HDP’nin Gezici adayları: 7 Haziran, yeni bir Gezi olacak

[ A+ ] /[ A- ]

ANF

HDP’nin Gezici adayları Flor Uluk Benli, Gülsüm Ağaoğlu, Arife Çınar, Beyza Üstün, Sezin Uçar, Murat Mıhçı ve Çağdaş Küçükbattal, kah gülerek kah hüzünle direniş günlerini anlattı: Gezi, tahakküme ve baskıya itirazdı. İyi ki Gezi’deydik. Gezi’den bize bir arada olma gücü ve yeteneği kaldı. 7 Haziran da hepimiz için yeni bir Gezi olacak.

Ezilenlerin onur ve özgürlük isyanı olarak halkların ayaklanmalar tarihine geçen Gezi direnişinin 2. yıl dönümüne geldik, çattık. Bu yıl kaçınılmaz olarak seçim sürecinin gölgesine kalıyor direniş günleri. Ancak, direnişin neşesi, keyfi ve isyanı ile şehitlerin hüznü her daim hatırlanacağı gibi bu yıl da hatırlanıyor. Direnişçiler, isyanın ardından gelen devlet zorbalığına rağmen “İyi ki Gezi’deydik, iyi ki Geziciydik” demeye devam ediyor.

Flor Uluk Benli, Gülsüm Ağaoğlu, Arife Çınar, Beyza Üstün, Sezin Uçar, Murat Mıhçı ve Çağdaş Küçükbattal bu duyguyu paylaşanlardan ve “Gezi’miz devam ediyor” diyenlerden.

8 Gezi direnişçisi, bugün HDP’nin İstanbul milletvekili adayların listesinde yer alıyor. HDP listelerinde olanlar sadece bu 8 isim değil. İzmir’den Samsun’a, Antakya’dan Ankara’ya çak daha nice Gezi’ci HDP listelerinde.

İki günlük dizinin ilk bölümünde Flor Uluk Benli, Gülsüm Ağaoğlu, Arife Çınar, ikinci bölümünde Beyza Üstün, Sezin Uçar, Murat Mıhçı ve Çağdaş Küçükbattal Gezi günlerini anlattı.

‘BEYAZ TÜLBENTLERİMİ KAPTIĞIM GİBİ’

Terzi Flor Benli Uluk, sokağın en renkli simalarından. Kızıl saçları, kendi eliyle diktiği rengarenk elbiseleri, hiç bitmeyen heyecanı ve coşkusuyla soykırıma rağmen “Varız” diyen Ermeni halkının sesi ve soluğu. Barışı simgelemek için diktiği beyaz elbisesini direniş günlerinde hiç çıkarmadı. Röportaj yaptığımız gün de yine aynı “barış elbisesi” üzerindeydi. Gezi günleri onun için “barış”ı daha çok insana anlatma zeminiydi.

Gezi’nin ilk gününü anlattı Flor Uluk Benli: “O günlerde HDK içinde yer almakla birlikte bireysel olarak barış projesi yürütüyordum. İlk gün aldım tülbentlerimi gittim Gezi Parkı’na. Gezi’den bir barış çıkacağına olan inancımla her gün tülbentlere ‘barışı’ yazdırdım. Baran’la Gezi’de tanıştım. Nor Zartonk’un çadırına gelmişti. Gezi günlerinde her yere barış tezgahı kurdum. ‘Eşit koşul ve haklarda anadilde barış’ diye büyük de bir pankart yapmıştım. Dayanışmalarda da yer aldım. Evde yemekler yapıp plastik kovalarla taşıdım. Pankartlar yazdım, ilaçlar topladım. Direniş için ne gerekiyorsa yaptım.”

‘HERKES KENDİSİ İÇİN ORADAYDI’

Sinema emekçisi B.U., bir arkadaşının “Neredesin? Gezi’de ağaçlar kesiliyor” telefonu üzerine soluğa parkta alıyor: “Gecenin bir vakti gittiğimde 30-40 kişi vardı. Ancak sonrasında toplumsal bir harekete dönüştü. İnsanlar içerisinde bulundukları mevcut ekonomik ve tekçi siyasal sisteme karşı itiraz ettiler. Bu kentte nefes aldığımız tek yerdi Gezi Parkı. Ayrıca İstanbul deprem kuşağında ve bir deprem anında insanların toplanacağı yerlerden biri. Bunlara ek olarak ayrıca dijital gözetime karşı oradaydım. Gezi direnişi, tepedeki erkin hayatımızın her alanına müdahalesine karşıydı aynı zamanda. Herkes kendisi için oradaydı.”

