Matem Plastik Dünyamızda Konuşmaya Başlamamıştı!…

[ A+ ] /[ A- ]

Misak TUNÇBOYACI

Sabit fikirlilik; kederi makus talihi olarak bildirilen halkların, her anı kayıt altında tutulan ettiği sözden attığı adıma kadar kontrol altında tutulmasının önemine kafayı takıp durmuş muktedirliğin, düzen bekçilerinin her anda eylediklerini, üstlendiklerini gözler önüne seren bir toparlayıcı çatının kendisidir. Gün devinirken olan bitenlerin üzerini çizmek yahutta alabildiğince çıkar denilen mesnetsizliğe göre tavır almaların halklar mevzubahisse eğer nasıl bile isteye sahip çıkıldığını anlamlandırabilmek için bir fırsatı teşkil etmektedir.

Sabit fikirlilik mefhumu. Sabitliğe bağlandıkça, sabıklaşan fikirler her bulunan fırsatta bir başka neticesizliği, bir başka mesnetsiz tavrı birbirine bir adım daha yaklaştırmaktadır. Sorun mu ne sorunu tecrübesi az biraz da buradan ileri gelmektedir.

Aklın, fikrin ve zikrin deyim uygunsa paramparça edildiği her şeyin unutuş tarlalarına nadasa terk edildiği bir sahanlıkta, işte bu güncellikte bizatihi ortaya çıkan tablonun müsebbibidir “sabit fikirlilik”. Düzenin alışılageldik kodlamalarla, biteviye kendisinin bile ikrar etmekten kaçınmadığının sağırlık, umursamazlık menzilinde şekillendirildiği bir güncelliğin özetleyicisidir. Soru ve sorunların değil bambaşka şeylerin üzerinden ilerleyerek, atlayarak, eşik atlanmayacağı bunca afaki ve belirliyken halen en inatla savunulmaz denilen şeylerin arkasında durma zorunluluğuna sahip çıkılmasının kadüklüğüne bir göndermedir sabit fikirlilik.

Çokça ayrışmazımız olması için handiyse dört yandan sarıp sarmalandığımız kıssa olarak durum değerlendirmelerinde siyaset erkanının diline doladığı, yapıp ettiğine harç bellediği söylemlerin yekününde bu ben bilirimciliğin tahakkümünü görebilmek mümkündür. Bunca saklamaya onca gayret gösterilen çabaya, sessizleştirme ve izole etmelere rağmen hakikat kendi çatlağından yaygınlaşmaya devam etmektedir. Görmek, duymak ve anlamak için çabalayanlar için bir başka yolun şeceresini çatlağını ya da yolunu menzile dahil etmektedir. Yaşıyoruz vesselam, korkunun üzerine gittiğimiz haziran direnişinden bu yana belleğimize ahz olmuş, kazınmış, kodlanmış, çokça yerleşik düzenin algısının, kör vicdansızlığının nasıl bile isteye manipüle edildiğini, işe geldiği gibi yorumlandığına şahit yazılıyoruz. Çoğu zaman, her zaman.

Kendi adımlamasının, hareket tecrübesinin bir başka baskı unsurunun öznesi olduğundan bir haberlik ile hemhal adım atarken muktedir ve payandaları ellerindeki tüm imkanlar seferber edilirken ne olacak insanlığımız sorgusuna düşüveriyoruz bir zaman, çoğu zaman. Sabit fikirliliğin illa ki ben haklıyım mahlasının ve bu ızdırabın nasıl kekremsi, hicivden öte bir zulmü ayrıştırmamız eylenmesine çabalanılırken durup sorgulamanın elzemliliğini hatırlıyoruz bir zaman, her zaman. Kanaatler dile getirilirken şüphenin sadece mimli ve bellenmiş olan halka dair şeyler olmasından zerre gocunulmamasının endişesine düşüveriyoruz kimi zaman, çoğu zaman.

