Kardeşlik

[ A+ ] /[ A- ]

48-Bilye  oyunu

Sayat TEKİR

Oniki

Türkçe’deki ‘kardeş’ kelimesinin etimolojisine baktığımızda eski Türkçe olan bu kelimenin karın-daş’tan geldiğini biliriz. Aynı karnı paylaşmış anlamındaki bu kelime birçok dildekinden farklı olarak eril ya da dişil değildir. Türkçe’de kardeş kelimesi cinsiyet belirtmediği gibi yaş da belirtmez. Kelime aynı annenin çocukları olduğunu belirtir ve doğulan yere, ana karnına atıf yapar.

Öte yandan kardeş kelimesi kıymetlidir çünkü içinde birlik ve dayanışma barındırır. İçinde hiyerarşi değil eşitlik barındırır. Ondan bir şeyi ikiye bölünce ‘’kardeş payı’ deriz. Bu kelime diğer yandan içinde zıtlıklar da barındırır: En iyi kardeşler birbirlerini anlar. Kabil ile Habil’den beri en kötü kavgalar yine kardeşler arasında olur.

Çocuk parklarına gidenler çokça görmüştür. Bir çocuk başka bir çocuk ile karşılaştığında, ebeveyni diğer çocuğu tanıtmak için ‘’kardeş’’ der. Ebeveynin çocuğunu sosyalleştirmek için kullandığı bu kelime çok kıymetlidir zira aile karşıdaki çocuğun milletine, dinine, mezhebine bakmadan bunu söyler. Peki ya o çocuk büyümeye başlayınca durum ne olur?

Biraz büyüdüğünde o çocuğa herkesin ‘’kardeş’’ olmadığı öğretilir. Bu sinsi eğitim aile içinde de gerçekleşebilir, medya aracılığıyla da okullarla ya da ders kitaplarıyla da… Biraz daha büyüyünce o çocuk ‘’Ermeni, Kürt, Kızılbaş’’ diyerek hakaret etmeyi(!) öğrenir.  Hakaret ettikleri sindikçe o daha cesaretlenir. Zaman geçer çocuk büyümeye devam eder  ve ‘’delikanlı’’ olur. ‘’Lokallere’’ gider kendisi gibi arkadaşlar edinir. Bu arkadaşlar eline silah verilir ‘’milliyetçi saiklerle’’ cinayetler işler. Hapse düşer kahramanlaştırılır, hapisten çıkar artık saygın bir ağabeydir. Böylece bu ırkçı zihniyet amacına ulaşmış, “bir bebekten katil” yaratmış olur.

Bu ırkçı zihniyet gün gelir Diyarbakır cezaevi olur, gün gelir Madımak oteli ya da Sanasaryan Han. Bu zihniyetin eseri 6-7 Eylül’ün Beyoğlu’sudur, 1934’ün Kırklareli’si ya da 1980’in Çorum’u. Yüz yıl önce Ermenilere ve Asuri-Süryanilere soykırım uygulayan da bu zihniyettir, Maraş’ta ve Sivas’ta Alevileri katleden de.

Coğrafyamız bu ırkçı zihniyetten nasibini fazlasıyla almıştır ve almaya da devam ediyor. Bu zihniyet dün ortadoğuyu emperyal çıkarları doğrultusunda çıkardığı suni savaşlar ile yönetirken, bugün IŞİD adı altında ve aynı kana susamışlıkla halklara saldırıyor. Birkaç ay içinde Türkmenlere, Asuri-Süryanilere, Ezidilere soykırım uygulamaya çalışan bu zihniyet bugün Kobane’ye var gücüyle saldırıyor.

Öte yanda bu coğrafyanın tarihini sadece bu ırkçı zihniyet yazmıyor. 19 Ocaklar’da ‘’Kardeşimiz Hrant’’ diyenler de yazıyor bu tarihi, Temmuzlar’da ‘’türküler yanmaz’’ diyenler de. Ali İsmail de yazıyor bu tarihi Metin Lokumcu’da. Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşamak için Kobane’de kardeşleri ile birlikte savaşan Suphi Nejatlar ve Selahhattinler de yazıyor bu coğrafyanın tarihini. Hepimize düşen de bizi birbirimize düşüren tüm önyargıları bir kenara bırakıp, her alanda bu ırkçı zihniyete karşı mücadele etmektir. Coğrafyamızın tarihi sadece katliamların ve soykırımların değil direnişin de tarihidir, kardeşliğin de tarihidir.