‘ARTIK HİÇBİR ŞEY GEZİ’DEN ÖNCEKİ GİBİ OLAMAZ’

Gezi’nin bir başka direnişçisi Gülsüm Ağaoğlu.

Hem bir sosyalist hem de bir feminist olarak özellikle direnişin kadın cephesinde yer alan Ağaoğlu’na göre, Gezi Türkiye’nin batısını önemli bir gerçeklikle yüzleştirdi. O gerçeklik de şu: “Türkiye’nin Batı illerinde bize böylesine büyük bir baskı ve şiddet uygulanıyorsa, Kürdistan’da neler yapılmaz!”

Ağaoğlu, Abdullah Öcalan ile Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğraflarının yan yana olduğu kareyi hatırlatarak, “Bu iki sembolün bir arada olması demek ki bir savaşa neden olmuyormuş. Bunu da gördük” diyor.

Ağaoğlu, Gezi’ye katılanların çeşitliliği ve bu çeşitliliğin barışık bir şekilde bir arada bulunmasının iktidarı korkuttuğu görüşünde.

Yan yana gelmesi pek de mümkün olmayan siyasi güçler Gezi’de nasıl yan yana gelebildi? Gezi’ye ilişkin sorular sorulardan biri de buydu.

‘GEZİ ÖNCESİNDE ÜZERİMİZDE BİR DELİ GÖMLEĞİ VARDI’

Ağaoğlu’nun yanıtı: “Bir araya gelinmemesinin nedeni siyasi iklimdi. Şimdi de yapıldığı gibi nefret iklimi, bir araya gelişi engelliyordu. Üzerimize bir deli gömleği giydirilmişti ve kara bulutlar altında yaşıyorduk. Bir araya gelmememiz için kutuplaştırılmıştık. Gezi bunu ortadan kaldırdı. Yan yana gelebileceğimizi gördük. HDP de tam da bunun projesi zaten. Gezi’yi yaratan o baskılama sürecini şimdiki siyasi iklime benzetiyorum. İstanbul’daki mitingimiz yasaklanmak istendi. Kendi iktidarı için her şeyi yapmayı göze almış bir siyasi kimliğe, bu ülkenin ne barışı ne de idaresi bırakılamaz. O anlamıyla 7 Haziran’da Gezi gibi bir direnme noktası. Bu kez sandıkta HDP’ye oy vererek direneceğiz. Gezi’den sonra hiçbir şey Gezi öncesindeki gibi olmadı. 7 Haziran’dan sonra da olmayacaktır.”

‘GEZİ’DEN LİCE’YE KARDEŞLİK KÖPRÜLERİ KURULDU’

Gezi direnişinin mahalle forumlarına dönüştüğü günlerde, Lice’deki karakol inşaatını protesto eylemi sırasında Medeni Yıldırım katledilmişti. Geziciler Beşiktaş ve Kadıköy’de sokağa döküldü ve Kürtçe sloganlarla yürüdü.

O günleri de hatırlattı Ağaoğlu: “Gezi’den Lice’ye kardeşlik köprüleri kuruldu. Medeni Yıldırım için yüründü. Gezi’den önce belki de ‘cumhuriyetçi’ dediğimiz kesimlerden böylesine bir ses çıkmazdı. İşte Gezi bu değişimi yarattı.”

‘GEZİ’DE VARDIK’

BDP ve HDK’nin (O günlerde yeni kurulan HDP değil HDK adına çalışma yapılıyordu) çadırı, Gezi Parkı’nın meydan girişindeki merdivenlerin solundaydı. Gezi’ye girenleri ilk karşılayan çadırlardandı. Halayı ve müziği hiç eksilmezdi çadırın. Kürt halkının geleneği de Gezi’ye taşınmıştı, her daim içilmeye hazır çayı olurdu.