Aklın taşıdıklarını değil, gözün gör dediklerini, kulağın işitmesi için yaygınlaştırdıklarının değil tastamam bildik teranelerin birer kere daha yüksek sesle okunmasının, baskılama ve tahakküm mekanizmalarının geleceği üzerine bunca kafa yorulmasının ne hallere koyduğunu idrak etmeye çalışıyoruz ki mevzu bahis insanlıksa eğer’ bir dolu zaman. Kalıplaştırılmış olan tepkiyi karşılamaların en başta; mübalağasız bir dertleri var herhalde sınırlarından ilerletilirken, hemen arkasına mesaj alındı buyrulurken bir dolu gün sonrasında hem o halkın da kapsayıcısı, birlikteliğine çabalayan olarak sözler sarf edip arkasına, eylül ayında gerçekleştirilebilecek olan seslenişlere yahut en basitinden tepkimelere bile nasıl orantsızca asabi ve sertçe tavır alınacağının duyumsatılmasındaki çetrefilliği saklamayan, hazımsızlıkların bir aradalığına takılıp duruyoruz epey hayli zaman. Kork kork nereye kadar?.

Gün bayramlıktan çoktan çıkmış, etraf taraf bildiğiniz kendi rızkının derdinde basbayağı bir derdine gırtlağına kadar gömülmüşken hazır kimselerin haberi yok diye eylenenlerin, katara eklemlenenlerin bir arada ortaya çıkarttığı resim bütün bu sabit fikirlilik bağlamında nelerin eksik konulmayacağını da bir kere daha teyit etmektedir. Göstermektedir. Centilmenliğe terfi ettirilen kolluk kuvvetlerinin handiyse her yaptıklarının payelik, alkışlık bir duruş olarak duyurma çabasından, kör kör parmağım gözüne tutsak eylenenlerin cezaevlerine varana kadar ve orada yaşadıkları işkence hallerinin bile birer masalmışcasına, sanki sıradan bir şeymiş gibi değerlendirilmesine dairdir bu görmekten kastettiğimiz.

Bir ülke mefhumunda siyaset erkanının alelade değil handiyse bile isteye Haziran direnişinden sonra ortaya çıkan katmanların, ses edenlerin, kendi halkının bir parçası olduğu konusunda bile engin şüphelerinin nasıl körlüklere sabitlenerek, işitmeyeceğiz işe bu darbe planlayıcılarını diye kestirmeden atarak, umursamayarak her günü ne hallere koyduğun utanç vesikasıdır değinmeye çabalandığımız bunca kıyamet, bir dolu vehamet söz konusu edilmemiş, hiçbir şey olmamış gibi devamlılığın biz işimize bakalım yolunda, bir dolu gündem saptamasının denk getirildiği, duyumsatıldığı bir yamalı bohça hali ivedi bir biçimde kotarıldığı bu yerde bugünlerde esas sorunların farkındalılığına kaç vardır? Daha kaç heder edilecek gün sorusu beraberindedir. Bunun endişesindeyiz işte, hayat vapurlar, bayram seyran güllük elbet gülistanlık ülkemizde!.

Toplumsal katmanların flulaştırıldığı, silikleştirildikçe başımıza çoban kesilenlerin dediklerinin hiç de hayra yorulası şeyler olmadığını idrak ettiğimizden bu yana kendiliğimizden sözcükler ile kurduğumuz yeni yolların, çabaların bütün bu betonarme ile hemhal ettirilmiş kent yüzeylerindeki çatlaklardan dışarıya ve kendi doğrusuna ulaşma gayretindeki engellemeler ve yaftalamalar daha ne kadar sineye çekilmesi lazımdır bu kadar ağır kayıtsızlıkla ağız dolusu boş çenenin huzurunda bunun kıyısındayız. Düşünüp duruyoruz. Tekrar edilip durulanlar doksan yıllık bir cumhuriyet geleneğinin pek çok anlamda akıl ve fikir söz konusu olduğunda nasıl kırmızı çizgilerin ve alarm devrelerinin hemencecik devreye konulduğunu ortaya çıkartan bir başka karşılaşmadır.

Sözünü savunan elbette ki vatandaşlık meselinde bilindik şeyler ile suspus kalmaktan ötesine hareketlenenler her zaman olduğu gibi yeniden düşman edilecektir. Mihrak mihrak diyerek sonunda dönüp dolaşıp, kimi zaman kodlarla anılacak birler, ikiler, üçler, dörtler, beşler ya da alışılageldik tabirle vatan hainleri şeceresi, kümeleşiminin yeniden yorumlanmasıdır. Denk getirilip durulanlar o da es kaza bir yerlerde bulunan üç beş satırlık ifşaat neticesinde. Yorulmaksızın sabit fikirliğin getirmiş olduklarını gözardı etmeden ivedilikle sahip çıkılması, biteviye aynı şifasız sesli taarruzların, yazı akar metinlerinden yaygınlaştırılanların ve o kolluk kuvvetlerini pohpohlamaların, yaşanılan kentleri daha da fazla izole etmenin kentin yaşayanları da bir yana doğanın kendisine karşı uygulanan tahakküm ve yıkım ve tahribatın süreğenliliğinin hiç de yabana atılmaması gereken örnekleri karşısında ne yapmalıdır ki hainlik söz konusu edilemesin. Bir daha bahsi açılamasın.

