Hrant Dink Cinayeti, Kovuşturma ve Yargılama

[ A+ ] /[ A- ]

Fethiye ÇETİN
Biamag

Kovuşturma safhası, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nce yürütülen yargılama, İstanbul 2. Ağır Çocuk Ceza Mahkemesi 2010/146 esas ve 2011/197 karar sayılı dosyası ve Yargıtay…

Hrant Dink öldürüldüğünde, cinayeti soruşturmak üzere özel yetkili iki savcı görevlendirildi ve 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 153. maddesi uyarınca dosyanın tümüne etkili olacak şekilde gizlilik kararı alındı. Bu karar nedeniyle mağdur tarafı olmamıza rağmen dosyaya erişimimiz mümkün olamadı.

Bir cinayet davasını soruşturan savcıların ilk yapması gereken emirlerindeki kolluk kuvvetleri aracılığıyla cinayet mahallindeki delillerin kaybolmasını önlemek amacıyla gerekli tedbirleri almak, görgü tanıklarını dinlemek, cinayet mahallindeki bütün delilleri ve varsa cinayet mahallindeki bütün mobese ve güvenlik kameraları görüntülerini toplamak, öldürülen kişinin yakınlarını dinleyerek, onların cinayet konusunda bildiklerini, öldürülen kişinin tehdit edilip edilmediğini, tehdit edilmiş ise kimler tarafından tehdit edildiğini hasılı cinayetin kim ya da kimler tarafından işlendiğini, cinayetin nedenini araştırmaktır.

Ceza yargılamasının amacı, maddi hakikati ortaya çıkarmak olduğundan maddi hakikati ortaya çıkarmak için gerekli bütün iz, emare ve delilleri toplamak ve emanete almaktır.

Bu kapsamda dinlenen Dink ailesi, Hrant Dink’i hedef gösteren ve onu tehdit eden kişilerin isimlerini de vererek bu kişilerden şikâyetçi olduklarını bildirdiler.

Levent Temiz, Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz ve Hrant Dink’i odasına çağırıp tehdit eden vali yardımcısı ile yanındaki iki görevlinin Hrant Dink’i hedef gösterdiğini, tehdit ettiğini anlatan aile bireylerinin ifadeleri tutanağa geçirildi ancak savcılar bu konuda hiçbir işlem yapmadılar.

Cinayetin ertesi gününden itibaren basın organlarının hemen hepsinde yayınlanan ve Hrant Dink’in öldürülmeden bir hafta önce kaleme aldığı iki yazı, Dink ailesinin anlattıklarını doğruladığı gibi, katilin nerede aranması gerektiğini gösteriyordu. Bu iki yazısında Hrant Dink aynı isimlere işaret ediyordu. Savcılar, bu yazıları da görmezden geldiler.

Kısa süre sonra Ogün Samast, cinayette kullanılan silahla birlikte yakalandı. Samast’ın Trabzon’dan gelerek Hrant Dink’i vurduğu söyleniyor, cinayet günü, cinayetten kısa bir süre önce, Agos’un yan sokağındaki bir internet kafede arkadaşlarıyla chat’leştiği basında haber olarak yer alıyordu.

Bu durumda savcıların yapması gereken Ogün Samast’ın cinayet mahalline çok uzak bir ilden ne zaman, nasıl ve hangi vasıtayla, kimlerle birlikte geldiğini araştırmak olmalıydı. Samast, Metro turizm şirketinin otobüsüyle geldiğini söylüyordu ancak yapılan araştırmada böyle bir kayda rastlanmadı, soruşturma burada bırakıldı.

Yine, ilk bulgulara göre, Ogün Samast , cinayet mahalline çok uzak bir ilden, Trabzon’dan gelmiş, bilmediği koca İstanbul şehrinde Agos’u eliyle koymuş gibi bulmuş ve hayatında hiç görmediği Hrant Dink’i, Agos’tan çıkıp bankaya giderken profilinden tanımış, silahla üç kez ateş etmiş ve cinayet mahallinin karmaşık arka sokaklarından hiçbir duraksama ve tereddüt göstermeden kaçmıştı. Bu kurgu, akla, mantığa ve hayatın olağan akışına uymadığından soruşturmayı yürüten savcıların ilk olarak araştırması gereken, katil zanlısının cinayet mahallinde tek başına olup olmadığı, öncesinde bu mahalde keşif yapıp yapmadığı olmalıydı, bu da yapılmadı.

Samast’ın silahı nereden temin ettiği, İstanbul’da bulunduğu süre içinde kimlerle görüştüğü, nasıl kaçtığı araştırılmadı, gelinen aşamada dahi bu sorular cevaplanmadı.

Cinayetin ardından polis tarafından toplanan cinayet mahalli çevresindeki mobese ve güvenlik kameralarınca kaydedilen görüntülerinin önemli bir kısmının yok edildiği, dosyaya konmadığı, çok önemli bulguların soruşturulmadığı yargılamanın sonraki aşamalarında ortaya çıktı.