Kürt siyasetçi Arife Çınar, Gezi günlerinde DBP’nin PM üyesiydi. Gezi’nin katılımcısı olan yüzlerce Kürt’ten biriydi.

O günler için şöyle diyor: “Birbirine temas ederek, yan yana durarak, karşılıklı olarak ön yargıları değiştirdi Gezi. Kürdistan halkı, zalimin yüzünü çok net görüyordu. Türkiye cephesi de Gezi ile birlikte gördü gerçeği. Bir de itiraz etme bilinci gelişti.”

Sözü Flor Uluk Benli alıyor: “Açıkçası BDP ve HDK sayesinde direnildi” diyor ve ekliyor: “Çünkü polis şiddeti karşısında nasıl direnilmesi gerektiğini biliyorlardı. Bir de Gezi ruhu, hiç birimizin eksikliğiyle bütünlenecek bir şey değil. Orada Ermeni Flor’un, feminist Gülsüm’ün, Kürt Arife’nin, LGBTİ’linin yeri vardı. Birbirini tanımayan iki kültürün ya da iki insanın, sevgisi, nefreti, şiddeti sahtedir, yanılsamadır. Biz Gezi’de birbirimize dokunduk, anlamaya, tanımaya başladık.”

Gülsüm Ağaoğlu’nun da bu konuda diyecekleri var: “Bir sosyalist olarak her zaman şunu söylerim; bizim sokaklarda olma rahatlığımızı, konforumuzu sağlayan da Kürt özgürlük hareketidir. Bunu da bir vefa olarak söylemek zorundayız.”

PARANIN TEDAVÜLDEN KALKTIĞI GÜNLER

Gerçekten güzeldi Gezi günleri. Hepimizin karnının ve ruhunun doyduğu günlerdi. Bir kere karnınızı doyurmak için paranızın olması gerekmiyordu. Paraya ihtiyacın olmadığı bir yaşam çok güzeldi.

Arife Çınar da, Gezi’de oluşturulan komün yaşamını işaret ediyor ve “demokratik özerliğin” bir biçimi olarak tanımlıyor. Ardından ekliyor: “Çünkü her kimlik kendini ifade ediyordu. Demokratik özerklik tam da budur.”

Gezi’nin dili, alışıldık siyasetin dışındaydı. “Sık bakalım, sık bakalım…” sloganı ilk anda birçok kişiye, “Bu nedir böyle?” sorusunu sordurttu. Sonra sevildi sloganlar. Cinsiyetçi olanlar elendi, duvarlara Edip Cansever’in, Cemal Süreyya’nın şiirleri işlendi.

‘BU DEĞİŞİKLİĞE UYUM SAĞLAMAK KOLAY OLDU MU?’

İlk yanıt Gülsüm Ağaoğlu’ndan: Ben sosyalistim ama aynı zamanda feministim. Feministler biraz daha eğlenceli simgeler kullanmaya yatkınlar. Oradaki hareketin ana ivmelerinden biri de kadınlar; feministler ve LGBTİ’lerdi. Aşinaydım onların eylemlerine. Ancak tabi ki zafer işareti yapmak, sağ yumruğunu havaya kaldırmak gibi beden dilinin dışında başka bir dilde seslenmeyi öğrenme anlamında ilkti. Hepimiz de adapte olduk ve adapte olmanın da kötü bir şey olmadığını gördük. Artık hayat hiçbir zaman Gezi’den öncesi gibi olmayacak. Artık o insanları evine geri döndürmek mümkün değil. Farklı dinamiklerle bir şekilde sokağa çıkacaktır o insanlar.”

Aynı soruya Arife Çınar’ın yanıtı: “Elbette dahil olduğumuz bir örgüt kültürü var hepimizde. Ama Gezi, hepimizin içinde bir Gezi ruhu olduğunu gösterdi. Bir de gençliğe hitap edemediğimiz de ortaya çıktı. Bazı sembol ve söylemleri ilk anda kabul etmek zor oldu. Ancak Gezi, insanların temas ederek birbirini anladığı günlerdi. Hepimiz öğrendik. Hep ‘Gezi’de yan yana durabildiysek, bu topraklarda ulus devlet adına yaratılan acılarla yüzleşme zemini de var’ duygusunu yaşadım.”