Alışıldık ezberlerden kurtulunduğuna dair tespitlerin hazır uluslararası mecraların gözleri üzerimizdeyken zikredilmekten, alkış kıyamet duyurulmasından bütün bu mefhumun, mevzuatın koca bir masal olarak sınırlı kalmasından öteye varabilmek ne ara mümkün olacaktır. Herkesin hakkını tanzim etmekten yolunu geçtiğini ifade edip duran bir ‘muktedir-erk-iktidarın’ aralık bırakmaksızın vesayetin tüm yazılı olmayan hallerine sahip çıkması bunca iddia edip durulan demokratikleşme, yeni anayasa yazımı, halkların eşitliği, hakkın zamanında ve eksiksiz tanzimi gibi konularda nasıl da sınıfta kalmaya devam ettiği kendiliğinde ortaya dökülmekteyken nasıl mümkün olacaktır?

Sabit fikirlilik alıp götürürken hepimizi menzilin sonu neresidir bilinmez bir karaşınlığa hayatı savunmak her dilde ve her renkte yalancı dolmasız, masalsız bir hakkaniyet çerçevesinde bizahati refakatinde, yol göstericiliğinde nasıldır? Gel de yaşa!. Her dem tazelenen, eklemeler ve çıkartmaların eksik edilmediği, dönüşümünün ama öyle ama böyle denilerek süreklileştirildiği bir mefhumda hep inanmamız salık verilenlerdendir masallar. Koskocaman yalan, bir dolu tahakküm hep ama hep bir avazda söylenegelen sabıklığın, fikri sabitliğin bir biçimde yenilendiği, bunlar da yenilir yutulur nasılsa denilerek türetilen masallar. Hep o bahisten yola çıkılan, örülen durmadan belleyecek ve itaat edeceksinizler ile bezenen masallar.

Gün deviniyor devinmesine, dönüşüyor başka güne de inandırıldığımız masalların karanlığı, kendine has gölgeleri hemen hiç eksik konulmuyor hayatlarımızdan. Görmek isteyenler için bunca şatafatın kıyısında hakikati cismanileştiriyor eğer tenezzül ederseniz, lütfederseniz bir kerede, bir karede. zorunlu olarak zikredilenlerin, bugün de kısmetinize bunlar çıkmışların paralelinde söz geçersiz bir türetmeye, akıl kullanımından şüpheye düşülesi bir alan ya da ihtisasa sabitlenmeye çalışılıyor. bataklığın tam da ortasındayız. Bu çıkarsamalar, söylencelikler ve uydur kaydır masallarla güllük gülistanlık bir yerdeyiz, mütemadiyen modernleşme basamakları çıkmaya çabalayan yerseniz.

Patavatsızlığın at başı gittiği bir yerde hukuka rahmet, adalete iyi saatte olsunlar, özgürlüklere de güle güle demeye olanca hızla devam ettiriliyoruz bu devlet derslerinde. Masallarla bezenmiş olan devlet tahakkümünün gözetiminde, az değil basbayağı köşeye kıstırılıyoruz. Vasatın yüceltiminde handiyse erk tüm sorumluluğundan feragat etmesine, al gülüm ver gülümlerle, yapılan danışıklı dövüşlerin alayının bir başka utanç vesikası ya da tecrübesi hayatlarımıza dahil ediliyor. Her ne olup bitiyorsa her şey bir mizansenmiş haline dönüştürülüyor. Dert dağ gibiyken kayıtsızlık reçetlendiriliyor işinin ehli, ustaları olduklarını değinmeden geçmeyenlerin açtıkları veçheler ile ettikleri sözlerle beraber.