Çok önemli bir delil olmasına rağmen sanık Samast’ın cep telefonu ve sim kartına ilişkin ifadeler ve tutanaklar arasındaki çelişki ve karmaşıklık çözümlenmedi, işin gerçeği araştırılmadı.

Samast, cinayetten hemen önce, bir saatten fazla zamanını Agos’un bulunduğu Sebat Apartmanı’nın yanındaki Şafak Sokak’taki internet kafede geçirmiş ve kendi ifadesine göre, arkadaşlarıyla chat’leşmişti. Cinayet zanlısının cinayetten hemen önce gittiği mekân, bu mekanın sahiplerinin ve o sırada orada bulunan kişilerin tanıklığı ve zanlının kullandığı bilgisayar kayıtları çok önemli olduğu halde bu konuda hiçbir araştırma yapılmadı. İnternet kafenin bilgisayarlarına ve hard disklerine cinayetten hemen sonra Emniyet birimlerince neden el konulmadığı araştırılmadı ve soruşturma bu yönde derinleştirilmedi. Kafeyi işleten polis memuru Cavit Kılıç’ın ifadesine de talebimiz üzerine ancak cinayet tarihinden iki ay sonra başvuruldu. Bilgisayarların kayıtlarına ise halen ulaşılamadı.

Oysa Samast’ın cinayetten önce birileriyle chat’leştiği internet kafe, bir binanın ikinci katındaydı ve tabelasında Kritik Güvenlik Sistemleri, Temizlik Hizmetleri ve Danışmanlık Şirketi yazılıydı. Yani buranın bir internet kafe olduğu dışarıdan bakıldığında anlaşılamıyordu. Şirketin sahibi Adem Kılıç’ın Feriköy Karakolu’nda görevli polis memuru oğlu Cavit Kılıç, cinayet günü bürodaydı. Cinayetten iki ay sonra alınan ifadesinde, Ogün Samast’ı hiç görmediğini söylemişti. Oysa Cavit Kılıç, daha sonra talebimiz üzerine mahkemede verdiği ifadede cinayet gününe ve Ogün Samast’a dair çok önemli ayrıntılar anlatıyor, soru üzerine bu bilgileri cinayet günü terörle mücadele ekiplerine de aktardığını söylüyordu.

Cavit Kılıç, duruşmada verdiği ifadesinde Agos gazetesine ilan vermek için gittiğini söylemişti. Agos gazetesine Cavit Kılıç’ın ifadesinde bahsettiği şekilde bir ilan verilip verilmediği, Cavit Kılıç ve babası Adem Kılıç ile sanıkların irtibatlarını ortaya koyacak teknik deliller araştırılmadı.

Cinayetin ardından Ogün Samast, Şafak Sokak’ta koşarken Saray Kumaşçılık kameralarına takılmıştı. Hemen arkasından onu izleyen ve uzaklaştığını gördükten sonra, sokağın köşesindeki inşaatın kapısından içeri girip kaybolan iki kişiye ilişkin hiçbir araştırma yapılmadı. Oysa davranışlarıyla şüphe çeken bu iki kişinin eşkâli, Samast’ın yalnız olmadığını söyleyen kimi tanıkların anlatımlarıyla da örtüşüyordu.

Soruşturmanın nasıl yürütüldüğüne ilişkin bir fikir vermesi açısından aşağıda birkaç örnek vermekle yetineceğim. Soruşturmanın eksikleri bunlardan ibaret değil. Bunlar sadece birkaç örnek.

Cinayet günü tespit edilen ve dosyada mevcut kamera kayıtlarına takılan, siyah montlu şüpheli kişinin, cinayet saatinin hemen öncesinde başka kişilerle işaretleştiği, Hrant Dink’in Akbank’tan çıktığı sırada bu kişilerin hareketlendiği, Akbank güvenlik kamerasının yok edilmeyen bölümlerine ait kayıtlarında açıkça görülmesine rağmen bu kişilerin kimlikleri araştırılmadı.

Yakalanan diğer sanıkların ve Samast’ın birbirleriyle ve üçüncü şahıslarla internet üzerinden iletişime geçtikleri bilinmesine, kollukta bu bilgilerin mevcut olduğunun ortaya çıkmasına rağmen iletişim kurdukları kişiler ile iletişim bilgileri araştırılmadı.

Cinayet mahallindeki Yapı Kredi Bankası güvenlik kamerasının tam da cinayet gününün bir gün öncesi (18 Ocak 2007) ve cinayet gününde (19 Ocak 2007) arızalı olduğu tespit edildiği halde bu arızanın sebebi ve tesadüf olup olmadığı araştırılmadı.

Soruşturma savcıları tarafından İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne yazılan 25 Ocak 2007 tarihli yazıda, “güvenilir bir kaynaktan alınan bilgide; Yeni Hayat gazetesi genel yayın yönetmeni olan şahsın bu olay ile ilgili ve şüpheliler ile irtibatlı olabileceği değerlendirildiğinden şahsa ait cep ve sabit telefonların tespiti ile geriye doğru görüşme detaylarının temini ve incelemenin yapılması” istenmiş ise de bu şahsın cep ve ev telefonları tespit ve tahkik edilmedi, edilmeden dava açıldı.