‘GERİYE BİR ARADA OLMA GÜCÜ KALDI’

İki yılın ardından Gezi’den ne kaldı?

Önce Gülsüm Ağaoğlu yanıt veriyor: “Çok genç ölümler kaldı. Berkin kaldı. Gözlerine bakamadığım annesi kaldı. Bir ekmekle simgeleşen o fotoğraf kaldı. İyi şeyler de kaldı. Bizimle birlikte bir koca köpek vardı. O da gaza alıştı ve hala bizimle. TOMA’ya karşı kollarını açarak duran genç kadın kaldı, kırmızılı kadın kaldı. Ellerinde iki bayrakla kolkola giren iki gencin, ‘Biz aslında yan yana olduktan sonra her şeyi kucaklarız’ diyen fotoğrafı kaldı. Biz kaldık, bir arada olma gücümüz kaldı. Bir arada olma konusunda kolektif iradeyi gösteren insanlar kaldı. Güzel şeyler kaldı.”

Flor Uluk Benli’ye kalanlar: “Her siyaset, her ülke, her inançtan binlerce insanın eşit koşullarda ve haklarda anadillerinde yazdıkları barış kaldı. Gezi’de büyük egonun insanlara hatırlattığı ortak aklı HDP ile ortaklaştırarak sokağa taşıması kaldı. Hala o Gezi ruhuyla devam ediyorum.”

Araya girerek kısa ve net bir cümle kuruyor Ağaoğlu: “Gezi varken HDP olmazsa olmazdı zaten. Gezi koşullarını yarattı.”

Arife Çınar’a kalanlar: “Halkların buluşmasıyla devletin gücüne ‘dur’ diyebileceğimiz, iktidarın gerçek yüzünü ortaya çıkartabileceğimiz bir düşünce kaldı. Devletin her yerde devlet olduğunu gördük. Yarınlar için dayanışma ile bir araya geldiğimizde sonuç alamadığımız hiç bir şey olmayacağını gördük.”

B.U.’ya kalanlar: “Gezi, ‘Yasak ne ayol’ sloganı ile beraber insan olmayı hatırlattı. Devletin olmaması gerektiği fikrini daha da perçinledi. Sinema emekçisiyim, dekor ve kostüm tasarımcısı olarak çalışıyorum. Hayattan kopmuştum. Cüzdanı şişik arabesk zevkli mekanlara takılmaktan kurtulup, bir simidi beş kişi ile paylaşmayı bana öğretti Gezi direnişidir.”

Hepsinin de ortak sözü: Gezi’den bir de bize ince mizahın yarattığı neşe kaldı. İyi ki de Geziciymişiz.

Beyza Üstün, akademisyen ancak daha çok da ekoloji mücadelesinin neferi. Gezi direnişi öncesinde HDK Ekoloji Komisyonu olarak Taksim Dayanışması ile birlikte toplantılar yaptılar, kentlerin yaşam ve direniş alanı olan meydanların korunması için neler yapılabilir, sorusuna yanıt aradılar.

27 Mayıs’ı 28 Mayıs’a bağlayan gece yarısı ‘Gezi Parkı’nda bir şeyler oluyor’ haberi gelince de bu toplantılar aktif bir direnişe dönüştü.

O geceyi anlattı Beyza Üstün: “O saatten sonra aklımıza gelen herkesi aramaya başladık, milletvekillerine ulaştık, herkesi Gezi Parkı’na çağırdık. Sırrı Süreyya Önder, havaalanına giderken geri dönüp gelmişti. Hepimiz Gezi’de buluşmuştuk. İş makinesinin önüne çıkışımız böyle oldu.”

Böylesine büyük bir hareketi bekliyor muydu?

Yanıt; hem ‘Evet’ hem de ‘Hayır’.

Beyza Üstün, Gezi direnişi öncesinde yaşanan yerel ekoloji hareketlerini, Gerze, Hopa ve daha birçok yerde suyu, havası için sokağa çıkanları, kadınları hatırlatıyor ve ekliyor: “Bu dinamiklerin başka dinamiklere doğru evrileceğini hissediyorduk ancak bunun Gezi olacağını hiçbirimiz bilmiyorduk. Fakat ne güzel ki; hayal ettiğimiz birlikte komün yaşamı sürdürdük.”

