Muammer Güler zanlının kim olduğunu çok iyi biliyormuş

[ A+ ] /[ A- ]

nm_550gulerrrr_0540

Uygar GÜLTEKİN
Agos

Hrant Dink cinayetinin işlendiği dönemde İstanbul Valisi olan İçişleri Bakanı Muammer Güler, cinayete ilişkin hakkında verilen mahkeme kararları ile kendini savunmaya devam ediyor. Geçen hafta, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda İçişleri Bakanlığı bütçesi görüşmelerinde Güler yine Dink cinayetine ilişkin sorularla karşı karşıya geldi. CHP İzmir Milletvekili Musa Çam’ın “Dink cinayeti zanlısısınız” sözlerine tepki gösteren Güler, kendisini bir kez daha mahkemeler tarafından yargılanmasına gerek olmadığı yönünde verilen kararlarla savundu.

Bakan Güler, “Ben hayatımda zanlı filan olmadım. Bu konuları konuşmuyorum. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın işleme konulmama kararı şahsımla ilgilidir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararları hakkımda verilmiştir” diye konuştu.

Güler, Musa Çam’ın sorusuna cevaben yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Ben kimin zanlı olduğunu çok iyi biliyorum. Zanlı meselesini kurcalarsan kimin zanlı olduğunu çok iyi biliyorum. Benim dönemimde olduysa benimle ilgili şahsi bir sorumluluk varsa ben bunun sorumluluğunu yerine getirmeye hazırım. Türkiye bir hukuk devletidir. Çok ayıptır. Şimdi AİHM kararına göre yeniden incelemesi, araştırması yapılıyor. Bütün soruşturmalara açık olduğumu söyledim. Bir soruşturma söz konusu ise de dokunulmazlığımın kaldırılmasını kendim isteyeceğimi söyledim.”

Güler’i koruyanlar

İçişleri Bakanı Muammer Güler’in sık sık dile getirdiği iki mahkeme kararı var: Biri Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın verdiği işleme konulmama kararı. Karar, Dink cinayetin ardından yapılan bir başvuru sonrasında 14 Kasım 2007’de verilmiş. AK Parti’ye kapatma davası açılması için verdiği mütalaa ile hatırlanan dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya tarafından verilmiş. Karar, Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde bulunan bir grup tutuklunun yaptığı suç duyurusuna ilişkin verildi. Yalçınkaya, henüz Dink cinayeti davası yeni başlamışken Güler’in olayla ilgili dolaylı veya doğrudan bir ilgisinin olup olmadığı yönünde somut bilgi veya belge olmadığı gerekçesiyle Güler hakkındaki suç duyurusunu işleme koymama kararı verdi.

Güler’in bahsettiği ikinci karar ise İstanbul Cumhuriyet Başsavılığı’nın verdiği karar. Dink ailesi avukatları mahkemenin verdiği kararın ardından başsavcılıkta yaklaşık altı yıldır gizlilik kararı ile devam Dink davası soruşturmasında, kamu görevlileri ile ilgili ek kovuşturma istemişti. Başsavcılığın bu kararı reddettiğine dair müdahil avukatlara ulaşan bir karar yok.

Güler’in korudukları

Bakan Güler, valiliği döneminde Dink cinayeti ile ilgili kilit bir öneme sahip olan kamu görevlilerinin yargılanmasına izin vermemişti. İstanbul İl Emniyet Müdürleri hakkında daha önce iki ayrı inceleme yapılmıştı. Mülkiye Müfettişleri tarafından İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah hakkında soruşturma izni verilmemesi gerektiği, dönemin İstanbul Emniyet İstihbarat Şefi Ahmet İlhan Güler ve beş emniyet görevlisi hakkında soruşturma izni verilmesi gerektiği yönünde görüş bildirilmişti. Muammer Güler de bu görüşü savunarak dönemin İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah hakkında soruşturma izni vermemişti.

Mülkiye Müfettişleri daha sonra evrakta sahtecilik yapıldığı iddiası üzerine İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri hakkında inceleme yapmış ve incelemede İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerah, Müdür Yardımcısı Şammaz Demirtaş, İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güner, polis memurları Bülent Köksal, İbrahim Pala, İbrahim Şevki Erdivan ve Volkan Altınbulak hakkında soruşturma izni verilmesi gerektiği yönünde görüş bildirmişti. Ancak İstanbul Valiliği, rapora rağmen soruşturma izni vermemişti.

