‘Ruhban Okulu’na Hıristiyanlık’tan çok İslam dünyasının ihtiyacı var’

[ A+ ] /[ A- ]

nm_1_JPG_0747

Uygar GÜLTEKİN
Agos

Türkiye’deki “tek din” siyasi anlayışının en önemli örneklerinden biri de Ruhban Okulu… 1844’te eğitime başlayan okul, 1971 ‘de kapatılmıştı. Son yıllarda açılması için hukuki bir engel olmadığı yönünde açıklamalara konu olmuştu. Geçen yıl, demokratikleşme paketi kapsamında okulun açılması da bekleniyordu, ancak olmadı. Erdoğan, cumhurbaşkanı seçildikten sonra Kıbrıs’a yaptığı ziyarette, Ruhban Okulu’nun açılmasına karşılık ‘mütekabiliyet’ vurgusunu yaparak, Atina’da cami ve müftülük meselesini gündeme getirmişti. Hükümet, bu tür bahaneler üretirken, Ruhban Okulu hazırlıklarını tamamladı, açılacağı günü bekliyor.

Rum Cemaat Vakıflarını Destekleme Derneği’nin (RUMVADER), “Azınlık Vatandaşları = Eşit Vatandaşlar” başlıklı projesi kapsamında, bir grup gazeteci Ruhban Okulu’nda buluştu.
Bursa Metropoliti ve Aya Triada Manastırı Başrahibi Prof. Dr. Elpidoforos Lambriniadis, Ekümenik Rum Patrikhanesi Basın Sözcüsü Dositheos, Vakıflar Meclisi Azınlık Vakıfları Temsilcisi Laki Vingas, Zografyon Lisesi Müdürü Yani Demircioğlu, ziyaret boyunca gazetecilere eşlik etti.

Lise de var

Ruhban Okulu gezimiz, Ekümenik Patrikhane Basın Sözcüsü Dositheos’un rehberliğinde yapıldı. Görkemli okul binası ve bahçesi, daha içeri girmeden gelenleri etkiliyor. Ruhban Okulu’nun içinde bir de lise var. Halen açık ama diğer pek çok Rum okulu gibi öğrencisi yok. Sıraları, gıcırdayan zemini ve kara tahtalarıyla öğrencilerini bekleyen okulun boş sınıflarından başlıyor gezi…
Okulun ardından manastıra geçiyoruz. Dositheos, Ruhban Okulu’nun önemini manastırda anlatıyor: “Öğrenmek için bir laboratuvara ihtiyacınız vardır. Ruhban Okulu bu yüzden önemliydi. Hem teorik eğitim alıyordunuz, hem de detayları çok olan ve uzun süren ayinin nasıl yapıldığını öğrenebiliyordunuz.”
Manastır, başka kiliselerde olmayan bir ikonaya sahip. Bizans döneminden kalma, “Acıları Dindiren” isimli arkalı önlü bu ikona, ABD’de ve Sabancı Müzesi’nde sergilenmiş.
Manastırın ardından, okulun uzun koridorlarından geçerek görkemli bir merasim salonuna varıyoruz. Salonda gazetecileri Bursa Metropoliti ve Aya Triada Manastırı Başrahibi Prof. Dr. Elpidoforos Lambriniadis karşılıyor. Kendisi Bakırköylü bir Rum. Din eğitimi almak için Selanik’e gitmek zorunda kalmış. Selanik Üniversitesi’nde profesör. Son üç yıldır Ruhban Okulu’nda bulunan manastırda başrahip. Ruhban Okulu mezunu olmayan ilk başrahip.

Konuşmasına şikâyet etmekten yorulduklarını söyleyerek başlıyor; ibadet özgürlüğünün nasıl ellerinden alındığını anlatıyor: “Şimdiye kadar bizim derdimiz, Ruhban Okulu’nun niye açılmadığıydı. Devlet bu hakkımızı neden vermiyor? Bu bir haktır. Dini özgürlük, sadece ibadet etme özgürlüğü değildir. İbadet edebilmek için bir papaza ihtiyacınız var. O papazı yetiştiremiyorsanız, ibadet özgürlüğünüz elinizden alınmıştır. Cemaate dinini öğretecek bir insan yoksa, o cemaat ibadet hakkını kullansa da dinini bilmeyen bir cemaat içeriden dağılmış olur.”
Lambriniadis, artık tavır değiştirdiklerini vurgulayarak, halen açık olan bir manastırları olduğuna dikkat çekiyor: “Okul kapalı, ancak manastır hiçbir zaman kapanmadı. Manastırımız okuldan daha eski. Bin yıllık bir geçmişe sahip. Eğitim hakkı bizim elimizde değil, ama artık oturup beklemeyeceğiz. Daha fazla kaybedecek vakit yok. Artık hiçbir gün elimizden kayıp gitmeyecek. Biz burayı faal bir mekâna dönüştürmeye karar verdik. Okulun açılmasından asla vazgeçmiyoruz. Bu nedenle, okulun açılış günü için hazırlık yapmaya karar verdik.”