Sanıklardan Tuncay Uzundal’ın evinde yapılan aramada ele geçen ajandanın 19 Ocak sayfasının tamamen koparılmış olduğu görüldü. Ancak, tam da 19 Ocak tarihli sayfanın koparılmış olduğu üzerinde durulmadı, kayıp sayfa ve bunun sebebi araştırılmadı.

Soruşturma sırasında Erhan Tuncel ve Yasin Hayal’in emniyet ve jandarma istihbaratınca teknik takibe alınmış olduğu, hatta Yasin Hayal’in fiziki takibe alındığı ortaya çıktı. Fiziki takibe ilişkin kayıtlar istenmedi. Teknik takip verileri, eksik gönderilmesine rağmen bunun üzerinde durulmadı.

Erhan Tuncel ve Yasin Hayal’e ait dinleme tutanaklarındaki bazı görüşmelerin tek taraflı yazılmasının nedeni araştırılmadı, bu konuda herhangi bir teknik inceleme yapılmadı.

Erhan Tuncel ve Yasin Hayal’in Trabzon Emniyet ve Jandarma ilişkileri ortaya çıkmasına rağmen bu husus, derinlemesine araştırılmadı.

Sanıklar ile Emniyet ve Jandarma görevlileri arasındaki ilişkinin tespiti bakımından, Emniyet ve Jandarma arşivlerinde bir çalışma yapılmadı, özellikle ismi geçen Emniyet ve jandarma görevlilerinin sanıklarla ilişkili olup olmadıklarının tespiti için ilgililerin beyanlarına başvurulmadı, soruşturma bu hususlar gözetilerek derinleştirilmedi.

Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin sanıklara ait görüşme dökümlerini tam ve eksiksiz göndermedikleri, bir takım hususları gizledikleri bütün açıklığı ile ortaya çıkmasına rağmen bu hususlarla ilgili araştırma ve soruşturma cinayet soruşturmasını yürüten savcılarca yürütülmedi.

Sanık Yasin Hayal’in sürekli ve kesintisiz bir şekilde takip altında olduğu halde, İstanbul’a geldiği ve Agos gazetesi ile Hrant Dink’in evi arasında güzergâh ve kroki çalışması yaptığı tanık Ergün Çağatay’ın ifadesiyle ortaya çıktı. Hayal’in İstanbul’a geldiği dönemde teknik takibe ara verildiği de gönderilen belgelerden anlaşıldı.

Son derece önemli olan bu olgunun nedenleri üzerinde durulmadı, Trabzon Emniyet Müdürlüğü’nde o dönem görev yapan ve konuyla ilgili görevlilerin sorgulanması, sanıkların hukuki ve fiili durumu ile ilgili olarak başkaca delillere ulaşılmasını mümkün kılabilecekken bu husus yerine getirilmedi.

Trabzon İli Merkez Jandarma Karakol Komutanlığı’nda görevli Asayiş Tim Komutanı Astsb. Çvş. Satılmış Şahin ile sanıkların ilişkileri araştırılmadı. Satılmış Şahin’in cinayetten bir gün önce 18 Ocak 2007’de İstanbul’da bulunduğu ve cezaevine tutuklu götürdüğüne ilişkin ek bir inceleme yapılıp yapılmadığı, Cezaevine 18 Ocak 2007’de gerçekten de mahkum götürüp götürmediği, götürmüş ise bu görevin Satılmış Şahin’in asli görevi olup olmadığı hususu da araştırılmadı.

anık Tuncay Uzundal’ı eylem gerçekleştikten sonra gören Erhan Tuncel, bu karşılaşmadaki konuşmayı; “Ne zaman gittiler diye sorduğumda, Tuncay’ın “Perşembe gittiklerini ve kendisinin de bir bayrak hediye ettiğini, ben de bu konuyu emniyete ihbar edip etmemek konusunda sorduğumda “boş ver, kendileri bulsunlar” şeklinde aktarmıştı.

Bu anlatımda Erhan Tuncel’in ifadesinde giden(ler) için kullandığı öznenin çoğul olması ve bu ifadeye göre, Trabzon’dan İstanbul’a giden Ogün Samast’ın yalnız olmadığının anlaşılmasına rağmen savcılar, bu ifade üzerinde de durmadı, işin gerçeğini araştırmadı.

Soruşturmalar çok sayıda parçaya bölünerek ve birbirinden bağımsız yürütülerek adalete erişim ve maddi hakikatin ortaya çıkarılması engellendi.

Soruşturma sırasında ortaya çıkan bulgulara göre Trabzon Jandarma ve Emniyet görevlilerinin cinayet sanıklarıyla yoğun ilişkisi tespit edilmişti; Trabzon Jandarma, Emniyet ve İstanbul Emniyet görevlileri, Dink cinayetinin işleneceğini ayrıntılarıyla bildikleri halde hiçbir önleyici çalışma yapmamışlardı; cinayetten sonra, belgeleri eksik gönderdikleri, bazı deliller üzerinde tahrifat yaptıkları, sahte belgeler düzenledikleri, arşivlerde temizlik yaptıkları öğrenilmişti.

