O Yüzler Hala Gülüyor

[ A+ ] /[ A- ]


Yıldırım TÜRKER
Radikal Gazetesi

Fotograftaki yüzlere bakmanızı istiyorum asıl. O ışıl ışıl gözlere. Gülen yüzlere. Bundan on onbeş yıl önce benzerlerini görmüştük.
Bu çok mutlu ve gururlu beş Türk zabitinin fotografını görmüş olabilirsiniz. Bütününde ortalarında tuttukları bir ‘düşman’ kellesi var.
Dersimli bir Kürdün kesik başı. Ben de resmin orasını kestim.
Yedi tül dansına vakitleri yok. Kesik başı, besbelli körüklü bir makineye tutuyorlar. Zaferlerinin nişanı olarak.
Konumuz Dersim.
1937 yılının katliamını henüz konuşabiliyoruz. Büyük acılar ve onca kanla vardık bu noktaya. Kürtleri yok sayarak başladığımız bu serüvene on binlerce Kürdün katledilmişliğinin kabulüyle devam ediyoruz.
Katliam gerçeğiyle yüzleşme yordamımız, memleketimizde siyaset alanının kilitlenmişliğini gösteriyor.
CHP’nin İnönü’sü mü, muhafazakarların Bayar’ı mı sorumluydu? Aksi mümkünmüş gibi, Atatürk’ün haberi var mıydı? Yoksa çevresini saran gözü kanlılar tarafından faka mı bastırılmıştı?
Bütün bunların ortaya dökülme üslubunda, siyasi rakiplerin suçu birbirlerinin üstüne atma çabası gözlemleniyor elbet. ‘Sen özür dile. Asıl sen dile.’ Makamı bir utanmazlıktır gidiyor.
Bir kere Başbakan’ın meydan okurcasına kibirli bir dille, ‘hadi bakalım, özür diliyoruz, sizden mi korkacağız’ tarzı özürü seçim öncesinde barış çiçekleri açarken dile getirmiş olduklarının devamıydı.
Ama özür elbette öyle dilenmez. Başbakan’ın ellerini kavuşturmuş karşısında hazırolda bekleyen danışmanlarını görevlendirmesi gerek. Tarihin böylesi korkunç yaraları karşısında devlet büyüklerinin özür dilemeleri ve bunun anlamı üstüne bir araştırma yapıp beyefendiyi uyarmaları gerekiyor.
Öte yandan Kılıçdaroğlu namıyla maruf parti liderinin yüz kızartıcı çırpınışları da resme iyice kirli bir hava katıyor.

Öymen’in tasfiyesinin CHP’ye şuncacık bir fark getirmemişliğinin kanıtıdır.
Hani özbeöz Türk, kafasına keçe külah yaraşır Onur Öymen, o sanki ardından başkası konuşuyormuşçasına puslu ve derinden sesiyle anaların acılarını bu kadar da abartmamamız gerektiğini hatırlatıyordu. AKP’nin açılım döneminde. Onun dünyasında, anaların görevi yas tutmak, gençlerinkiyse şehit olmaktı. Yani işlerin doğal akışı buydu. Anaların gözyaşları ayaklarımıza pranga olsaydı şimdiye kadar hiçbir sorunu çözemezdik deyip Dersim Katliamı’nı örnek alınası bir durum olarak gösteriyordu.
Onur Öymen’in böylesine cüretkâr olabilmesinin altında ne yatıyordu dersiniz? Büyük ihtimalle Atatürk’ün bu katliamda üstlenmiş olduğu rol.
“Sorumluluğu üzerime alıyorum. Vuracağız Dersim’i” demişliği, manevi kızı Sabiha Gökçen’in bombardıman uçağının pilotu olarak kahramanlığa adım atmışlığı, operasyonu yürüten askerlere taktığı madalyalar besbelli Onur Öymen’e Atasının izinde, doğru yolda olduğu hissi veren referanslardı.

Işıl ışıl gözler

Ama yukarıdaki fotograftaki yüzlere bakmanızı istiyorum asıl.
O ışıl ışıl gözlere. Gülen yüzlere.
Bundan on onbeş yıl önce benzerlerini görmüştük. Güneydoğu’da öldürdüğü gerillanın kafasına basarak poz veren gülen çehreleri göreniniz unutmamıştır.
Bana Hrant’ın katiliyle gurur pozu veren polisleri de hatırlatıyor bu mutlu yüzler.
Sıkılan çıbanın verdiği rahatlık var o yüzlerde. Alanını korumuş, kanı kirli, dili zehirli olanı yok etmiş, vatanına hizmet etmişlerin huzuru.
Şimdi, Dersim katliamının anısı önünde tepişenlere baktığımızda henüz katliam burcundan çıkamamış olduğumuzu görüyoruz. Onur Öymen’in açıkça dile getirmiş olduğu, şimdi hükümetin seçmiş olduğu yolun ta kendisi. Kılıçdaroğlu da Erdoğan kadar nefret ediyor Ermenilerden.
Kemalistler bilge Atalarının marifetini yeni duymuş gibi yapıyorlar. Kimileri ‘o zamanın koşullarından’, Kürtlerin de Ermeniler gibi kalleş olduğundan filan dem vuruyor.
Herkes öfkeli ama kimsede utancın en uzak izi yok.