Asgari müştereğin değil azami tahakkümün (ç)alınan oy yüzdelerine göre düzenlenmesinden her dem olduğu gibi bahislerimiz açılıyor. El hiç korkak kılınmadan sürekli har arttılırılıyor. Söz halkın temsilcisi olması gereken seçilmişlerin değil de üst zümre ile onların payandalarının hakkı olduğuna kıstırılıyor. Azınlığın çoğunluğa baskısını vız gelir tırıs gider diyerek nihayete bağlantılanıyor. Azınlık kim çoğulculuk bahsi kimleri kapsar soruları yanıtsız, her duruma uyar bir ayar verme, had bildirme, kırmızı çizgi uyarıları yineleniyor. Ortak aklın değil, naçar, yaraları derinleştiren, hep muğlak bırakılıp, daima kasteden, hedef tahtasına oturtan, lince korunaksız bırakılan bir halk vs. millet karşılaşmasına, münakaşası adına mevziler geliştiriliyor. Aralıksız nefessiz.

Her açılan gedik bir öncesinde sanki hiçbir şey olmamış, sanki ucu dokunmamış fecaat eylenmemiş gibi daha derin felaketleri beraberinde güne taşıyor. Dün öyleydi bugün böyle bahsinde hem rövanşist bir tavır hem de birebir patriyarkal yönetim kaidelerine sımsıkı tutunuluyor. Meseller güncede birikip dururken masal okumalar, yeni yorumlamalar birbirlerini takip ediyor. Hemen her şeyi birbirinden ayrıştırarak, yeni fay kırıklarının “insan” eliyle kotarılmasının önü açılıyor. Dert nedir problemi bizatihi bu yapılanlar vesair tavır almalar, edilgen umursamaz görünürken bizzat hayatlara kastedişler ve bir dolu lafazanlık, bu süreçte taca çıkartılanlar oluyor. Tekrar soralım dert nedir?

Anlık ya da rastlantısal değil hesabı kitabı bayağı yapılıp edilen kotarılan veçheler birbiri ardına utanç vesikaları haline dönüştürülüyor. Yük azmış gibi yepyeni sınamalar, kodlamalar, had bildirmeler, tavır almalar katara ekleniyor. Yükü sırtlandığımız küfe iyice ağırlaştırılıyor. Düşünme edimi tarumar, söz söyleme gereksinimi önemsiz, hakkını savunmak çıkıntılık, adalet beklentisi ve talebi için irade ortaya koymak marjinallik vesair tanımlandırmalar bol kepçe yaftalamalar yükümüz eyleniyor. Ne eksik ne fazla. Biyopolitik veçhelerin de değerlendirilmesi ile kapitalist egemenliğin bugünlerinde en yoğun taarruzları arasında kaldığımızı yineleyebilmek, notunu düşmek farzdır.

Kesintisiz bir biçimde gündem heyhulasında ortaya dökülenler esas resimde hem bu tavrı hem de yanı başında iyice semirtilen tahakkümü kıssadan paylaşmakta ve kanıt kanıt diye dolaşmaktan helak olanlara ifşa etmektedir. Görmek masalların geçer akçe kılındığı bir zamanda erkin herkese karşı üstünlüğünü kırıcı cümleleri, hakir ve aşağıda görmeye alışkınlığını kanıtını oluşturan meramlarının aymazlığında, mevzisini genişletmeye devam ettiği bir yerde tüm şartlanmışlıklara karşı sözü ortaklaştırmak ne zaman mümkünatlar dahilinde söz konusu edilebilecektir? Tecrübe ettirilmeye devam edilen masallar bunca kabusa kesmişken üstelik.

Demokrasi, demokratikleşme makamında eylenenlerden, hemen dibinde kotarılan adaletin yandı bitti kül oldulara evrilmesi, dönüştürülmesindeki alelaceleciliğe, pejmürdeliğin ve kokuşmuşluğun sanki hiçbir şey yokmuş gibi üstten üstten geçiştirilmesi çabasına kadar bir dolu kabus, bir dolu tahakkümdür bahsedilesi Her sorunun, sorgunun, tahlilin karşısına acabalardan komplo teorilerinin birbiri ardına sahip çıkma gayretkeşliğindeki yarışa duymuyoruz işitmiyoruz heyheylenmesinedir sözümüz. Yeter artık. Can alıcı sorunlar, tenkit edilip her dem hizaya çekilmeye çalışılan halk elinden, dilinden uyarılarını yinelemeye devam ederken buralarda kuzey ormanlarının 3. köprü için talanından, Gülsuyu’nda çetelerin halka saldırılarının akıbeti bunca ortada iken sorgulanası olanlara sıra ne zaman gelecektir? Bunların derdindeyiz.

