Kemal Yamak: Devletin Derin Karanlığı

[ A+ ] /[ A- ]

Toplum ve Kuram Dergisi, Portreler Dizisi

birdoneminkara121c5d98120da50ebyKemal Yamak’ın hayatı, Amasya, Merzifon’da doğduğu 1924 yılından öldüğü 2009 yılına kadar, cumhuriyet tarihinin 85 yıllık tanıklığıyla geçmiştir. Türk ulus-devletin iktidar stratejilerine çok derinlerden şekil vermiş olmasına rağmen, hâlâ çok az kişi tarafından tanınıyor olmasının gösterdiği üzere, Kemal Yamak herkesin gözle göremediği gölgelerle Türkiye siyasetini yönlendirme konusunda oldukça başarılıdır.

Yamak’ın Bursa Işıklar Askeri Lisesi’nden mezun olduğu 1943 yılından itibaren başlayan askerlik serüveni, bu alandaki en üst rütbelerden biri olan Kara Kuvvetleri Komutanı olarak 1989 yılında sonlanmıştır. Genelkurmay Başkanı olacağı yıl yaş haddinden emekliye ayrılmak durumunda kalmıştır. Ulus-devlet tartışmaları ekseninde Kemal Yamak’ın kapladığı alan oldukça geniştir. Yamak, ABD desteği ile komünizm karşıtı bir yapılanma olarak TSK bünyesinde kurulan ve daha sonra Kürt hareketi karşısında devletin yarattığı savaş aygıtının bir parçası hâline gelecek olan Özel Harp Dairesi’nin yıllarca başında kaldı.

Türk ulus-devletinin yakın tarihi bağlamında yaşadığı hegemonya krizlerini devletin derinliklerinden yürütülen operasyonlarla aşma geleneği olduğu sır değil. Türk ulus-devletinin hâlâ karanlıkta kalan faaliyetlerini belirli bir çerçeveye oturtmak bakımından Kemal Yamak’ın siyasi yaşamını ele almak oldukça aydınlatıcı olacaktır.

Kemal Yamak’ın hem askeriye içinde geçen, hem de emekliliğinden sonraki ilk 10 yılına bakıldığında; gerek Türkiye siyasal alanının belirlenmesinde, gerekse de askerî meselelerde hep kilit noktalarda olduğu görülecektir. Ancak, Yamak hep gölgede olandır. Çünkü kendi deyimiyle “Gölgede kalan daha aktif, cemaat adına konuşabilen, gerektiğinde mücadeleci ve gelecek için hazırlanan bir liderdir.”1,

Kemal Yamak, 1966–1974 yılları arasında Kurmay Albay olarak Özel Harp Dairesi’nde, Kurmay Başkanlığı Komutan Yardımcılığı ve Tuğgenerallik yapmıştır. Özel Harp Dairesi, özellikle Amerikalıların da verdiği destekle NATO’nun ‘örtülü hareket konseptine’ dayanarak kurulmuş, komünizm karşıtı kontrgerilla faaliyetleri yürüten devlet içi bir aygıttır. “Amerikalıların yardım faslından her yıl daireye 1 milyon dolar sağlanmakta ve bu özel yardım parasının hesap ve muhasebesi dairenin resmî ödeneklerine hiç karıştırılmadan, ayrıca ve çok titizlikle tutulmaktadır.”2 Gölgedeki Yamak’ın bilinen ilk ‘önemli’ icraatının da Özel Harp Daire Başkanı iken Kızıldere Katliamı’nın emrini vermesidir. Her ne kadar bu olayda Özel Harp Dairesi’nin rolü olmadığını iddia etse de, Yamak şu cümleleri sarf etmekten kendini alamamaktadır: “Farz edelim ki [kontrgerillalar, operasyona] katılmış olsalar dahi, gidip Çayan grubuna mı katılmışlar? Devlet güçlerinin karşısına dikilip onlarla mı çarpışmışlar? Devletin güvenlik güçlerine katılmış olsalar dahi güvenlik güçlerine yardımcı oldukları için mahkemeye mi verileceklerdi?”3 Bu ifşaattan anlaşılacağı üzere, devlet adına çalışıyor olmak Kemal Yamak için tek meşruluk kaynağıdır. Kenan Evren 1994’te yayımladığı anılarında4, Kızıldere Katliamı konusunda Özel Harp Dairesi’nin ve Kemal Yamak’ın adının kulaklarına geldiğini belirtmesi, Yamak’ın silahlı mücadele yürüten devrimciler karşısında tanımına uygun bir şekilde hareket ettiği iddiasını destekler niteliktedir.