Ortaya çıkan bu önemli bilgi ve bulgulara rağmen söz konusu görevliler hakkında cinayet soruşturmasını yürüten savcılarca hiçbir işlem yapılmadı, soruşturma bu yönde derinleştirilmedi. Savcılar, görevsizlik kararı vererek bulgularını Trabzon Savcılığı’na göndermekle yetindi.

Bu arada, basında çıkan haberler üzerine, Trabzon Jandarma ve Trabzon Emniyet görevlileri, İstanbul Emniyet görevlileri ve Samsun Jandarma ve Emniyet görevlileri hakkında 4483 Sayılı Yasa kapsamında incelemeler başlatıldı. Soruşturma savcıları da Trabzon Emniyet ve Jandarma görevlileriyle ilgili bulgularını kendileri araştırmayarak Trabzon Savcılığı’na gönderdiler.

Sonuçta, birbirinden bağımsız, etkisiz, bir sonuca varmayan onlarca inceleme ve soruşturma yürütüldü. Maddi hakikatin ortaya çıkarılması açısından hayati önem taşımasına rağmen, inceleme, soruşturma ve yargılama süreçleri karmaşıklaştırılarak, aralarındaki bağlantı koparılarak ve sürece yayılarak adalete erişim engellendi.

En başından gelinen aşamaya kadar Dink cinayeti, maddi hakikati ortaya çıkarmak yerine maddi hakikati örtmek, gizlemek üzerine yürütüldü.

Trabzon Emniyet ve İstanbul Emniyet görevlileri hakkında 4483 Sayılı Yasa uyarınca yürütülen incelemelerde hiçbir görevli hakkında soruşturma izni çıkmadı.

Trabzon Savcılığı’nca yürütülen soruşturmada ise takipsizlik kararı verilerek dosya kapatıldı. Etkisiz ve sonuçsuz bu soruşturmalarda bütün yollar tüketildiğinden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) dört ayrı başvuru yapıldı.

Bilindiği üzere, AİHM bu dört ayrı başvuruyu, Hrant Dink’in mahkumiyeti nedeniyle yapılan dosya ile birleştirerek kararını verdi. 14 Aralık 2010’da kesinleşen bu kararında AİHM, bu dosyalarla ilgili olarak dört ayrı ihlal kararı vererek Türkiye’yi mahkûm etti.

Sadece Trabzon Jandarma’da görevli iki astsubay hakkında soruşturma izni verilmişti. Bu görevliler hakkında görevi ihmal suçu isnadıyla dava açıldı. Trabzon Sulh Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın ikinci duruşmasında, bu iki sanık, önemli açıklamalarda bulunarak amirlerinin isimlerini verdi.

İki sanığın, daha önceki beyanlarının doğru olmadığını, üstlerinin baskısı altında önceki beyanlarda bulunduklarını, Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisini üstlerine verdikleri, üstlerinin bu konuyu kapattığı şeklinde ifadeleri üzerine, Albay Ali Öz ve Yüzbaşı Metin Yıldız’ın da içinde bulunduğu altı jandarma görevlisi hakkında da görevi ihmal suçundan dava açılarak bu dava ile birleştirildi.

Yukarıda değindiğimiz gibi cinayetin perde arkasındaki örgütlü yapının ortaya çıkarılabilmesi için olayı temsil eden tüm delillerin toplanması, bütünü temsil etme ihtimali olan tüm parçaların birleştirilmesi, örgütü deşifre edecek tüm ipuçlarının değerlendirilmesi gerekirdi. Bu nedenle, cinayete ilişkin tüm dava ve soruşturmaların tek elden yürütülmesi maddi gerçeğe ulaşmak için önemliydi.

Trabzon Jandarma görevlilerinin yargılandığı Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2008/615 esas sayılı dosyasının, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası’nın 8. maddesindeki “bağlantılı suç” nedeniyle ve yine 9, 10. maddelerindeki usule göre yerel mahkeme dosyası ile birleştirilmesi gerekirken ısrarla birleştirme taleplerimiz reddedildi ve bu dava ayrı bir dava olarak yürütülüp karara bağlandı.

Şu anda Yargıtay aşamasında bulunan bu dava sırasında, Dink ailesi avukatlarınca, sanıkların eylemlerinin TCK 83. maddede tanımı yapılan suç tipine uyduğu defalarca ileri sürülmesine rağmen, dava, basit görevi ihmal suçu üzerinden yürütüldü ve sanıklar Ali Öz ile Metin Yıldız hakkında altı ay, diğer sanıklar haklarında dört ay hapis cezası verildi.

Trabzon Jandarma görevlileri hakkında yürütülen soruşturma ve açılan davanın duruşmaları sırasında önemli bilgilere ulaşılmasına rağmen bu bilgiler de soruşturulmadı.

Örneğin Ogün Samast’ın cinayette kullandığı silahın Ardeşen el yapımı olduğunun yakalanmadan önce Trabzon İl Jandarma Komutanlığı tarafından bilindiği, delilleri ile ortaya çıkmasına rağmen bu bilgiye ne zamandan itibaren sahip olunduğu ve kaynağı araştırılmadı. Oysa bu olgu, silahın nereden temin edildiğinin araştırılması dışında kamu görevlilerinin sanıklarla irtibatını, eylemle illiyet bağını göstermesi açısından hayati bir önem taşımaktaydı.

