiş. Yeniden evlenmiş, adı Fatma olmuş. Eski adını bilmiyoruz. Hiç anlatmaz, hiç konuşmazdı. Küsmüştü. Çok derin bir ahı vardı” diyor.

Bitlis Ermenileri Sergisi

Londra’daki Gomidas Enstitüsü, sergiyi duyurduğu basın bülteninde şöyle şeyler yazıyordu: “Son yıllarda, Kürt açılımıyla birlikte, Ermeniler hakkında yeniden konuşulmaya başlandı. Devlet doğuda Ahtamar adasındaki tarihi Surp Haç kilisesini restore ederek ve bir müzeye dönüştürerek yarım ağızlı bir jest bile yaptı. Öte yandan aynı tarihsel değere sahip yüzlerce kilise tahrip edilmiş ya da yıkılmaya terk edilmiş durumda. Ne var ki Kürt politikacılar daha dürüst ve açıksözlü davrandılar. Ermenilere yapılan zulmü lanetlediler, Kürtlerin bu zulümde oynadıkları rol nedeniyle özür dilediler ve gerçeği söyleyerek çözüm yolu aradılar. Diyarbakır’da yerel yönetim Surp Giragos kilisesinin restorasyonunu destekledi, Ermenilere ibadet yeri olarak geri verdi ve onlara dostluk elini uzattı. Kürtlerin dostluk eli uzattığı böyle bir dönemde Gomidas Enstitüsü ve Türkiye’deki dostları 1915 öncesi Bitlis Ermenileri konu alan bir sergi düzenlendiler. Bölgedeki Ermeni varlığına ilişkin özgün harita ve fotoğrafların yer aldığı sergi, 1-2 Mart tarihlerinde Tatvan’da, Van Gölü kıyısında izleyicileriyle buluşacak. Sergi daha sonra Ermeni Diyasporası’nın çeşitli kentlerini dolaşacak. Gomidas Enstitüsü ve dostları, Ermeniler, Kürtler ve Türkler arasında anlamlı bir diyalog geliştirmeyi, 1915 Ermeni Soykırımı ve sonrasında Bitlis gibi yerlerde yok edilen insani ilişkilerin yeniden kurulması yönünde benzer çalışmalar yürütmeyi ve yeni adımlar atmayı umut ediyor.” Yıllardır çeşitli etkinliklerde birlikte yer aldığımız Gomidas Enstitüsü’nün bu doğrultudaki çalışmalarına verdiğimiz desteği ifade etmek ve bu buluşmaya tanıklık etmek için İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon’dan Meral ve Renan’la birlikte Tatvan’dayız. Sarafian’a sergisinin düzenlenmesinde yardımcı olan Bitlis’in çok eski, tanınmış, köklü ailesi Şerefhanoğullarından Hişyar Barzan Şerefhanoğlu her an yanımızda.

Tehcir değil, doğrudan katliam

1914 yılında Bitlis Vilayeti’nde (Ermenice Bağeş) yaklaşık 240 bin (26.323 hane) Ermeni yaşamaktaydı. O tarihte vilayet sınırları içinde 681 yerleşim birimine dağılmış 510 kilise, 161 manastır ve 207 eğitim kurumu (9.309 öğrenci) bulunuyordu.

Soykırımda Bitlisli Ermeniler ‘tehcir’e çıkarma zahmetine bile girilmeden hemen oracıkta sözcüğün tam anlamıyla kesildi. Öyle ki, bugün dünyanın dört bir yanında yaşayan Bitlis kökenli Ermenilerin çoğu, belki de hepsi, soykırım öncesi daha iyi bir yaşam için başka ülkelere göç edenlerin torunları. Sergide Gomidas Enstitüsü kurucusu ve direktörü tarihçi Ara Sarafian’ın hazırladığı özgün haritalar ve Bitlisli Ermenilere ait fotoğraflar yer alıyor. Haritalarda nüfus verileri, köy adları ve etnik yapı başlığı altında Kürt, Ermeni, Süryani, Êzidî, Yahudi, Çerkes Türk nüfusu grafiklerle gösteriliyor. Çok ilgili, meraklı, anlatmaya istekli ziyaretçileri var serginin. Haritaların önünde kendi köyünü gösteren, Sarafian’a sorular soran, aile büyükleri arasında Ermeniler olduğunu anlatan bir grup özellikle dikkat çekiyor. Uzun süre haritaların önünden ayrılmıyorlar. Koyu bir söyleşi sürüyor.