Boyuna ifşa olurken kayda düşülürken. Devletin gözetiminde katledilen Ali İsmail Korkmaz’ın ortaya çıkan hakikatin ve beraberindeki yok edilen kayıtların refakatinde hangi vicdana sığar bilinmez Eskişehir Valisi’nin şükür ki siviller çıktı yollu seslenişinin yaralayıcılığını sorgulayabilmenin sırası ne zaman gelecektir? Hangi zamanda! Behemehal günlerdir hayata tutunmaya çalışan Berkin Elvan’ın örgüt üyeliği için ortaya atılan tespit tutanakları, uydur kaydır notlardan mürekkep bir vavelyanın süreklileştirilmesi, halkın bilincine işlenme ediminin günahı ne yana konulacaktır? Yetmedi mi eylediğiniz. Devletualinin elindeki kandan irinden ve ırkçı dilden kurtulmasının bir şafağı sökün edecek midir? Yoksa her şey bildiğiniz gibi tencere tava hep aynı havada mı kalacaktır baş vezirin lugatından alıntılarsak! Nedir, nicedir?

Her şey ortalıkta hiçbir ilaveye gerek bıraktırmayacak bir biçimde aleniyette kotarılırken durup da düşünmek, hayatlarımızı kabusların prangasından kurtarabilmek için gereksinimiz olandır. Kodlamalardan, yaftalamalardan, had bildirimlerinden, yedirtmeyeceğizlerden, bir dolu benzeş sözcükten ibaret bu ülkede dört yanı uyarı, ikaz ve tehditlerle donatılmışken her an birlikte sorgulamalıyız. Her şeyin kontrol altında tutulduğu, bırakın anı, hayatın devamlılığının bile mücadeleyle söz konusu edilebildiği, haziran direnişinden bu yanaysa kesin ve teyitli olan bu yerde tahakküme karşı halkların kelamlıdır önemsenmesi acil olan. Üzerinde ortaklaşmamız gereken zemin. Erk, muktedir-iktidar kendi bildiğinden zerre şaşmazken hep daha fazla masallarla kafa karıştırırken, gündemi karmaşa ile ikame ederken asgari müştereğimizdir sahip çıkmamız gereken zemin.

Duyarak, görerek, hafızaya kaydederek bir daha unutmamak için, bir daha tuzaklara düşmemek el aman feryatlarına kayıtsız kalmamak için. Hayatlarımız için. Erkçe bir yandan ezberlenmiş, bir örnekleştirilmiş tepkimeler düzülüp duruluyor. Methiyeden yergiye hep vasat olanla can yakması için bile isteye sayılıp saydırılıp dökülüyor. Allem edip kallem edip inatla hayat diyenlere iş bu cehennemi yurt tahayyülü, gezi’de gördüğümüz, deneyimlediğimiz öz / hakkaniyet lime lime ediliyor. Boşa çıkartılmaya çalışılıyor. Orası hayaldi ve bir masaldı bitti geçti denilerek bir kerede, otuz iki kısım tekmili birden avaz avaz her ekrandan duyumsatılıyor.

Şunu yapma bunu deme böyle tavır alma asla o şekilde kalkışma, nefes al ama yaşama!. Emirler gözetiminde yaşayın deniliyor işte. Masalların, penguenlerin ve bir dolu manipülasyonun bağrında tam da dibinde yol nereye sorusu mıhlanıyor kafamıza. Hiç eksik değilken ayrışmazımız oluyor işte!. Bir Ceylanpınar’da bir Rojava’da bir Lazkiye’de bir akıldan çıkmayacak olan Roboski’de bir Gazi’de ve her yerde. Her yerde. Sokakta gördüğümüz, deneyimlediğimiz ile ezberlerden kurtulmuşken, korkuların yükseltilmesi, bu cepheden yol kat edilmesi kör inadının gözetimi altındayken hep birlikte halklar olarak ne yapmalı ve ne etmeli ki düş değildi o yaşadığımız günler olduğunu kanıtlayabilelim. Unutmayacağımızı kanıtlayabilelim. Ne yapmalı..