#KampArmen

[ A+ ] /[ A- ]

19445

Uraz KASPAR
Evrensel

32 senedir unutulmaya yüz tutan o kabuklaşmış yara, 6 Mayıs sabahı tekrar kanatıldı. 100. Yıl’ ın haftasından yeni çıkılmış, Sevag’ ımızı anarken, kepçeler ve dozerlerle yıkım ekipleri dayandı Kamp Armen’in kapısına.

Türkiye kamuoyu ve devlet refleksleri açısından çok yeni bir tanımlamaydı, Ermeni toplumunun sorunlarına ve hassasiyetlerine sahip çıkılması, duyarlılık gösterilmesi. Bunun ilk örneği 23 Ocak 2007 tarihinde, Hrant Dink’ in cenazesinde yaşamıştık. Milyonlar yürümüştü İstanbul sokaklarında, toplum bir Ermeni aydına sahip çıkmış, onun katledilmesini hazmedememişti.

Verilen büyük kitlesel destek sonrası özellikle Türkiye Ermeni gençliğinde bir uyanış yaşanmış, aileler tarafından öğretilen ve devamlı hatırlatılan o “Ermeni olma” hali ve mecburi sessizliği yerini konuşmaya, tartışmaya bırakmıştır. Bu süreçte Ermeni gençliği kendi derneklerini kurup, kendi radyo ve yayın organlarını oluşturmaya başlamıştır. Burada en önemli görevi Nor Zartonk üstlenmekte olup, yine kendi bünyelerinde yayın yapan Nor Radyo ile de yayın hayatlarına başlamışlardır. Şöyle cevaplamaktadırlar, Nor Zartonk nedir sorusunu ; “Nor Zartonk (Yeni Uyanış); Ermeni halkının öz örgütlülüğüdür. Türkiye Ermenilerinden yola çıkarak, Türkiye ve dünya halklarının eşit, özgür ve kardeşçe yaşamaları için mücadele eder.”

Yıkım haberlerinin ilk saati sonunda kampa ulaşabildiğimde, HDP İstanbul Milletvekili Adayı Garo Paylan ile karşılaştım. Binanın bir köşesinin çoktan yıkıldığı, ekiplerin yıkıma ara verdikleri bir anda aramızda şu konuşma geçti ;

“-Ne yapacağız ahparig, yıkıyorlar?

-Üzerimize bile yıksalar, çıkmayacağız.”
dedi ve çıkmadık.

Daha sonra tutumunu düzelterek, Kamp Armen’ in yıkımına imza atmayacağını beyan eden yıkım şefinin, “çıkmak zorundasınız kardeşim, adamın tapulu malı” hatırlatmasını ise asla unutmamalıyız. Zira bu hatırlatma kampa el konulan tarih olan 1983 senesinden bugüne, defalarca ve farklı yollarla zaten yapılmaktaydı. Ancak işin boyutu hiçbir zaman, dozerlerle gelip, yangından mal kaçırırcasına, hiçbir anıya ve aidiyete saygı göstermeden Kamp Armen’ i yıkma boyutuna gelmemişti. Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi, kamp alanının iadesi için çeşitli hukuki mücadelelere başvursada, bu girişimlerin hepsi sonuçsuz kalmıştı. Bu yaşanan hukuki başarısızlık ve haksızlıkların temel dayanağı ise, toplumda olan “Ermeni” algısına dayanmakta, Ermeni malını, mülkünü gasp etmenin olağan karşılandığı yılların çok uzakta olmadığı bir dönemden bahsettiğimizi de hatırlatmak isterim.

1915’ ten sağ kurtulan, dinini , dilini saklamak zorunda bırakılan çocukların son durağıdır Kamp Armen. O devirde kurtulan, başka aileler tarafından asimile edilen ve hayatta kalmaları sağlanan çocukların güvenli limanıdır. Ne mutludur ki o günleri yaşayan , o kampın parçası olan büyüklerimiz dönemin canlı tanıkları olarak aramızdalar. Anlatmak istediklerini anlatmaktan çekinmeyecekleri günler gelmiştir. Şimdilerde Kamp Armen arazisinin sahibi olan iş adamı, “ o inşaatı o çocuklar nasıl yapmış olabilir ki” sorusunu gönül isterdi ki gelsin ve Rakel Dink’ e , Silva Özyerli’ ye, Garabet Orunöz’ e de sorabilsin. Sorabilsin ki o inkar edip , bilmediğini açıkladığı , yedinci sahibi olmakla övündüğü toprağın kıymetini anlayabilsin. O toprağı, marina inşaatına yakınlığıyla veya artan Tuzla emlak piyasası parametreleri ile ölçmek başarılı bir iş adamına yakışıyor olabilir. Ancak duyarlı bir insana bu açıklamaların yakışmadığı ise aşikar.