Trabzon Jandarma Komutanlığı İstihbarat arşivlerinin Dink cinayetinden sonra İstihbarat Şube Müdürlüğü personeli tarafından delilleri karartacak şekilde yeniden düzenlendiği anlaşılmasına rağmen, bu konu da araştırılmadı, idari tahkikatlarda ise sadece Jandarma Komutanlığı’nın verdiği cevaplar ve gönderdiği belgelerle yetinildi.

Trabzon Jandarma görevlilerinin, Hrant Dink’in öldürüleceği, Yasin Hayal ve arkadaşlarının İstanbul’a giderek Dink’in evi ve işyeri arasında keşif çalışması yapıp kroki hazırladıkları bilgisine sahip oldukları ortaya çıktı ancak bunun da ilerisine gidilmedi.

Ortaya çıkan ve cinayetin aydınlatılmasında çok önemli ipuçları ihtiva eden diğer gelişmelerden bazıları şöyleydi:

* Hrant Dink’in öldürüleceği ve Yasin Hayal’in silah arayışında olduğu bilgisini jandarma istihbarat görevlilerine bildiren Coşkun İğci cinayetten sonra konuşmaması için jandarma görevlilerince tehdit edilmişti.

* Trabzon Jandarma Komutanlığı’nın, cinayetten sonra sanıkların ikamet ettiği Pelitli Belediyesi’ne ait hoparlörde yaptığı duyuruda, Pelitli beldesi sakinlerini kimseye bilgi vermemesi İçin uyarmıştı.

* İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde tanık olarak dinlenen Jandarma istihbaratında görevli muhbir Veysel Şahin bu ifadesinde, Yasin Hayal’i [2003-2005 yıllarında] Trabzon Jandarma Komutanlığı’nda gördüğünü, istihbarata gelip gidenler arasında olduğunu, jandarmada görevli komutanın Yasin Hayal İçin “Sağlam çocuk, görüştüğümüz bir çocuk” dediğini beyan etmişti.
Kovuşturma safhası

Özel Yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, 20 Nisan 2007’de bazı şüpheliler yönünden soruşturmayı tamamlayarak 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yürütülecek olan davayı açtı.

Ancak savcılık, olayla ilgili soruşturmanın bütünüyle sonuçlandırılmadığından bahisle soruşturma dosyasını kapatmadığını, soruşturmaya bundan böyle 2007/792 No’lu dosya üzerinden devam edileceğini, iddianamede şöyle açıklamıştı:

“Takibi ve incelemesi yapılan tüm delillerin toparlanarak ortaya çıkabilecek yeni vakıalar ve suç delilleri ile başka bir kısım şüpheliler hakkında bu dosya ile birleştirme talepli başka kamu davaları açılabilme ihtimali bulunmaktadır.

“Ancak bu tür inceleme ve delil tespitinin daha da uzun bir zaman dilimine yayılabilme ihtimali göz önüne alınarak şüphelilerin elde mevcut deliller ışığında bağımsız mahkeme önüne çıkarılmaları süresinin gereksiz yere uzatılmaması amacıyla bu iddianame düzenlenerek kamu davası açılmıştır.”

Böylece açılan ceza davası İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde sürerken, 2007/972 numaralı soruşturma dosyası açık tutuldu.

Ceza davası devam ederken, ortaya çıkan bulgu ve bilgiler, Dink ailesi avukatlarınca açık olan 2007/972 numaralı soruşturma dosyasına iletildi, soruşturmanın derinleştirilmesi istendi. Ayrıca, duruşma sırasında dinlenen Cavit Kılıç, Erhan Özen gibi tanık beyanlarının araştırılması ve yine ortaya çıkan bilgilerin soruşturulması talepleri 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından doğrudan Cumhuriyet Savcılığı’na gönderildi.

Öte yandan, AİHM’in [Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi] 14 Eylül 2010’da verdiği ve 14 Aralık 2010’da kesinleşen kararının gereğinin iç hukukta yerine getirilmesi ve kamu görevlileri hakkında soruşturmanın yürütülmesi amacıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılan başvuru üzerine, savcılık 2011/192 No’lu dosya ile yeni bir soruşturma başlattı. Bu dosya daha sonra, açık bulunan 2007/972 numaralı ilk soruşturma dosyasıyla birleştirildi.

Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun Hrant Dink cinayetine ilişkin hazırladığı rapor ve bu rapordaki bulgular savcılığın adı geçen soruşturma dosyasına iletildi. Aradan geçen altı yıla rağmen bu dosyada, herhangi bir ilerleme kaydedilmediği gibi dosyanın bir örneğinin tarafımıza verilmesi talebimiz de “gizlilik kararı” nedeniyle reddedildi. Bu karara itiraz edildi ancak itiraz makamı olan mahkeme tarafından itiraz reddedildi.