AKP, Dersim katliamını üstündeki CHP damgasına bakarak özür dilenesi buluyor.
Sivas ve Maraş katliamlarıyla ilgili özrü de artık onların kim bilir daha kaç on yıl sürecek iktidarlarından sonraki hükümet başkanı diler.
CHP de sıkıştığı yerde Sivas ve Maraş’ı hatırlatıyor zaten. AKP önce Sivas ve Maraş için özür dilemeliymiş. Buradaki öncelik hesabının aritmetiğini kavrayamasak da CHP aslında AKP’nin zayıf noktasının da bu katliamlar olduğunu ilan etmiş oluyor.
Ardında örtbas etmek için çırpındığı bir katliam olmayan siyasi taraf yok. Olanın da sesi işitilmiyor.
Kürtler hala kanlı çıban.
Kemalist asker için de. Müslüman polis içinde.
Ve yukarıda gördüğünüz yüzler hala gülüyor.

Ermeni aydınların sözü

Arat Dink, Garo Paylan, Hayko Bağdat ve Markar Esayan, bir metin kaleme almışlar. Bu metni paylaşmak istiyorum. Adı ‘Partının itibarı, devletin itibarı, insanlığın imtihanı”
“CHP Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün’ün Dersim katliamıyla ilgili “CHP’nin katliamın faili, Atatürk’ün de gözlemcisi olduğu” beyanı başta Dersimli lider Sn. Kılıçdaroğlu olmak üzere tüm ilgili çevrelerde “infial” yarattı.
Partinin ve Atatürk’ün itibarını korumak ve kollamakla başlayan süreç, “bunlardan bahsedenlerin asıl niyetinin ne olduğunu faş etmeye” ve en nihayetinde gözümüzün içine baka baka yalan söylemeye kadar uzandı.
Anlaşılan o ki kolay kolay teslim edilmeyecek olan partinin ve devletin itibarı, binlerce sivil Anadolu insanının bir mezbahada katledilir gibi yok edilmesinden, yüzümüz kızarmadan detaylarını konuşamayacağımız bir zulmün insanlığımıza bıraktığı utanç duygusundan daha güçlü ve daha gerçektir.
Üstelik bu acıyı konuşmaktan men ettikleri gibi, yakında Ermeni Diasporası gibi davranma ihtimalinin hükümeti bekleyen istikbal olduğu korkusunu da bir anda salıverdiler üstümüze.
Yazıklar olsun.

Sn. Başbakan yakın tarihimizde iz bırakacak bir çıkışla katliam hakkında tartışılmaz deliller sundu ve devlette devamlılık vardır düsturu ile özür diledi.
Açıkcası hepimizi heyecanlandıran bir çıkıştı.
Maalesef heyecanımız kursağımızda kaldı.
Çünkü, hemen ardından kendisine yapılmış “çok ağır hakarete” istinaden ekledi:
“Beni Ermeni Diasporasına benzetenin alnını karışlarım.”
Mealini şöyle okuyoruz;
İç siyasette yeri geldi, cinayetlerden cinayet beğendik, ölülerimizden birine uygun mezar yaptık.
Fakat Ermeninin ölüsüne dua etmek sadece bizi değil, devletin itibarını da aşındırır.
Bu topraklarda sığdıramadığımız, dünyanın dört bir tarafına dağılmak zorunda bırakılan Malatya’lı, Sivas’lı, Dersim’li, Bursa’lı, Diyarbakır’lı Anadolu çocuklarının silüetine benzetilmek küfürdür, kafirdir.

Sayın Başbakan size de yazıklar olsun.
Biz aşağıda imzası olanlar, iktidara sahip olan veya onun en yakın alternatifine bu tarihi süreçte belirtmek isteriz ki; peşine düştüğünüz itibar ancak insanlığın yaşamına, çocuklarımızın geleceğine, geçmişimizin huzuruna, katledilenlerin onuruna temas ederse kıymetlidir.
Ermeniye benzeyenin değil, bilakis Ermeni olanın bu topraklarda eşit, mutlu ve onurlu bir yaşam sürdürebileceği bir siyasi üslup istiyoruz.
Bir halkın adının anons edilme biçiminin Trabzon Pelitli’de nasıl tınladığını bir düşünün.
Dillerde hakaretin “Ermeni dölü”nden “Ermeni diyasporası”na evrilmesinin, zihniyeti örtmeye yetmeyeceğinden emin olabilirsiniz. İşini daha titiz gören bir ayrımcılık, memnuniyet değil, ancak tedirginlik sebebi olabilir.
Irkçılığın, ayrımcılığın normalleşerek görünmez hale geldiği, “dil sürçmesi” gibi bile algılanmadığı bir iklimde kocaman bir suç işleniyor.
Bu suç sizindir.
Yakın tarihimizde usulüne göre gömülmemiş yüzbinlerce insanın failleri ile kurduğunuz bağın üzerinize yapışmış edası, yakın geleceğimiz için en büyük tehdittir.”