HRANT DİNK DAVASI HAKKINDA BASIN BİLDİRİSİ

[ A+ ] /[ A- ]

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Hrant Dink ile ilgili yapılan başvuruları karara bağladı ve Türkiye’yi mahkûm etti.

Hrant Dink, öldürülmeden önce, o zaman yürürlükte olan Ceza Kanunu, m. 159’da düzenlenen Türklüğe hakaret suçlamasıyla hakkında verilen mahkûmiyet kararı nedeniyle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “insan haklarına saygı yükümlülüğü”nü düzenleyen 1. maddesi, “ifade özgürlüğü”nü düzenleyen 10. maddesi ve “âdil yargılanma hakkı”nı düzenleyen 6. maddesinin ihlâl edildiği gerekçesiyle AİHM’ye başvurmuştu.

Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından, cinayet ihtimalini bildiği halde önlemeyen ve Hrant Dink’in korunması konusunda hiçbir önlem almayan İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Trabzon Emniyet Müdürlüğü ve Trabzon Jandarma Komutanlığı görevlileri hakkında, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca yürütülen incelemeler sonucunda, hiçbir kamu görevlisi hakkında soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmişti. Dink ailesi iç hukuk yollarının tüketilmesinin ardından, AİHS’nin “insan haklarına saygı yükümlülüğü”nü düzenleyen 1. maddesi, “yaşam hakkı”nı düzenleyen 2. maddesi, “âdil yargılanma hakkı”nı düzenleyen 6. maddesi ve soruşturmanın etkili sonuçlar doğuracak bir biçimde yapılmasını düzenleyen “etkili başvuru hakkı”nı düzenleyen 13. maddesinin ihlâl edildiği gerekçesiyle AİHM’ye başvurmuştu.

Aynı şekilde, cinayetin ardından Ogün Samast ile çektirdikleri fotoğrafları basına yansıyan Samsun Emniyet Müdürlüğü ve Jandarma görevlileri hakkında da 4483 sayılı Kanun uyarınca yapılan ön incelemeler sonucunda, hakkında soruşturma yürütülen 23 kamu görevlisinden sadece iki kamu görevlisi hakkında soruşturma izni verilmiş ve dava açılmıştı. Ancak bu iki kamu görevlisi de yapılan yargılama sonucunda beraat etmişti. Dink ailesi, haklarında soruşturma izni verilmeyen 21 polis ve jandarma görevlisi bakımından iç hukuk yolları tükenmiş olduğundan, bu konuda da, AİHS’nin 1, 6, 13 ve “ayrımcılık yasağı”nı düzenleyen 14. maddesinin ihlâl edildiği gerekçesiyle AİHM’ye başvurmuştu.

Hrant Dink’in ölümünden önce, kendisi tarafından, ifade özgürlüğünün ihlâli nedeniyle yapılan başvuru ile Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından, Dink ailesi tarafından yapılan başvuruları birleştirerek inceleyen AİHM, 14 Eylül 2010 günü kararını açıkladı.

AİHM, resmi internet sitesi üzerinden açıklanan kararında, Hrant Dink’in yargılanmasına neden olan cümlenin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği hem de devletin Hrant Dink’in görüşlerini ifade edebilmesi için gerekli ortamın sağlanmadığı gerekçesiyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ve Hrant Dink’in öldürüleceği emniyet birimleri tarafından bilinmesine rağmen yaşam hakkı korunmadığı için yaşam hakkının ihlâl edildiğine; devletin bu cinayeti aydınlatmak konusunda etkili bir soruşturma yürütmediğine oybirliğiyle karar verdi.

AİHM kararında varılan sonuçlar kısaca şöyledir:
“Planlanan suikasttan ve bu suikastın yakın bir zamanda gerçekleştirileceğinden haberdar olan üç makamın hiçbiri, suikastı önlemek için herhangi bir adım atmamıştır. Türk Hükümeti tarafından da vurgulandığı üzere, Fırat Dink’in polis koruması talep etmemiş olduğu kabul edilmektedir. Ne var ki, Dink’in kendisine yönelik suikast planını bilme ihtimali bulunmamaktaydı. Fırat Dink’in yaşamını korumak için eyleme geçmesi gerekenler, bu plandan haberdar olmuş olan Türk makamlarıydı.”

