Radio France’la Ermeni Sorunu Üzerine Röportaj*

[ A+ ] /[ A- ]

Temel DEMİRER

“Kendimizi değil, sorumluluklarımızı ciddiye almalıyız.” [1]

Xavier Martinet: Türk resmî tarihi Ermenistan ve Ermenilerle ilişkilerin tarihi konusunda nasıl tezahür etmektedir?

Temel Demirer: Resmi tarih 1915 Ermeni soykırımı ardından önce sustu. Sorunu unutma ve suskunluğa mahkûm ederek çözeceğini sandı. Tarihin hafızasını bu tutumu tashih edince de inkâra sarıldı; “Yoktur” dedi… Bu süreci şartlı bir “kabul” diyebileceğimiz mukatele (karşılıklı öldürmeler) söylenceleri takip etti… Sonra, sonra da Hrant’ın katliyle soykırım gerçeği, özellikle sosyalist ve liberal muhalifler tarafından daha net seslendirilince, devreye -bana da işletilen!- TCK 301 sokuldu.

TCK 301 “kaba”ca, Türklüğe hakaret maddesidir. Söz konusu maddeye göre “Ermeni Soykırımı’nı Türkler veya Türk Devleti yaptı” demek suçtur. Ancak “Ermeniler Türkleri vahşice katletti” derseniz bu suç olmaz veya başka bir örnekle, “Kudurmuş Türkler” demek TCK 301’ye göre suçtur; ama “Kudurmuş Ermeni, Arap, Kürt vs…” dediniz mi bu suç değildir Türkiye’de…

Bağımsız aydınlar ve yazarların bu tarihe ilişkin kendi yorumlarını sunabilmeleri konusundaki araçları nelerdir?

Elimizdeki araçlar, muhalif tarihin evrensel birikimidir. Ancak buna coğrafyamızdaki “sözlü tarih” ve yok edilemeyen kökleri de eklemek gerek. Basit bir örnek vereyim. Ben Çorumlu’yum. Dedem, Çorumlu Ermeni’lerden “Gökgözlüler” diye bahsederdi… Onların acılarını, başlarına gelen felaketleri kısık bir sesle anlatırdı… Örneğin Çorum’da ne Ermenileri oturduğu ve bugün olmayan Puşiyan Mahallesi ne de o mahallenin meşhur Kiropiler ailesi asla unutulmamıştır. İnsanların resmi tarih tarafından bastırılmak istenen kişisel belleklerinde anılar, hâlâ canlıdır. Zaten soykırım sonrası Ermeni kadın ve çocukların “ihtida” edilmesi de bu meselenin, sözlü tarihle bugünlere aktarılmasında başat bir rol oynamıştır. Bugün birçok Türk büyük annesinin Ermeni olduğunu keşfederken, resmî tarihin kendisine dayattığı çerçevenin dışına çıkmayı da öğreniyor.

Soruna ilişkin olarak Ermeni sanatçıları, edebiyatı sizi nasıl etkiledi?

Yurtdışına çıkana, daha doğrusu 12 Eylül darbesi ile “el kapıları”na sürülene dek bu konuda bilgi (ve ilgi) sahibi değildi. Ancak Fransa sürgünündeki yıllar bana asıl adı Soğomon Soğomonyan olan 1869 Kütahya doğumlu Gomidas Vartabed’i; yine vaftiz adıyla Manug Adoyan’ı, 1902’de Van’da dünyaya gelip, 1915’den mucize eseri kurtulup 13 yaşında Ermenistan’a, 1919’da da Amerika’ya göç eden ressam Arshile Gorky’i; Bitlis kökenli yazar William Saroyan’ı ve diğerlerini tanıttı…

Üniversiteliler arasında gerçekten tarihsel ve bilimsel düzlemde bir tartışmadan söz edilebilir mi? Bugün bu tartışma hangi noktadadır? Daha mı zor, yoksa daha mı kolaydır?

Bu Türkiye’deki resmi ideoloji çerçevesinde mümkün değildir. Çünkü sözü edilen üniversiteler, resmi ideolojin aygıtlarıdır. Ben bugüne kadar Ermeni soykırımından söz eden bir üniversite ya da kürsüsüne tanık olmadım. Ancak “Sözde Ermeni soykırımını tel’in eden” on binlerce örneği rahatlıkla ve bir nefeste sıralayabilir… Yeri gelmişken İstanbul Bilgi Üniversitesi’ndeki düzenlenen “Ermeni Konferansı”nı anımsatayım. Söz konusu toplantı 22 Eylül 2005’te İstanbul Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılacakken, kanuni ve fiili baskılar sonucu üniversite yönetimince iptal edildi. Ardından ancak bir vakıf üniversitesi olan ‘Bilgi Üniversitesi’nin ev sahipliğinde 26 Eylül 2005’de protestolar eşliğinde gerçekleştirilebildi. Özetle kimi akademisyenler bugün tüm baskıları göze alarak Ermeni meselesine kafa yorsalar da, Türk akademisi bu meselede resmi görüşün safındadır. Somut bir örnek vereyim. Ankara Hacettepe Üniversitesi’nin “liberal” olduğunu söyleyen yönetimi, “Hocalı Anması”na katılan milliyetçi öğrencilerin anti-Ermeni, ırkçı ve nefret söylemi içeren tutumlarına göz yumarken; bunu protesto eden sosyalist öğrenciler hakkında “üniversiteden atılma” talebiyle disiplin soruşturması açmışlardır. Çünkü mevcut Cumhuriyet’in kuruluş öyküsünde Türkler dışındakilere hiçbir yer olmamıştır; ötekileştirilme, asimilasyon, inkâr dışında… Diyeceklerimi…
Taner Akçam’ın, “Soykırım kelimesi, ‘toplumsal hafızanın kara deliği’nin kapısının anahtarıdır…” [2]
İsmail Beşikçi’nin, “Ermeni soykırımı tanınmadan Kürt sorunu çözülemez…” [3]
Michael Mann’ın, “Soykırım sayı ve niyet gerektirir. 1915’i takip eden yıllarda öldürülen Ermenilerin tam sayısını bilmiyoruz -hatta Türkiye’de yaşayanların tam sayısını bilmiyoruz. 1915-16’da 1.2 – 1.4 milyon kişinin öldüğü tahmini makul olabilir…” [4] saptamalarının altını çizerek Nâzım Hikmet’in dizeleriyle noktalıyorum:

“Bakkal Karabet’ın ışıkları yanmış
Affetmedi bu Ermeni vatandaş
Kürt dağlarında babasının kesilmesini
Fakat seviyor seni çünkü sen de affetmedin
Bu karayı sürenleri Türk halkının alnına…”

NOTLAR:

* Radio France’den Xavier Martinet ile 6 Temmuz 2012 yapılan ve gece 22.00’de yayınlanan röportaj… Newroz, Yıl:6 No: 215, 10 Temmuz 2012…
[1] Peter Ustinov.
[2] Taner Akçam, “Huzur İçinde Bir 24 Nisan”, Taraf, 24 Nisan 2011, s.14.
[3] İsmail Beşikçi, “Ermeni Soykırımı Tanınmadan Kürt Sorunu Çözülemez”, Newroz, Yıl:6, No:202, 9 Şubat 2012, s.1-7.
[4] Michael Mann, Demokrasinin Karanlık Yüzü-Etnik Temizliği Açıklamak, Çev: Bülent O. Doğan, İthaki Yay., 2012.

6 Temmuz 2012, Ankara