Kaç Kişi Kaldık ki?

[ A+ ] /[ A- ]

Aris Nalcı
Birgün Gazetesi

Son birkaç aydır Agos’ta yaptığımız röportajlar kafamda gidip gelip aynı soruyu tekrarlatıyor bana: Kaç kişi kaldı şu Ermeni yazar-çizer veya sanatçı İstanbul’da?

Sahi kaç kişi kaldı acaba eskilerden? Nostalji yapmak için demiyorum. Eskiye özlem duymak için de yaşım henüz erken. Ama son birkaç aydır Agos’ta yaptığımız röportajlar kafamda gidip gelip aynı soruyu tekrarlatıyor bana: “Kaç kişi kaldı şu Ermeni yazar-çizer veya sanatçı, İstanbul’da?”

İstanbul Ermeni toplumunun en değerli varlıklarıdır Türkiye’ye kazandırdığı üretken isimler. Ara Güler gibi fotoğrafçılar, Taniyel Varujan, Zahrad, Sibil, Krikor Zohrab ve ismini saymakla bitiremeyeceğimiz yüzlerce edebiyatçı, Gomidas, Dikran Çuhacıyan, Tatyos Efendi, Hampartsum Limoncu-yan gibi müzisyenler ve düşünürler… Peki kaç kişi kaldılar?

ÇOK AZ DEĞİL, HİÇ KALMAMIŞIZ

Geçtiğimiz yıl henüz Zahrad’ı yeni kaybetmiştik ki İstanbul Şiir Festivali’nden bir telefon geldi: “Şiir Festivali yapıyoruz, acaba İstanbul’da Ermenice şiir yazan biri var mıdır? Festivalimize davet edelim” diye soruyorlardı. Önce kesin vardır diye düşündüğüm şairlerimizin arasından ne yazık ki hatrı sayılır bir Zahrad geliyordu aklıma, o da yeni vefat etmişti. Bir tek kişi vardı geride kalan ve genç, arkadaşım Vercihan Ziflioğlu…

Bakanlık onay vermediği için, hâlâ Ermeni azınlık okullarında 18. yüzyıldan kalma kitapları okuduğumuzdan Ermenice oldukça ağır bir dil olarak geliyordu bana. Vercihan’ı da (yaşı gereği) bu ağırlıkla bağdaştırmadığımdan olsa gerek kitaplarına uzun bir süre kayıtsız kaldım. Verci-han’ın Ermenice şiir kitapları son bir yıldır elimin altında. Bir yıl önce farkına vardım ki ‘çok az’ değil, hiç kalmamışız… Edebiyatta ve hatta müzikte de…

Ermenilerin sanatsal alandaki etkinlikleri giderek azalırken bir yandan da yükselen bir imaj çiziyor oysa. Bir yandan Boyacıköy Surp Yerits Man-gants Kilisesi yöneticilerinden Nazaret Özsahak-yan ile ‘Hep birlikte geçmişten geleceğe’ projesinde 40′! aşkın İstanbullu Ermeni Türk Müziği bestecisinin eserlerini nasıl toplayacağımızı konuşurken, piyanist ve besteci Sahan Arzruni ile bir başka hafta İstanbul’daki Ermeni asıllı klasik müzik bestecilerinin eserlerinin nasıl seslendirileceği ve bizim bile ismini hiç duymadığımız kişilerin varlığından söz ediyoruz. Meğer ne kadar çökmüşüz… On yıl önce…

GEÇMİŞTEN GELECEĞE

Nazaret Özsahakyan, birkaç yıl önce yazdığı projelerle, İstanbul’daki Ermeni vakıfların Avrupa Kültür Projeleri kapsamında etkin rol oynayabileceğini kanıtlamak istemişti. Birkaç denemenin ardından Özsahakyan 2007 itibariyle yeni ve gelişmiş bir projeyle gündemde. ‘Geçmişten Geleceğe Türk Müziğinde Ermeni Besteciler’ başlıklı proje 9 Ara-lık’ta Lütfi Kırdar’da görücüye çıktı. Avrupa Birli-ği’nin desteğiyle düzenlenen, Aşiyan Musiki Derneği ve Müzik Merkezi tarafından ilki 15 Aralık 2004’te gerçekleştirilen bu konser, 3 yıl aradan sonra bir kez daha düzenlenecek. 9 Aralık akşamı Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sara-yı’nda ‘Hep Birlikte Geçmişten Geleceğe’ sloganıyla sahneye çıkan derneğin yönetim kurulu başkan yardımcısı Handan Kavas, projenin, 2004’teki konser sırasında tanıştıkları Nazaret Özsahakyan sayesinde bu kadar genişlediğini söylüyor.

BİR MÜZİK PINARI: KARAMANUK

Genel sanat koordinatörlüğünü İnci Çayırlı’nın üstlendiği konserin şefi Sadık Kavas. Turhan Ta-şan’ın sanat danışmanlığını yaptığı etkinlik, Kemani Tatyos Efendi’nin Kürdili Hicazkâr Peş-rev’iyle başladı. Konserin ikinci yarısında Serkis Sucuyan’ın hiç icra edilmemiş eserlerine de yer veriliyordu.

Yazımın girişinde de bahsettiğim bir müzik pınarı Sirvart Karamanuk da geçtiğimiz hafta 95. yaşını kutladı. Sirvart kuyriğin (ablanın) 95’ine geldiğini hiç fark etmemişim. 2000’li yılların ilk günleri; kendisiyle ilk röportajımı yapmak için Agos’un komşu binalarından birine gidiyorum.