‘ATALARIMIN KEMİKLERİ VE AĞAÇLARI ORADA’

Murat Mıhçı, “Orasının bizim için bir farklılığı vardır” diye başlıyor.

“Bizim için” sözüyle kastettiği Ermeni halkı. HDK’nin bileşeni Nor Zartonk’un üyesi olan Murat Mıhçı, Gezi’nin Ermeni direnişçilerinden.

Gezi Parkı’nın Divan Oteli tarafına bakan tarafının bir dönem Ermeni Mezarlığı olduğunu da direniş sayesinde öğrendik.

Murat Mıhçı, bir Ermeni için anlamını anlatıyor Gezi’nin: “Kesmek istedikleri ağaçlar belki de bizim atalarımızın diktiği ağaçlardı. Büyüklerimiz, mezarlığın Şişli’ye taşınması sırasında kemiklerin yerlere döküldüğünü anlatmış sıkça. Gezi, bizim için atalarımızın ağaçlarıydı ve kemiklerinin orada gömülü olduğunu biliyorduk. Artık bir mezarlık değildi ancak ruhen bizim oraya bağlılığımız vardı. Ayrıca ağaçlar kesilerek bir doğa katliamı yapılacaktı. Bu nedenle çağrıları duyduğumda sabah gelenlerden biri de bendim.”

Murat Mıhçı da bu kadar büyük bir direniş beklemiyordu. “Hatta hiç hazırlıklı da değildim” diyor.

Beyza Üstün giriyor araya: Kıyafetlerimiz bile uygun değildi.

Gülüyoruz hepimiz.

Gezi, anlatılırken neşelendiriyor. Ne güzel!

‘ÜSTÜMÜZE DOĞRU GAZ BOMBASI ATIYORLARDI’

4 Gezici adayın en genci Çağdaş Küçükbattal. Gezi’nin bir genç isyanı olduğunu düşününce, Çağdaş Küçükbattal’a takılıyorum: “En hazırlıklı gelen sendin galiba.”

Hınzırca gülüp, “Yok estağfurullah” diyerek başlıyor anlatmaya: “Gezi öncesinde 1 Mayıs, 6 Mayıs Denizler anması, 18 Mayıs İbrahim Kaypakkaya anmasında da polisin çok sert saldırıları olmuştu. Mayıs ayı boyunca öfkemiz birikmişti. 31 Mayıs’a kadar ziyaretçi pozisyonundaydım Gezi’de. Ancak o gün polis saldırısını protesto etmek için Taksim’e açıklama çağrısı vardı. Ben de binlerce kişi gibi açıklama saatinden çok önce gitmiştim. Polis saldırınca bu kez çok hızlı bir şekilde barikatlar kuruldu ve eylemin barışçıl anından devrimci kitle şiddetinin kullanıldığı ana geçildi.”

Çağdaş Küçükbattal, o gün bir gözünü, halkların onur ve özgürlük ayaklanmasına armağan etti. Hiçbir pişmanlık belirtisi göstermeden, bunun nasıl olduğunu bir kez daha anlattı: “Polisin saldırısıyla ara sokaklarda da barikatlar kuruldu. Tarlabaşı Bulvarı’nın Taksim tarafındaydım. Büyük bir barikat kuruldu, gaz bombası nedeniyle barikat alev aldı. Hava da kararmıştı. SDP’li Selim arkadaşımızın plastik mermi ile gözünü kaybettiği haberi geldi. Üstümüze doğru mermi atar gibi gaz bombası atıyorlardı. Başımın hızlıca döndüğünü hissettim, gözlerimde yıldızlar çaktı, yere düştüm. Ardından hastaneye götürüldüm.”

‘GÜNDÜZ EYLEMCİ GECE AVUKATTIM’

Sezin Uçar, Gezi’nin direnişçisi olduğu kadar avukatı da oldu. 31 Mayıs akşamı O da Taksim’e geldi. Ancak Şişli kolunda görevliydi.