Hazırlıklar tamam

Lambriniadis hazırlıkları şöyle anlatıyor: “Öncelikle binadan başladık. Okul binasının bir projesi yoktu. Selanik Teknik Üniversitesi’yle çalıştık. Bir buçuk ay boyunca 45 öğrenci buraya gelip çalıştı. Projelerin hepsini hazırladılar. Çok muhteşem ve tarihi bir bina, ancak modern bir üniversite olması için altyapısı yetersiz. Bu yüzden, bizim yeni projelere de ihtiyacımız var. Örneğin üç yüz kişilik bir konferans salonuna ihtiyaç duyuyoruz.”

Okul için bütün akademik hazırlıklar da tamamlanmış. Okulun 3+2 yıl olarak eğitim vereceğini belirten Lambriniadis, akademik programın önemine dikkat çekiyor: “Master seviyesinde bir eğitim verilecek. Avrupa’da geçerli olan eğitim sistemini esas aldık. Bu okuldan mezun olanlar, master seviyesinde diplomaya sahip olacaklar. Diplomaları, Batı’da da geçerli olacak. Her yıl, 25 veya 30 öğrenciyi kabul edeceğiz. Daha fazlasına ihtiyacımız yok. Okulun kapasitesi 150 kişilik. Okula kayıt için iki dil zorunluluğu olacak. Türkçe dışında Rumca ve İngilizce şartı arayacağız.”
Lambriniadis, pek çok konuda eski sistemi referans veriyor. Okulun geçmişte ne kadar önemli olduğuna vurgu yapıyor: “Öğrenciler, eskiden olduğu gibi dünyanın her yerinden gelecek. Katolik, Protestan öğrenciler de kabul edilecek. Ortodoksluğun, Hıristiyanlık içindeki yeri üzerine de dersler verilecek. ”

Manastır çalışıyor

Lambriniadis, üç yıldır manastırın aktif olarak çalıştığına değiniyor: “Burayı canlandırmak istedik. Hükümetimiz okulumuzu açmıyor. Okul açma yetkisi bizde yok ama diğer bütün boyutlarıyla biz Ruhban Okulu’nu açtık; manastır olarak açtık. Önceden bu manastırda sadece bir başrahip vardı. Şimdi dört rahip ve iki rahip adayı var. Bu manastır hiçbir zaman kapanmasa da rahipleri yoktu. Bu rahiplerle beraber, mekânı kongrelere, kültürel etkinliklere açtık. Birçok toplantı yapıldı şimdiye kadar. Bu tarihi mekânın potansiyelini herkese göstermek istiyoruz. Bu zenginliğin ortak bir zenginlik olduğunu herkes anlamalı. Kapımız artık herkese açık. Herkes sınıfları gezebilir ve kütüphaneyi kullanabilir.”

Lambriniadis’in Ruhban Okulu’nda en çok önem verdiği şeylerden biri de kütüphane. Kütüphane için özel projeler hazırlanıyor. Hemen her dilden 80 bini aşkın kitap, çok sayıda el yazması eser var. Kütüphanenin kataloğu dijitale aktarılmış, şimdiyse bütün eserlerin dijitale aktarılması için çalışılıyor.

Çalışmaların yoğunlaşmasıyla beraber, özellikle genç insan kaynağına ihtiyaç duyduklarını belirten Lambriniadis, Erasmus programı kapsamında gelen öğrencilere dikkat çekiyor: “Üç yazdır Selanik Üniversitesi’yle çalışıyoruz. Erasmus kapsamında öğrenciler geliyor. Burada kalıyor ve bizimle çalışıyorlar. Kütüphane çalışmalarına yardımcı oluyorlar. Ben gelen öğrencilerin Erasmus belgelerini imzalıyorum ve AB kabul ediyor.”

Lambriniadis, bu çalışmaların, bir yüksek okulun çalışmaları olduğunu belirtiyor: “Eğitim veremesek de diğer konularda aktif olacağız.”