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nce yürütülen yargılama

Beş yıl süren yargılama boyunca, iddianame ile çizilen çerçeveyi ve sınırları zorlayacak, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması yolunda önemli fırsatlar sunacak ve yargılamanın gidişatını bu yönde etkileyecek talepler, mahkeme heyetince sistemli bir biçimde reddedildi.

Mahkeme heyetince kabul edilen talepler ise muhatap kurumlarca karşılanmadı; yazılan yazı içeriklerine tatmin edici cevaplar verilmedi; hatta kimi görevliler kendilerini adeta mahkemenin üstünde görerek yargılama konusu hakkında görüş bildirmeye kalkıştılar.

Bu görevliler kimi kez gayri ciddi cevaplar vererek yargılama faaliyetine saygısızlık ettikleri gibi, bazen de gerçeğe aykırı beyanlarda bulundular.

Sonuçta, beş yıl süren yargılama boyunca adeta havanda su dövüldü, onca bilgi ve bulgu, dosyada birer evrak olarak yer aldı.

Soruşturma safhasının eksikleri olarak yukarıda sayılan bütün hususlar kovuşturma safhası için de geçerlidir, yukarıda değinilen konulara ilişkin olarak yapılan başvuru ve talepler bu kez mahkeme tarafından yerine getirilmedi, sunulan deliller görmezden gelindi.

Kovuşturma safhasında ayrıca kolluk tarafından el konan Akbank Osmanbey Şubesi’ne ait ATM kamera kayıtlarının cinayet gününe ait önemli bir bölümünün Emniyet birimlerinde yok edildiği ortaya çıktı.

Bugüne kadar tüm çabalara rağmen bu görüntülere ulaşılabilmesi mümkün olmadı. Görüntülere takılan ve cinayetin ardındaki örgütü ve saikı deşifre edebileceği kuvvetle muhtemel kişi ya da kişilerin bu şekilde saklandığı kuşkusu giderilemedi, giderilmesi için de hiçbir ciddi adım atılmadı.

Bu eksikliğin giderilebilmesi açısından emniyete ait bilgisayarlar ile taşınabilir hard disk ile DVD ve CD’ler incelenmedi, konuya ilişkin taleplerimiz karşılanmadı, bu husus araştırılmadan karar verildi.

Akbank’a ait olduğu söylenen 5JT3H7GQ seri No’lu hard diskin kaybedilmesi ile ilgili herhangi bir araştırma ve soruşturma yapılmadı. Yine bu kayıtların yer aldığı veya üzerinde çalışıldığı bilgisayar, hard disk, DVD ve CD’ler yeniden ele alınarak incelenmedi ve soruşturma bu yönden de eksik kaldı.

Yukarıda soruşturma safhasının eksikleri bahsinde cinayetten sonra Samast’ın hemen arkasından onu izleyen ve uzaklaştığını gördükten sonra, sokağın köşesindeki inşaatın kapısından içeri girip kaybolan iki kişiye değinilmiş, şüphe çeken bu iki kişinin eşkâlinin, Samast’ın yalnız olmadığını söyleyen kimi tanıkların anlatımlarıyla da örtüştüğü anlatılmıştı.

Bu kişilerden birinin sanıklardan Yasin Hayal’in ağabeyi Osman Hayal olduğuna ilişkin iddiamız üzerine, şahsın Osman Hayal olup olmadığının tespiti için görüntüler Adli Tıp Kurumu’na gönderildi.

Adli Tıp Kurumu cevabi yazısında, “Tetkik konusu görüntülerin uzak çekim-düşük kalite olması nedeniyle sanıkların kafa şekli ve ayrıntılı yüz özelliklerinin tespit edilemediği, bulguların mukayeseli fotoğraflarla karşılaştırma yapılması için yetersiz olduğunu” bildirdi.

Bunun üzerine bahse konu cevabi yazı içeriği dikkate alınarak inceleme konusu tüm materyalin, bu kez yüksek teknolojik-bilimsel düzeltme/inceleme olanaklarına sahip İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümü’ne gönderilmesini ve araştırmanın tekrar yapılmasını talep ettik. Mahkeme bu talebimizi gerekçe göstermeksizin reddetti.

Oysa sanıklardan Erhan Tuncel, karar sonrası tahliye olduğunda gazetelere verdiği röportajlarda Osman Hayal’in cinayet mahalline Yasin’in konuşmasını engellemek için getirildiğini söylüyordu. Ayrıca, Osman Hayal’in cep telefonunun, 13 Ocak 2007 tarihinden itibaren cinayet günü akşamına kadar İstanbul’da sinyal verdiği dosyadaki HTS raporlarında açıkça görülüyordu. Böylece çok önemli ve kilit niteliğindeki bir bulgu, mahkemece görmezden gelindi, dikkate alınmadan hüküm kuruldu.

Yine Akbank ATM ve Saray Kumaşçılık Mağazası’nın kameralarına, cinayet günü, çeşitli noktalarda yaptığı telefon görüşmeleri ile takılan ve oldukça şüpheli görünen siyah montlu diğer şahsın kimliği bütün ısrarlarımıza rağmen hiçbir şekilde inceleme konusu yapılmadı.