O anı anlattı: “Ciddi bir saldırı oldu. Bir yandan hem direnişe katılıyoruz, bir yanda da hukuki destek vermeye çalışıyoruz. Gece 24.00’e kadar sokaktaydık. Sonra yaralıların durumunu öğrenmek için hastaneleri gezmeye başladık. Ziyaret ettiğimiz yaralılardan biri de Çağdaş’tı. Gündüz polis şiddeti yaşanana kadar sokaklarda eylemciydik, ondan sonra da hastaneler, karakollar, adliyelerde mesaimiz devam ediyordu.”

Milletvekili adaylarının anlatacakları çok. Belli ki her anı dolu dolu yaşamışlar ve her şey hatırlansın istiyorlar.

‘KİLİSEMİZİ KAYBETTİK AMA AĞAÇLARIMIZI KAZANACAĞIZ’

Ve polis kuşatmasının yarılarak Gezi’ye ilk giriş anı..

Murat Mıhçı, o gün önce kiliseye gitmiş. Gülerek, “Gezi’ye gireriz duasını ettim” diyor: “Giriş büyüleyiciydi. Girdikten sonrasını da hatırlamıyorum açıkçası. Hayatımda ilk defa galibiyet aldım. Hep yenilen tarafta olurduk. Azınlık olmadığımı hissettim ilk kez. O zaman HDP çalışması yoktu, HDK’nın ermeni bileşeni olan Nor Zartonk’luyum. Çadırımızın olduğu yerde portatif bir mezarlık yaptık. İnsana geçmişi hatırlatmak istiyorduk çünkü. Sonra, Ermeni sosyalist Paramaz’ı Sultanahmet’te andıktan sonra Gezi’de de anma yaptık. Gezi Parkı’nda gördüğünüz basamakların tamamı Ermeni kilisesinin taşlarıdır. Biz bunları da anlatmaya çalıştı. Sloganımız şuydu: Kilisemizi kaybettik ama ağaçlarımızı kazanacağız. Kazandık da.”

Beyza Üstün, ilk anı heyecanla anlatıyor: “Saatler süren mücadelenin ardından TOMA’nın bize doğru gaz atarak geriye doğru çekildiğini gördük. Muhteşem bir andı. ‘Burası şantiyedir giremezsiniz’ dedikleri bariyerleri hep beraber yıktık. O müthiş bir coşkuydu. Herkes birbirine sarılıyordu, büyülenmişti. Parka girdiğimde iki erkek, fotoğraflarını çekmemi istedi. O sırada biri ‘kurt’, diğeri ‘zafer’ işareti yaptı. İrkildim ve ‘Çekmem’ dedim. İki genç, ‘Ama biz birlikte buraya girdik’ deyince, çekip hemen fotoğraf makinesini verdim. Gezi ile ilk yüzleşme anım böyle oldu.”

‘GEZİ DİRENİŞİ ASLINDA BİR KADIN DİRENİŞİYDİ DE’

Gezi direnişine kadınların nicel olarak katılımının yüzde 51 olduğu yorumları yapıldı. Ancak bu nitel katılımın dışında, kadınlar direnişin en önünde yer alırken, direnişinin niteliğini de değiştirdi.

Sezin Uçar’a göre, Gezi direnişi bir kadın direnişidir de. Gezi öncesinde AKP’nin kadınlara dönük saldırı politikalarının kadınlarda bir öfke biriktirdiğine dikkat çeken Uçar, “Kendi yaşam biçimlerimize yönelik de ciddi bir kısıtlama hissediyorduk” diyor ve ekliyor: “Gezi’nin ilk günleri ile devam eden günleri arasında ciddi bir fark olduğunu düşünüyorum. İlk zamanlarda cinsiyetçi küfürler vardı. Ancak tartışmalarımız ve müdahalelerimizle eylemcilerin eril dili değişmeye, cinsiyetçi küfürlerden arındırılmış sloganlar atılmaya başlandı. Ancak erkek egemenliğinin hüküm sürdüğü alanlar yok muydu, elbette vardı. Gezi’nin hemen ardından yazılanların neredeyse tamamını erkekler yazdı. Erkekler, kadınlar adına söz söylemekten imtina etmedi.”

Direnişçiler HDP fikri açısından ne tür sonuçlar çıkardı?