Kemal Yamak’ın başkanlığını yaptığı Özel Harp Dairesi, kontrgerilla faaliyetlerini Türkiye ile sınırlamamış, Türk Mukavemet Teşkilatı üzerinden Kıbrıs’ta da ‘etkili işler’ yapmıştır. Türkiye-ABD ilişkilerinin bozulmasına da yol açan Kıbrıs meselesi üzerinden şovenist ve milliyetçi bir toplumsal dalgayı arkasına alan Bülent Ecevit, Kıbrıs’ta yaşayan Türkleri koruma iddiasıyla yola çıkarak, 1974 yılında Kıbrıs’ı işgal harekâtına girişmişti. Bu kapsamda, Kemal Yamak tarafından Türk devletinin yürüttüğü faaliyetler sıralanmakta ve psikolojik savaş çerçevesinde ne gibi işler ‘başarıldığı’ ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır.5 ‘Başarılı’ bir kontrgerilla çalışmasından sonra 1974 yılında Kıbrıs’a askerî müdahale gerçekleştirilecek ve Kara Kuvvetleri Harekât Başkanlığı’nı da Kemal Yamak üstlenecektir.

Kıbrıs Harekâtı’ndan hemen sonra, 1975’te Kemal Yamak tümgeneralliğe terfi etmiş ve bu rütbeyle Yurtiçi Doğu Bölge Komutanlığı’na atanmıştır. Görevine başlamadan önce, dönemin Genelkurmay Başkanı Semih Sancar’ı ziyaret eder. Bu ziyaret sırasında Yamak’ın neden bu göreve atandığını Sancar şöyle açıklamaktadır: “Seni Doğu Bölge Komutanlığı’na verdim. Batı Bölge’ye vermedim. Onun bir şeyi yok.”6 Yamak, bu göreve atandıktan sonra, 1978 yılı itibariyle ‘bir şeyi olan’ ve Yamak’ın görev bölgesinde bulunan Sivas Kanlı Pazar ve Maraş Katliamı üç ay arayla gerçekleşir. 10 Eylül 1978 tarihli Aydınlık gazetesinde Sivas olayları haber yapılırken, olayları kontrgerillanın çıkardığı ve Tümgeneral Kemal Yamak’ın da bunun başında olduğu yazılacaktır.