Dink cinayeti öncesinde Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü’nden İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne 17 Şubat 2006’da istihbarat raporu geldiği belirtilmişti. Raporda Hrant Dink’in Yasin Hayal tarafından öldürüleceği belirtiliyordu. İhbar geldiğinde Celalettin Cerrah İstanbul Emniyet Müdürü’ydü. İhbara rağmen Hrant Dink’e yönelik herhangi bir koruma tedbiri alınmamıştı.

Yargının çözemediği denklem

Dink cinayeti ile ilgili Ogün Samast’ın yargılandığı İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilen belgelerde kısıtlama kararı ve devlet sırrı tartışması sürüyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nda yaklaşık 6 yıldır devam eden kısıtlama kararı devam ederken soruşturma ve yargılamada açığa çıkan ‘devlet sırrı’ ve ‘kısıtlama kararı’ gerekçeleri tarafların avukatlarına verilmedi.

TBMM’nin gönderdiği MİT belgeleri ile Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’ndan Ogün Samast ile ilgili gelen görüşme dökümlerinin de yer aldığı kayıtların ve belgelerinin gizli veya devlet sırrı niteliğinde olup olmadığını çözmeye çalışıyor.

Mahkeme, MİT’e belgelerin devlet sırrı niteliğinde olup olmadığını ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na da gizlilik kararı nedeni ile kayıtların taraf vekillerine verilmesinde bir sakınca olup olmadığını sordu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan mahkemeye gönderilen yanıt ‘gizliliği’ çözemiyor. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş tarafından mahkemeye gönderilen yanıtta kendilerinde yaklaşık 6 yıldır devam eden soruşturmada kısıtlama kararı olduğunu ancak TİB belgelerinin verilip verilmemesine mahkemenin karar vermesi gerektiği belirtildi.

Akkaş gönderdiği yanıtta, “Cumhuriyet Başsavcılığımızca yürütülmekte olan 2007/972 sayılı soruşturma dosyasında kısıtlama kararı olup, ilgili sayılı yazınızla sorulan Ogün Samast ile ilgili TİB’den gelen görüşme dökümlerinin de yer aldığı kayıtların taraf vekillerine verilmesinde sakınca olup olmadığının takdirinin Mahkemenize ait olduğu hususu bilgilerinize arz olunur” dedi. Mahkeme, şimdi soruşturma dosyasında kısıtlama kararı olan kayıtların taraflara verilip verilmeyeceğine karar verecek.

Avukat Hakan Bakırcıoğlu: ‘Valiliğin sorumluluğu var’

Dink ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu Agos’a yaptığı açıklamada, Bakan Güler’in valiliği döneminde yaşananları hatırlatarak sorumluluğuna dikkat çekti: “Çeşitli gruplar Agos Gazetesi önünde tehdit dolu açıklamalar yapmış; Hrant Dink’in ‘yargılandığı’ davada Adliye içerinde ve önünde Hrant Dink fiziki saldırılara maruz kalmış ve tehdit edilmiştir. Bu olaylar İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ve İstanbul Valilik görevlilerinin tanıklığında gerçekleşmiştir. 2004 Yılının Şubat ayından Hrant Dink’in öldürüldüğü 19.01.2007 tarihine değin basın yayın organlarında Hrant Dink’i hedefe alır nitelikte çok sayıda haber ve yorum yapılmıştır. Bu haber ve yorumlardan elbette ki İstanbul Valilik görevlileri haberdar olmuşlardır. İçişleri Bakanlığı’nı temsil eden ve İl Koruma Komisyonu da kendisine bağlı olan İstanbul Valiliği’nin herhangi bir talep gelmesini beklemeksizin Hrant Dink’in şahsına yönelik şahsi, fiziki ve mekânsal koruma tedbirleri alması gerekirken bu tedbirlerin alınmadığı ve bu nedenle de İstanbul Valilik görevlilerinin Dink cinayetinde sorumluluklarının bulunduğu açıktır.”

Bakırcıoğlu, Dink soruşturmasında devam eden kısıtlama kararına ilişkin olarak ise “Yıllardan bu yana uygulanan kısıtlama kararı soruşturma dosyasına katkı sunmamıza engel olmaktadır. Hrant Dink cinayetine ilişkin elde edilen bilgilerin ‘kısıtlama kararı’, ‘devlet sırrı’ kavramlarının arkasına saklanılarak tarafımıza verilmemesi ciddi şekilde hatalıdır. Dink cinayetine ilişkin doğrudan veya dolaylı bilgilerin devlet sırrı gerekçesi ile tarafımıza verilmemesine yönelik tutum ve karar ayrıca hukuka aykırı olacaktır” diye konuştu.