İlk yanıtı Sezin Uçar veriyor: “Tüm ezilenlerin birlikte hareket edebileceği bir gücü yarattık orada. Hafızalardaki umutsuzluğu, bu düzenin değişmeyeceği fikrini de ortadan kaldırdı. Bizler ezilenler olarak bir araya geldiğimizde bir şeyleri değiştirebiliriz, birbirimize bu kadar da güvensiz değiliz. Bunu gördük. Forumlarda daha net anlaşıldığı gibi yerel demokrasi deneyimi çok önemliydi. Tüm kararların herkesin katıldığı toplantılarda birlikte alınması ve düşüncelerin birbiri üzerindeki tahakkümü değil de birbirini dönüştürücü etkisi çok önemliydi. Yaratıcılık, mizah ve zeka vardı. Bunlarla dönüştürücülük vardı. Psikolojik üstünlük en kaybettiğimiz anda bile bizim elimizdeydi.”

‘BENİM BİR NUMARAM LGBTİ’LER’

Kadınların ardından LGBTİ’leri hatırlatıyor Murat Mıhçı: “Gezi’ye ne damga vurdu, diye sorarsanız, LGBTİ’ler derim. Benim bir numaram onlar. LGBTİ’ler o Gezi direnişini katılan tüm toplumun baş tacı oldu.”

Beyza Üstün, Gezi ve sonrasındaki süreci “praksise” benzetiyor: “Teorik bir şey değildi, hayatın içinden uygulamalardı ve bu uygulamaların hepsi çok öğreticiydi. Bugün HDK’den sonra, HDP’nin sözlerini bu kadar net söyleyebiliyorsak öğrendiklerimiz sayesinde biraz da. Öz yönetim dediğimiz, Gezi sonrası yapılan forumlardı aslında.”

İkinci yılında Gezi’den ne kaldı?

İlk yanıt Çağdaş Küçükbattal’dan: “Empati, birlikte mücadele etme isteği ve azmi. HDP de zaten bu. Gezi HDP’yi, HDP de Gezi’yi içeriyor.”

Beyza Üstün’e kalanlar: “Polisin İstanbul’da çok yoğun bir saldırısı varken, bizlere ‘Biz de Çanakkale’de direniyoruz ama bütün TOMA’lar istanbul’da’ diye mesajlar geliyordu. Gazi’den, Kartal’dan Taksim’e doğru yapılan yürüyüşler, halkın Boğaziçi Köprüsü’nü yürüyerek geçmesi kritik şeylerdi. Twitter’den ‘Dayanın Gazi Mahallesi geliyor’ mesajları atılıyordu. Müthiş bir dayanışmaydı. Sokak çocukları biz oradayken çok mutluydu. Hem karınları doyuyordu hem de bizimle kalıyorlardı. Ve ne yazık ki o saldırılardan hayvanlar da etkilendi.

Sezin Uçar da, “önyargıların kırılmasının ve dünyayı değiştirme isteğinin tazelenmesi”ni önemsiyor ve ekliyor: “Taksim’e ikinci saldırı olduğunda biz de Çağlayan Adliyesi’nde eylemler yaptık. O gün 50 avukat gözaltına alınmıştık. Bizim avukat jargonunda ‘Levent avukatı’ dediğimiz, ticaret davalarına bakan avukatlar var. Ticaret mahkemeleri Levent’teydi. Aslında aramızda sınıfsal farklılıklar da var. O gün gözaltına alınanların yarısı ‘Levent avukatı’ydı. Bu olaydan sonra onlarla ilişkilerimiz de gelişti. Birbirimize karşı ön yargılarımız kırıldı, birlikte mücadele edebileceğimizi gördük. Son olarak, Gezi ruhuyla Rojava için çok büyük bir dayanışma ağı oluşturuldu. Parklarda, mahallerde oluşturulan forumlardan Rojava’ya çok büyük destek oldu.”

Röportajın başından beri “Anlatmakla bitmez” diyen Murat Mıhçı’ya kalanlar: “Gezi hala devam ediyor aslında. Gezi’nin ardından Caferağa Dayanışması olarak, devletin işgal ettiği bir binayı geri aldık. Bostan direnişleri yaptık sonrasında. Su kesintilerini protesto etmek için bornozlarla sokağa çıktı. Bu süreçlerden bana kalan maçı kazanabileceğimizi görmemiz oldu.”