Buradaki görevinden sonra, Kemal Yamak, bir yıl Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı yapar. Ardından 12 Eylül 1980 darbesinden bir ay önce yapılan Askeri Şura toplantısında, 7. Kolordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı’na, yani Diyarbakır’a atanır. Diyarbakır’a gelen Yamak, hemen 12 Eylül müdahalesi ile ilgili çalışmaya başlar. “12 Eylül ile ilgili planlamayı iki kurmay subayla birlikte, bizim o anda boş olan evimizde geceleri yapıyor ve bütün emir ve planlamaları el yazısıyla hazırlıyorduk.”7 Bu hazırlıklar çerçevesinde, Diyarbakır’daki bazı hassas noktaları kontrol altına alacak ve bazı kimseleri toplayacak özel görev timleri kurulmuştur.8 Yamak, otobiyografisinin ilerleyen sayfalarında harekâtı yürütme biçimlerini şöyle açıklamaktadır: “Harekâtımızda birliklerimiz, nizami birlikler olmasına rağmen, düşüncelerimizi, planlarımızı ve harekâtımızı ‘özel harekât’ ve ‘özel harp’ uygulamalarında yoğunlaştıracaktık.”9 Yıllarca Özel Harekât Daire Başkanlığı yapan ve neredeyse görev aldığı her bölgede kontrgerilla faaliyetlerinin yürütüldüğü ve hâlâ failleri bulunamayan olayları gerçekleştirenlerden biri olan Kemal Yamak, Diyarbakır Askeri Cezaevi projesi için ‘biçilmiş kaftan’ gibidir. Ve Yamak ‘işe’ koyulur, ilk önce sıkıyönetimle ilgili farklı bölgelerde tutuklanan herkesin Diyarbakır’da toplatılması emrini verir.10 Sonrası herkesin malumu olan, Kürt ve/veya sosyalist devrimcilere akla hayale gelmez işkence yöntemlerinin uygulandığı Diyarbakır Askeri Cezaevi uygulamaları ortaya çıkar. Diyarbakır Askeri Cezaevi’ni, ‘Times’ın yapmış olduğu sıralamada, dünyanın en kötü 10 hapishaneleri arasına sokacak olan bu uygulamalardan askerî-idari olarak en üst düzeyde sorumlu olan kişi Kemal Yamak’tır.

Yamak’ın bu dönemde yaptıkları sadece cezaeviyle sınırlı kalmadı. İzleyen süreçte, kontrgerilla faaliyetleri ve psikolojik savaş çerçevesinde PKK’nin anti-propagandası için TRT’de yayınlatmak üzere ‘Apo’ adında bir program hazırlatmıştır. PKK davasının savcılık tarafından hazırlanan iddianamesine bizzat müdahale ederek, iddianamenin değişmesini sağlayan da yine Yamak olmuştur. Ayrıca, Kemal Yamak yargılamalar sonucu tahliye edilenlerin hemen salıverilmemesi ve dosyalarının son bir kez daha gözden geçirilmesini (aslında tutukluluk hâllerinin devam etmesini) emredecekti ve bu emir aynı gün içerisinde yerine getirilmeye başlanmıştı.11 Kemal Yamak’ın anılarından, o dönem yaptırdığı ilginç bir araştırmanın varlığından da haberdar olmaktayız: “Bu arada, emrimle yapılmış bir incelemede, bilmediğim bir husus daha öğrenmiştim. Bölgemizde hiç tahmin etmediğim sayıda Ermeni vatandaş da vardı” diyerek, anılarında illere göre Ermeni nüfuslarını vermekte ve şöyle devam etmektedir: “Bu vatandaşların herhangi bir olaya karıştıklarını görmemiştik. Durumları yakından kontrol ediliyordu.”12 Ulus-devletleşme sürecinde gerçekleştirilen Ermeni Soykırımı’ndan sağ kurtulabilen veya hayatını kurtarmak adına etnik/dinî kimliğinden vazgeçmek durumunda kalan ‘Ermeni kökenli Türk vatandaşları’na karşı devletin nasıl sürekli teyakkuz hâlinde olduğunu göstermesi bakımından bu çarpıcı bir ifşaattir.

Diyarbakır’daki icraatlarından dolayı 1984 yılında orgeneralliğe terfi eden Yamak, izleyen süreçte Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı’na ve Ege Ordu Komutanlığı’na atanmıştır. 24 Temmuz 1987 tarihinde, kendinden daha rütbeli iki komutan varken Kara Kuvvetleri Komutanı olmuştur. İki yıl sonra, 1 Eylül 1989 tarihinde yaş haddi nedeniyle emekli olan Yamak dönemin başbakanı Turgut Özal’ın başdanışmanı olmuş, Özal cumhurbaşkanı olduğunda ise Yamak Cumhurbaşkanı Genel Sekreterliği görevine layık görülmüştür. Bununla birlikte, Özal’ın ölümüne kadar bu görevde kalan Yamak, ilginç bir şekilde Özal’ın öldüğü gün bu görevinden istifa etmesiyle birlikte, ulusal medyada Özal’ın öldürülmüş olabileceği üzerine yazılanlar kapsamında adı sıkça geçen kişiler arasındaydı. Yamak-Özal ilişkisi, Türkiye’de militarist rejimin devlet kademelerinin en üst düzeyini bile nasıl kontrol altında tutmaya çalıştığının önemli göstergelerinden birisidir.