Ardından onlar-yüzler olduk, sığamadık Atlantis Uygarlığı’nın bahçesine. Arno’ lar, Mehmet’ ler, Elif’ ler geldi, Nor Zartonk, HDP, CHP, DSİP, Eğitim-Sen geldi, Tuzla halkı geldi destek olmaya, daha da umutlandık. Çapayı, tırpanı eline alan bahçeyi temizlemeye, yabani otları yolmaya koyuldu. Gün devrilip gece olduğunda kimse ayrılmak istemiyor,“ne olur ne olmaz” endişesi Kamp Armen’de sabahlamaya teşvik ediyordu dayanışmaya omuz verenleri. Öyle de oldu, hemen her gece 20 kişilik gruplar halinde tutulmaya başlandı Kamp Armen gece nöbetleri.

Sabah olduğunda ise hummalı bir çalışma ve iş bölümü başlıyor, Forum’lar düzenleniyor, sınıflar boyanıyordu. Bir sonraki sabahta, varlığının bile meçhul olduğu bir ortamda yeniden diriliyordu Kamp Armen.

Ermenice, Tarih, Sosyoloji, Tiyatro dersleri yapılıyor,konser ve belgesel gösterimleri düzenleniyordu. Dayanışma grubu tarafından, sınıflara kampın eski öğrencilerinin isimlerinin verilmesi kararlaştırılmıştı.

Silva Özyerli isminin olduğu plakayı, kaldığı odanın duvarına yapıştırırken, şu sözleri mırıldanıyordu.
– Böyle olsun istemezdim.

Sahiden, dayanışma ve hak arama kavramları ne kadar da uzaktı Ermeni Toplumu’na. Sorunlarını yaşar ve dillendirmez, kaybetmeyi ve hatta ölmeyi bile göze alır da kimselere şikayet etmezlerdi. Yine etmediler, etmedik ve maalesef hala daha etmiyoruz. Ediyor olsak bütün kurum ve vakıflarımızla bu dayanışmanın en ön saflarında yer alır ve “bir daha asla” diyebilirdik. Kendi toplumumuzun acısını sırtlanır, birbirimizin yarasına merhem olurduk.

Cümleleri kulağımızda olmalı hala Garabet Orunöz ahpariğin. En bilge tavrıyla, yıkım ekinin şefine tarif etmedi mi “yıkacağın zaman büyük salonun altında bulunan sarnıcı unutma, eğer unutup bilinçsiz bir şekilde yıkarsan komşu evler büyük zarar görür” diye uyarmadı mı yuvasının, kampının yıkıcısını ? İşte o tavırda saklıydı Ermeni Toplumu’ nun travması, o kırılganlıkta saklıydı, o en kızgın olması gereken anda bile, sakinliğini ve yol gösterici tavrını koruyabilmesinde gizliydi bu toplumun iliklerine kadar işlemiş o kabullenme ve yalnızlık dürtüsü.

1962 yılında Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi tarafından satın alınan ve resmi tapusu bulunan mülk, 1983 yılında eski sahibine “bedelsiz” olarak iade edilmiştir. Hukuki süreçler tıkanmış, kendi toprağını ikinci defa satın almaya davet edilmektedir Ermeni Toplumu. Bu mülkün tekrar satın alınmasını istemek ve bunu bir çözüm olarak sunmak, bu dayanışmaya vurulabilecek en büyük darbedir.

Kamp Armen toprağı, kamulaştırılıp, asıl sahiplerine iade edilmeli ve Ermeni Toplumu’ na yeni bir travma yaşatılmamalıdır. Bu talepte ise tek güvencemiz, 4 gündür yıkımın karşısında yanızımda, bizlerle birlikte bu dayanışmayı sırtlanan dostlarımız ve Kamp Armen’ e sahip çıkan duyarlı kamuoyudur.

Susma Ermeni Toplumu, kendi hikayene sahip çık. Yaşanmışlıklarına, acılarına, bu topraklarda ki varoluşuna sahip çık. Korkma, politik bir duruşa sahip olmak veya bunu açıklamak zorunda değilsin. Sadece değerlerine ve geçmişine sahip çık. O yüreklerinde, sizlerin yaşadığı acı ve aşağılanmayı bir daha asla yaşamak istemeyen, yaşadıklarınız için kahrolan evlatlarına sahip çık ve yanlarında ol.
Kamp Armen yıkılmasın !