Bu konudaki taleplerimiz bugüne kadar karşılanmadı ve bu şahıs bir sır olarak kaldı. Sadece bu konuya ilişkin görüntüler, mahkemeye üç ayrı celse sırasında üç ayrı kere sunuldu ama mahkeme bunları da sadece seyretmekle yetindi.

Cinayet günü tespit edilen ve dosyada mevcut kamera kayıtlarına takılan, siyah montlu şüpheli kişinin, cinayet saatinin hemen öncesinde başka kişilerle işaretleştiği, Hrant Dink’in Akbank’tan çıktığı sırada bu kişilerin hareketlendikleri, dosyada mevcut Akbank güvenlik kamerası kayıtlarında açıkça görülmesine rağmen bu kişilerin kimlikleri araştırılmadı.

Söz konusu kişilerin kimliklerinin tespiti bakımından telefonla konuşan siyah montlu şahsın 14.53’te Akbank önünde ve 11.16’da Saray Kumaşçılık önünde olmak üzere iki noktadan cep telefonu ile konuştuğu açıkça görülmesine rağmen bu şahsın telefon bilgilerine ulaşılamadı.

Trabzon Jandarma görevlilerinin yargılandığı Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2008/615 esas sayılı dosyasının, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası’nın 8. maddesindeki “bağlantılı suç” nedeniyle ve yine 9, 10. maddelerindeki usule göre yerel mahkeme dosyası ile birleştirilmesi gerekirken ısrarla ve defalarca birleştirme talep edilmesine rağmen bu talepler de her seferinde reddedildi.

Yargılamanın başından beri hemen her duruşmada Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nı (TİB) ilgilendiren taleplerimiz ve bu kuruma sorularımız oldu. Mahkeme bu taleplerimizin hemen hepsini kabul etti; soruları ve talepleri verdiği ara kararlarla TİB’e gönderdi.

Ancak TİB’in mahkemeye gönderdiği cevabi yazılarda somut sorulara cevap vermekten, kararları yerine getirmekten özellikle kaçındığı, bu yazıların sadece, kurumca matbu olarak hazırlanmış ve kanun, yönetmelik ve ilgili mevzuatı içeren birbirinin tıpkıbasımı yazılar olduğu, ara karar ile sorulan soruları karşılamaktan tamamen uzak, ilgisiz beyanlar içerdiği görüldü.

Israrımız üzerine mahkeme yeni bir ara karar ile TİB’den kayıtları göndermesini istedi.

TİB bu kez, mahkemenin kararına itiraz etti. İtiraz reddedildi ve bir üst mahkemede incelenmek üzere 9. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, TİB’in ara karara uyması gerektiğine karar verdi. TİB bu karar üzerine kayıtları gönderdi ancak gönderilen kayıtların bilirkişilerce incelenmesi talebimiz bu kez mahkemece kabul edilmedi.

İddia makamı, emniyet görevlilerine kayıtları haricen incelettirdiğini, dava sanıkları ile irtibat tespit edemediklerini bildirerek talebimizin reddini istedi. Ancak müdahil taraf olarak biz, son derece kısıtlı olanaklarımızla birçok irtibat tespit ettik, mahkemeye sunduk.

Mahkeme, davayı uzatacağı gerekçesiyle, konuyu araştırmak yerine taleplerimizi gereği için savcılığa gönderdi ve bu araştırmanın sonucunu beklemeden nihai kararını verdi.

Duruşmada dinlenen ve daha sonra talimatla ifadesi alınan Erhan Özen’in anlatımları son derece çarpıcı ve önemli olmasına rağmen bu tanığın anlattıkları araştırılmadı, savcılığa gönderilen bu ifadenin de akıbeti sorulmadan karar verildi.

6 Temmuz 2009 tarihli duruşmada dinlenen Veysel Şahin’in anlatımları çok önemli bilgiler ve isimler ihtiva etmesine ve bu tanığın duruşmada Yasin Hayal’i teşhis etmesine rağmen bu bilgiler araştırılmadan karar verildi.

Bugün sürecin tümüne ve sonuçta verilen karara baktığımda çok açıklıkla ifade edebilirim ki bütün yargılama boyunca mahkeme, yargılama sonunda vereceği kararı, daha yargılamanın en başında vermiş gibi bir görüntü çizdi. Kamuoyunun baskısı nedeniyle bir yargılama faaliyeti “yürütülüyormuş gibi” bazı talepleri kabul etti, bir yerlere yazılar yazdı ancak soruşturmayı derinleştirecek deliller ve gelişmeler görmezden gelindi.

Duruşmalar aylar sonrasına ertelenerek zaman içinde unutulacağı var sayıldı. Ancak, kamuoyu bu davayı bırakmadı. Sonuna kadar takip etti, karara tepki gösterdi, sonunda mahkeme başkanı kameralar karşısına geçip “Örgüt yok diyemem, bu karar benim de içime sinmedi” dedi. Ülkenin tarihinde ilk kez mahkeme başkanı ile duruşma savcısı kamuoyu önünde tartıştı.