Yamak’ın anılarında, genellikle kritik ya da önemli dönemlerde cumhurbaşkanına kendisinin tabiriyle ‘öneriler’ ilettiğini ve adeta Özal’ın ne yapıp yapmaması gerektiğini söyleyen mektuplar yazdığını görmek mümkün. Kuşkusuz Yamak’ın şahsında ‘endişe uyandıran’ Kürt meselesi de Özal’a ‘öneriler’ sunduğu önemli konular arasında yer almaktaydı.13 Öneriler adı altında Özal’ın hangi konular hakkında konuşması gerektiğinden nerelerde temaslarda bulunması gerektiğine kadar geniş bir yelpazede yaptığı müdahalelerin danışmanlık sıfatının çok ötesine tekabül ettiğine kuşku yok.

Kemal Yamak figürü, Türk ulus-devletinin son 40 yıl içerisinde karşılaştığı hegemonya krizlerini derinlerde yapılan planlamalar ve organize edilen katliamlarla aşma refleksinin en önemli temsilcilerinden birisidir. 1970’ler boyunca despotik güç kullanarak Türkiye sosyalist hareketini sindirmesine ve akabinde Kürt hareketine karşı şiddet dozu çok daha yüksek faaliyetlere girişmesine rağmen, ifşa edilmeyen ve kamu nezdinde itibarsızlaştırılmayan devlet aygıtlarının hâlâ bıraktığı ayak izlerini takip etmenin ötesine geçemiyoruz. Bugün bile tam anlamıyla karanlıkta kalan Özel Harp Dairesi faaliyetlerini kendisi ile birlikte iki yıl önce götüren Kemal Yamak, yalnızca varlığını gösterme cürretini gösterme konusunda hiç çekinmeyen gölgelerden birisiydi, yüzlercesinin hâlâ isimnlerini dahi bilmiyoruz.

NOTLAR:
1-
Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler, (İstanbul: Doğan Kitap, 2009), s. 156.
2- A.g.e., s. 254.
3- A.g.e., s. 305.
4- Daha fazla bilgi için bkz. Kenan Evren, Zorlu Yıllarım 1–2, (İstanbul, Milliyet Yayınları, 1994).
5- Kemal Yamak, Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler, (İstanbul: Doğan Kitap, 2009), s. 260.
6- A.g.e., s. 440.
7- A.g.e., s. 488.
8- A.g.e., s. 490.
9- A.g.e., s. 494.
10- A.g.e., s. 492.
11- A.g.e., s. 510-511.
12- A.g.e., s. 535.
13- A.g.e., s. 733.

Portreler Dizisi 1 – Şükrü Kaya: Soykırım, İnkâr ve Asimilasyon

Portreler Dizisi 2 – Mahmut Esat Bozkurt: Kemalizme Giriş

Portreler Dizisi 3 – Şükrü Saraçoğlu: Almancı ve Türkçü Başvekil

Portreler Dizisi 4 – Ali Saip Ursavaş: Şeyh Said’i Astıran Urfa ‘Kahramanı’

Portreler Dizisi 5 – Sıdıka Avar: Bir Türkleştirme Misyoneri

Portreler Dizisi 6 – Celal Bayar: İttihatçı Bir Cumhurbaşkanı

Portreler Dizisi 7 – Alparslan Türkeş: Devlet Fetişizminden Devlet Taşeronluğuna Bir Yolculuk