Ermeni mezarlığının yıkımını köylüler engelledi

Karşımda siyah başörtülü, gözleri çakmak çakmak, güzel mi güzel başka bir genç kız anlatıyor. Güroymak/Norşin’e bağlı Çapkis köyünden bahsediyor. Eski bir Ermeni köyüymüş. Ermeni mezarlığı varmış. Mezarlıkta hâlâ üzerinde Ermenice yazılar olan mezar taşları varmış. “Kaç kez devlet geldi, ağır iş makinalarıyla, buldozerlerle, mezarlığı dümdüz etmek, o taşları oradan kaldırmak için. Köylüler önlerine durdular, izin vermediler, makinalar çektiler gittiler.” Ardından ekliyor: “Tabii köylülerin bu bilinci kazanması Kürt Özgürlük Hareketi sayesinde oldu.” Kürt Özgürlük Hareketi’nin Ermenilerin tarihi mirası konusunda aldığı tutumun bir örneğini de, sergiden önce Diyarbakır’da yaşamıştım. Surp Giragos Kilisesi’ndeyiz. Kilise vakfının yönetiminde yer alan orta yaşlı bir kişiyle konuşuyoruz. Kendisi Müslümanlaştırılmış Ermenilerden. Ama Ermeni kimliğine geri dönmüş. Anlatıyor: “Dedemle kız kardeşini bir Kürt ailesi kurtarmış. Onları kendi çocuklarından ayırmamışlar. Dedemin soyundan gelen hepimiz hayatımızı ve sahip olduğumuz ne varsa hepsini o Müslüman aileye borçluyuz.” Sarafian soruyor: “Burada bir sıkıntı oluyor mu?” Ben soruyu biraz açıyorum: “Kiliseye karşı bir harakette bulunan oluyor mu, ne bileyim, taş atma, sözlü saldırı?” Şaşkınlıkla bakıyor, asla böyle bir şeyin olamayacağını söylüyor. Sonra Hasan Paşa Hanı’nda çaylarımızı yudumlarken, Diyarbakırlı, yaşını başını almış, görmüş geçirmiş bir dostumuzla konuşuyoruz. Kilisedeki konuşmamızı aktarınca, gülüyor. “Parti yasakladı. İzin vermez. Kiliseden bir telefon gelsin, anında adamı pişman ederler.” Parti sözcüğünü duyunca ben alışkanlıkla, “BDP, tabii” diyorum. O cevap veriyor. “Partiya Karkerên Kurdistan.”

Hayat kendi hükmünü sürüyor

Siyasetin ve siyasetçilerin ötesinde hayat kendi yatağından akıyor, klişeleri, şablonları, ezber edilmiş sözleri boşa çıkarıyor. İnsanlar birbirine dokunuyor, birbirini dinliyor, aynı anda yürekleri kalkıyor, gözleri doluyor. Karanlık güçlerin Diyarbakır’daki Ermeni Kilisesi’ne dokunmasına Partiya Karkerên Kurdistan izin vermiyor. Tatvan dönüşü Kozluk BDP seçim bürosunda duruyoruz. Hemen buyur ediyorlar, çaylar geliyor, sohbetler ediliyor. Elimizle zafer işareti yaparak onlara veda ediyor, Diyarbakır’a doğru yola devam ediyoruz. Diyarbakır’da, bir buçuk gün, Tatvan’da bir buçuk gün, tanıdığımız ve hiç unutmayacağımız dünya güzeli insanlarla geçirdiğimiz duygu dolu anların, sımsıcak dostluğun, heyecanların tatlı yorgunluğuyla, kendimizi gerçek yurdumuzda hissettiğimiz yerlerden ayrılıyoruz.