17 Ocak 2012’de verilen kararda özetle örgüt üyeliği suçundan tüm sanıklar hakkında beraat kararı verildi. Dosyadaki onca delile rağmen mahkeme, Hrant Dink cinayetini bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bir eylem olarak değerlendirmemişti.

Ayrıca dosyanın bir numaralı sanığı olan Trabzon Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı olarak çalışan Erhan Tuncel hakkında da örgüt üyeliği ve yöneticiliği suçuyla birlikte cinayete azmettirme ve iştirak suçlarından beraat kararı verilmişti.

Yasin Hayal ise örgüt kurmak ve yönetmek suçlarından beraat etmiş sadece cinayeti azmettirmek suçundan müebbet ağır hapis cezasına çarptırılmıştı.

İstanbul 2. Ağır Çocuk Ceza Mahkemesi 2010/146 esas ve 2011/197 karar sayılı dosyası

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılama sürerken 22 Temmuz 2010’da yürürlüğü giren “Terörle Mücadele Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 8. maddesi uyarınca 5271 sayılı Kanun’un 250. maddesine ek bir fıkra eklenerek çocukların Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 250. madde ile yetkili mahkemelerde yargılanamayacağı hükme bağlanmıştı. Bunun üzerine İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi suç işlediği tarihte 18 yaşından küçük olması nedeniyle Ogün Samast hakkında görevsizlik kararı vererek dosyayı İstanbul Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi.

Çocuk Mahkemesi Ogün Samast ile ilgili olarak örgüt üyeliği suçu bakımından dosyayı ayırmış ve 2010/146 esas sayılı dosya üzerinden “tasarlayarak öldürmek” ve “6136 Sayılı Ateşli Silahlar Kanunu”na muhalefet yönünden yargılamaya devam etmişti. Mahkeme, bu dosyayla ilgili olarak verdiği kararında Ogün Samast’ı Hrant Dink’i öldürmekten 21 yıl altı ay ve ruhsatsız silah taşımak suçlarından bir yıl dört aya mahkum etti. Söz konusu karar 21 Mart 2012’de Yargıtay’ca onandı.

İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi 2011/55 esas sayılı dosyası

İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nce tefrik edilen örgüt üyeliği suçu açısından 2011/55 esas sayılı dosya halen devam etmektedir.

Mahkemece 26 Nisan 2012’de yapılan duruşmada İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2007/428 esas 2012/5 karar sayılı ana dava dosyasında verilen ve taraflarca temyiz edilen kararın Yargıtay’ca incelenerek karara bağlanmasının beklenilmesi yönünde karar alındı.

14. Ağır Ceza Mahkemesi

Karardan sonra elbette bu karar temyiz edildi. Dosya şu an Yargıtay’da.

Yukarıda sözü edilen İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın 2007/972 Sayılı soruşturma dosyasına kamu görevlilerinin cinayetle bağlantılı eylemleri ve delilleri tekrar sunuldu, dilekçe verildi.

Karardan sonra yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK) raporunun değerlendirildiği, raporda önemli bulunan hususların belirtildiği ve soruşturmanın raporda tespit edilen eksikler üzerinden derinleştirilmesi talebini içeren iki ayrı dilekçe verildi.

AİHM kararının uygulanmadığına gösteren ve ayrı tarihlerde hazırlanan üç rapor, AİHM kararlarının iç hukukta yerine getirilmesini takip eden Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne sunuldu.

2004 yılında Hrant Dink’i İstanbul Vali Yardımcısı’nın odasında “uyaran” ancak Hrant Dink’in yaşamının tehdit altında olduğunu bildikleri ve İl Koruma Üyesi oldukları halde korumak için hiçbir tedbir almayan iki MİT görevlisi hakkında yürütülen soruşturmada takipsizlik kararı verilmesi üzerine bu karara itiraz edildi.

Sincan Ağır Ceza Mahkemesi bu itirazı kesin olarak reddetti. Bu kesin kararla iç hukuk yollar tüketilmiş olduğundan AİHM’e başvuruldu.

Trabzon Sulh Ceza Mahkemesi ve Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi kararları temyiz edildi.

Cinayetin üzerinden altı yıl gibi bir süre geçmiş olmasına rağmen henüz yargılananlar dışında yeni bir şüpheliye ulaşmayan, kamu görevlilerinin iştirak niteliğindeki eylemleri ve buna ilişkin deliller, defalarca sunulmasına rağmen halen işlevsiz konumda bırakılan soruşturma dosyasındaki gizlilik kararının mağdur yakınları bakımından Anayasaya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvuruldu.

Zamanın şüpheliler lehine ve mağdur yakınları aleyhine işlediği açıktır. Yargılanması istenen kişilerin yüksek dereceli kamu görevlileri olmaları ve delilleri karartma imkânlarının bulunması ve hatta delil kararttıkları gerçeği karşısında bunca süredir soruşturma dosyasından somut bir ilerleme ve gelişme kaydedilmemesi düşündürücüdür.

Görülen odur ki, söz konusu soruşturma dosyasının da maddi gerçeğe ulaşmada etkili bir işlev görmesi için bir çaba yoktur.