“Mahkeme öncelikle, valilik il idare kurulunun, alt düzey iki görevli dışında, Trabzon jandarma görevlilerine karşı ceza davası açılmasına izin vermeyi reddetmiş olduğunu kaydetmiştir. Alt düzey yetkililer tarafından bilginin iletilmesinin ardından uygun adımları atmaya yetkili yetkililerin bu adımları atmama sebepleri hakkında hiçbir yargısal hüküm verilmemiştir. Bunun yanı sıra, alt düzey yetkililer müfettişlere yalan beyanlarda bulunmaya zorlanmıştır. Bu durum, söz konusu olaylarla ilgili delil toplamak için adımlar atılması ödevine yönelik açık bir ihlal ve sorumlu olanların tespit edilmesi için yürütülen soruşturmanın kapasitesine engel olunması yönünde planlı yürütülen bir işlemdir.”

“Mahkeme, Trabzon jandarması ve İstanbul polisi ile ilgili soruşturmaların yürütme erkine ait resmi görevlilerce yürütülmüş olduğunu ve maktulün yakınlarının bu işlemlere dahil edilmemiş olduğunu gözlemlemiş bulunmaktadır; ki bu durum soruşturmaları zedelemiştir. Bir emniyet müdürünün, sanığın eylemlerini desteklemiş olma şüphesi de ayrıntılı bir soruşturma konusu yapılmamış olduğu görünmektedir.”

“Bu nedenledir ki, Fırat Dink’in yaşamının korunmasında meydana gelen eksikliklere yönelik olarak hiçbir etkili soruşturma yürütülmemiş olduğundan, 2. maddeye yönelik bir ihlal bulunmaktadır (2. maddenin “usuli yönü” ile ilgili olarak).”

“Mahkeme, Fırat Dink’in suç isnat edilen ifadeyi kullandığı yazı dizisinin tamamı incelendiğinde, kendisinin “zehir” olarak tanımladığı şeyin Yargıtay tarafından onandığı üzere “Türk kanı” değil, Ermenilerin “Türk halkına yönelik algısı” ve Ermeni diasporasının Türkiye’nin 1915 olaylarını soykırım olarak tanıması yönünde yürüttüğü kampanyanın saplantılı niteliği olduğunun açıkça gözler önüne serildiği hususunda Yargıtay Başsavcısının görüşünü paylaşmaktadır. Mahkeme, Yargıtay’ın söz konusu ifadeyi yorumlayıp fiili ifadeye Türk kimliği kavramını yükleme biçimini analiz ettikten sonra, Yargıtay’ın aslında Fırat Dink’i, 1915 olaylarının soykırım teşkil ettiği görüşünü inkâr etmesinden ötürü Devlet kurumlarını eleştirdiği için dolaylı olarak cezalandırdığı sonucuna varmıştır.”

“Tarihsel gerçeğin aranmasının ifade özgürlüğünün bölünmez bir parçası olduğunu yinelemiştir. Bu nedenledir ki Mahkeme, Fırat Dink’in Türk kimliğini tahkir etmekten ötürü mahkûmiyetinin herhangi bir “acil toplumsal ihtiyaca” cevap vermediği sonucuna varmıştır.”

“Devlet sadece kişinin ifade özgürlüğüne yönelik herhangi bir müdahaleden kaçınması gerekmekle kalmayıp, aynı zamanda kişinin ifade özgürlüğü hakkını özel şahısların saldırıları da dahil olmak üzere her türlü saldırıdan koruma yönünde bir “pozitif yükümlülük” altındadır. Mahkeme, yetkili makamların Fırat Dink’i aşırı milliyetçi bir gruba mensup kişilerin saldırısına karşı koruyamamasına ilişkin ve ayrıca mahkûmiyet kararının “acil bir toplumsal ihtiyaç” bulunmazken verilmesine ilişkin tespitleri ışığında, Türkiye’nin Fırat Dink’in ifade özgürlüğüne ilişkin “pozitif yükümlülüklerine” riayet etmemiş olduğu sonucuna varmıştır.”

“Yaşam hakkına ilişkin olaylarda, 13. madde sadece uygun hallerde tazminat ödenmesini değil, aynı zamanda sorumluların teşhis edilip cezalandırılmasını sağlamaya muktedir ve ailenin soruşturmaya etkin erişimine imkân veren derin ve etkili bir soruşturma yürütülmesini de gerektirmektedir (bu gereklilik 2. madde tarafından getirilen etkili soruşturma yürütülmesi yükümlülüğünün ötesine geçmektedir). Bu nedenledir ki, başvuruculara tazminat davası gibi teoride var olan diğer hukuk yollarına erişim imkânı verilmemiş olduğundan, somut olayda etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi Mahkeme’nin Sözleşme’nin 2. maddesiyle birlikte ele alındığında 13. maddesine yönelik bir ihlalin de mevcut olduğu tespitine varmasına yol açmıştır.”

Not: Kararın ayrıntılı olarak sunumu ve tartışılması için 15 Eylül 2010 Çarşamba günü, saat 11:00’de, Taxim Hill Oteli’nde bir basın toplantısı düzenlenecektir.