Ruhban Okulu mezunlarının dünyanın her yerinde görev yapan ruhaniler olduğunu söyleyen Lambriniadis, İslam’ı bu okul sayesinde İstanbul’da öğreniyor olmalarının önemine dikkat çekiyor: “Burada açık görüşlü bir eğitim alıyorlar. Kendilerinden farklı olanlardan korkmamayı öğreniyorlar. Hıristiyan bir ülkede okumuyorlar ve bu çok önemli. İslam’ın bu okula, Hıristiyanlık’tan daha çok ihtiyacı var. İslam, kendini Batı’ya anlatamıyor. Batı bize güveniyor, İslam’a dair bizim söyleyeceklerimizi dikkate alacaklardır. Düşünün ki, İstanbul’da okumuş bir papaz, buradan mezun olduktan sonra papaz olabiliyor, metropolit olabiliyor. Dünyanın her yerine gidiyor, Müslümanlardan korkmuyor. Özellikle bugünlerde buna daha çok ihtiyacımız var. Moskova Patriği, Atina Başepiskopos’u Müslümanlarla diyalog kurmakta zorlanır. Mantaliteleri farklı. Buraya Yunanistan’dan bir papaz gelse, en az on yıl yaşaması gerekiyor, mantaliteyi anlaması için. Biz farklı insanlarla beraber yaşamayı doğuştan biliyoruz. Bu okuldan mezun olanlar, hayatlarının en önemli sekiz yılını burada geçiriyorlardı. Düşünsenize, buradan mezun olduktan sonra bu insanlar Türkçe bilen ve İstanbul’u özleyen insanlar oldular. Türkiye’nin büyük kaybı oldu.”

‘Uluslararası siyasi engeller olduğunu anlıyoruz’

Okulun eski statüsünde açılabileceğini belirten Lambriniadis, Erdoğan’ın “Hiçbir hukuki engel yok” açıklamasına dikkat çekiyor. “Devlet eskiden birçok bahane öne sürmüştü. Yasal engellerden, mahkeme kararlarından bahsettiler. Şimdi hükümet değişince, ‘hukuki engel yok’ dediler. Şimdi de mütekabiliyet öne sürülür oldu. Mütekabiliyet ne demek? Yunanistan istediklerimizi yapmıyor, öyleyse ben de kendi vatandaşlarımın haklarını vermiyorum demek. Mütekabiliyet dediklerine göre, uluslararası siyasi engeller var.”

‘Hükümet Kemalist politikalara geri dönüyor’

Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası ilişkiler Bölümü’nden Elçin Macar:
Son birkaç yıldır hükümet bu meseleyi Atina’ya cami ve kısmen de Batı Trakya’ya bağlamış durumda. Yunanistan’a yönelik bir süredir terk ettikleri, hatta eleştirdikleri kendilerinden önceki dış politikanın temel anlayışına, “karşılıklılık ilkesi”ne geri döndüler. “Yunanistan bir adım atacak, ondan sonra biz yapacağız” demeye başladılar. Artık bu bizim vatandaşlarımızın meselesi değil de Türkiye-Yunanistan arasındaki bir mesele gibi ele alınıyor. Daha önce böyle açıklamalar yapılmıyordu. Karşılıklılık ilkesine karşı çıkan açıklamalar yapılıyordu. Hükümet bir çok konuda olduğu gibi Kemalist politikalara geri dönüyor sanırım. Okulun kapalı kalmasının da pek çok boyutu var. En önemlisi, tarihi bir kurum olan Patrikhane’nin yüzlerce yıl yaptığı gibi kendi din adamlarını eğitme hakkının geri verilmesidir. Bu aynı zamanda, bizim Rum vatandaşlarımızın meselesidir. Ayrıca, yurt dışından gelecek olan başka kilise mensuplarının ‹stanbul’da eğitim alması, Türkçe öğrenmesi, Türkiye’nin imajına yardım edecek gelişmeler olacaktır.

‘Okulu açmamakla Patrikhane’nin geleceğini tartışıyoruz’

Vakıflar Genel Meclisi Azınlık Vakıfları Temsilcisi Laki Vingas:

“Patrikhane’yle ilgili can alıcı bir yan var. Ruhban Okulu’nu açmamakla Patrikhane’nin geleceğini tartışıyoruz. Büyük bir siyasal, kültürel ve tarihsel bir mesuliyet var. Bunun idraki içinde olmak çok önemli. Çünkü böyle büyük bir kurumun zayıflaması, kendi misyonunu yerine getirememesi gibi bir realiteyle karşı karşıyayız. Bugüne kadar pansuman sistemlerle yetinildi. Bugünün çağdaş koşullarında ise bu koşullar yetersiz. Ortodoks dünyası artık çok aktif. Zaten burada çok küçük bir cemaat kaldı. Bu cemaat, bütün bir tarihi mirası taşımaya çalışıyor. Patrikhane’nin tarihi bir mirası var. Onları yerine getirememenin sıkıntısını yaşıyor. Böyle bir kurumun atıl kalması hem din özgürlüğü, hem de dünya mirası açısından çok büyük bir yaradır.”