Kapıda Ermenistanlı bir hizmetçi beni karşılıyor kuyruklu piyanonun olduğu salona doğru. Sirvart Karamanuk hastalığı sebebiyle yatakta dinlenmekte olan kocası Kevork’un parmak ucunda odasında istirahate bırakıp yanıma salona geliyor olabildiğince sessiz.

Karşımdaki antika koltuğa oturuyor. Ermenistanlı yardımcısı iki kadeh getiriyor. Ben buzlu çay sanıyorum. Oysa viski. Hem de en ağırından. O benim yaşıma bakmadan viskisini uzatıyor “şerefe” der gibi ben hafif bir çekingenlikle cevap veriyor ve aramızdaki bu yakınlığın sebebini düşünüyorum.

“Sen Arto’nun oğlusun değil mi? Agos’ta mı çalışıyorsun şimdi?”

Yaşını tahmin etmemiştim o zaman ama Sirvart Karamanuk kuyriğimizin babamın çocukluğunu biliyor olması oldukça derin bir birikimin habercisiydi. Çocukluğumda dinlediğim tüm Ermenice şarkıların önemli bir bölümü Sirvart Karamanuk’a aittir. İstanbul’un kalan son bestecilerinden biri Karamanuk. Azaldığımız hissini yaşadığımız şu günlerde değerlerimizi önemsemeyi unuttuğumuzun önemli bir kanıtı olacaktı Sirvart Hanım’ın 95. yaşını kutlamasaydık. Sirvart Karamanuk’un yeğeni ünlü piyanist Sahan Arzruni olmasa müzikal değerlerimizden oldukça uzaklaşacağız. Arzruni şimdilerde yolu bir şekilde İstanbul’dan geçmiş, İstanbullu, Ermeni ve klasik müzik bestecilerinin eserlerini bir araya getirmeye ve bu eserleri sahnelemeye çalışıyor. Yedikule’deki Surp Pırgiç Ermeni Hastahane-si’nin 165. yılı etkinlikleri çerçevesinde önümüzdeki günlerde duyurusu yapılacak olan bu konserle birlikte klasik alanda da ne kadar çok bestecimiz olduğunu bir kez daha hatırlatacak olan bu projeye bir kitap ve bir de albüm eklemlenecek 2008’de.

İşte size azlık içinde varlık yaratmaya çalışan birkaç isim.

Not: Geçtiğimiz haftaki yazımda nar tanelerini saymayı son dakikaya bıraktığım için baskıya yetiştirememişim. Sizin için bu hafta bir tane daha nar aldım ve saydım tanelerini 365 çıktı.

Kardeşçe bir yaşamı savunduk, halt ettik, özür dileriz!

19 OCAK’tan sonra bir nevi Ermeni sivil inisiyatifi olarak işlev gösteren ve Ermeni toplumu içerisinde yaptığı anketle gündeme gelen henüz emekleme dönemindeki Nor Zartonk isimli Ermeni gençlik inisiyatifi geçtiğimiz hafta Yeni Melek’te yapılan ‘Halkların Kardeşliği’ şenliğinde bir bildiri dağıttı. Tam da yazının konusuyla ilgili olduğu ve birçok insana gerçekten ulaştırı-lamadığını düşündüğüm için ilginize sunuyorum:

Ne 1895’te ne 1915’te, öl öl bitemedik hâlâ 70 biniz. Özür dileriz!

Tarihte; Mimar Sinanlar, Balyanlar, Güllü Agoplar, Agop Ayvazlar, Toto Karacalar, Onno Tunçlar, Zahradlar, Agop Dilaçarlar yetiştirdik. Kültür, sanat ve edebiyatta Anadolu’ya birçok

şey kattık. Hâlâ da iflah olmadık. Özür dileriz!

“Vatandaş Türkçe Konuş” Kampanyasına rağmen biz anadilimiz ile konuştuk. Hata ettik. Özür dileriz!

Varlıklarımızı Türk varlığına ‘tamamen’ armağan edemedik. Aşkale’ye sürüldük. Özür dileriz!

6-7 Eylül’de kendi mallarımızı yağmalamadık. Özür dileriz!

‘Ermeni dölü’ diye bir küfürü lugatımıza soktuk. İnsanların terbiyesini bozduk. Özür dileriz!

Vakıflarımızın taşınmazlarına devletimiz el koymuşken, “Lozan’a göre el koyamazsınız” dedik. Ukalalık yaptık. Özür dileriz!

A. N. Sezer zamanında Cumhurbaşkanlığı tarafından vakıflarla ilgli hazırlanan bir raporda

vakıflarımız ‘Yabancı Vakıflar’ başlığı altında ele alındı. Biz ise dayanamadık, utanmazca “yabancı değiliz” dedik. Özür dileriz!

İçimizden biri, fikirlerini açıkladığı için 3 kurşunla arkasından vurularak öldürüldü. Gündemi delik ayakkabısı ile meşgul ettik. Özür dileriz!

Cenazede acımızı anlayanlar ile “Hepimiz Ermeniyiz” dedik. Gürültü kirliliği yarattık. Özür dileriz!

Farklılıkların bir arada kardeşçe ve barış içinde yaşayabileceklerini düşünüyoruz. İyi halt ediyoruz. Özür dileriz!

Bir de bunlar yetmiyormuş gibi; farklılıkların ‘bir arada iş yapma kültürünün’ gelişmesi için buraya geldik. Özür dileriz!