İnsanlık Çölü

[ A+ ] /[ A- ]

march

Arev MİRAKYAN
Nor Zartonk

Gidiyorum uçsuz bucaksız yüce dağlara, yemyeşil uçsuz bucaksız bir yer aklımda. Yüzyıllık ağıtlarla, o duyguyla, bir anda öfkeleniyor, bir anda coşuyorum . Nasıl bir dünyadır içimdeki dünya?…Bir anda canlanıveriyor yüreğimin o sızısı. Kanayan yaraya tuz basmak gibi, üstüne üstüne daha çok duymak o çığlıkları; dağlarda, taşlarda, her yerde. Kendimi, acının eşiğinde, o çorak şehirde, insanlık çölüne gelmiş buluyorum… Gözlerimi kapatır kapatmaz, yüzyılın o korkunç savaşı geliyor gözlerimin önüne. Sanki ben yaşıyorum o savaşı…Yok olan insanlar, yok olan hayatlar…Sapsarı saçlı, masmavi-deniz enginliğinde gözlü,al yanaklı, üstü başı paramparça, çığlık çığlığa annelerini çağıran,suratında yediği tokadın, yüreğinde işittiği küfrün izi kalan çocukları görüyorum. Açlıktan, susuzluktan lâl olmuş yaşlıları; çocuklarını arayan, göz pınarları kuruyup ağıtlara gömülen kadınları; çaresiz etrafa bakan insanları; cayır cayır yanan evleri; kanayan yaraları; bedenlerini Munzur’a, Dicle’ye, Fırat’a teslim eden ömrünün baharındaki genç kadınları ve adamları, çaresiz insanları görüyorum ben insanlık çölünde. Ama bu ölüme gidişin bir teslimiyet değil, bir direniş olduğunu biliyorum, onlar sadece bedenlerini teslim ettiler… Sonra içlerinden biri geliyor fısıldıyor kulağıma ninnisini. Ninniler ağıtlara, ağıtlar tecavüz seslerine karışıyor ve sonra diğerleri, derken hepsi başlıyor acının hikayesini fısıldamaya…Ve o çölde gözü dönmüş, insanlık namına bir şey almamış yaratıklar geliyor aklıma..Şimdi ruhumda, kulağımda sadece ağıtlar olsa da artık bana güç veriyor,acıyla beslense de ruhum savaştan yaralı çıkmış bir savaşçı gibi, umudumu koruyorum daha güzel günler,bir tohumun filizlenmesi gibi umutlu,güneşli ve direnişli gelecekler için…