Sevan Nişanyan’a tecrit

[ A+ ] /[ A- ]

nm_nm_sevan_nisanyan_55550_1414_1159

Agos

Beş aydır cezaevinde bulunan Sevan Nişanyan, İzmir, Aliağa Şakran 1 No’lu T Tipi Cezaevi Müdürlüğüne verdiği dilekçede kendisini “cezaevi içinde tecrit etmeye, diğer mahkumlarla ihtilatını önlemeye, spor ve kurs gibi sosyal etkinliklere katılmasını yasaklamaya yönelik aşırı, abartılı ve taciz edici uygulamalara son verilmesini” talep etti.

Uluslararası Sevan Nişanyan’a Özgürlük ve Adalet Komitesi de; Amnesty International, HRW, International PEN, Transparency International, Reporters Sans Frontiere (RSF), Freedom House, Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ), Uluslararası Yayıncılar Birliği (IPA) gibi uluslararası insan hakları, yazar ve gazeteci örgütlerine birer mektup yazarak, Sevan Nişanyan’a karşı hak ihlali içeren uygulamaları bildirerek kamuoyu oluşturma çağrısında bulundu.

2 yıllık ceza

Sevan Nişanyan, İzmir’in Şirince Köyü’nde, kendi arazisinde 60 metre karelik tek odalı bir taş ev inşa etmesi üzerine “kaçak yapı” suçlamasıyla, birden fazla hapis cezasına çarptırılmış, bunlardan kesinleşen 2 yıllık cezasının infazı için tutuklanmıştı.

Önce, İzmir ‘Torbalı Açık Cezaevi”ne gönderilen Nişanyan, bir gardiyanın hırsızlık yaptığını kamuoyuyla paylaşması gerekçe gösterilerek açılan soruşturma sonrası İzmir, Buca Kapalı Cezaevi’ne nakledilmişti. Nişanyan burada, “yer yok” gerekçesi ile, ‘taş zeminde yatırılmış, sonrasında buradan da alınarak Aliağa Şakran Kapalı Cezaevi’ne nakledilmişti.

“Güvenlik kaygısı’ hayal mahsulü”

Sevan Nişanyan’ın Şakran 1 No’lu T Tipi Cezaevi Müdürlüğüne yazdığı dilekçe şöyle:

“İnfaz koruma ve jandarma görevlilerinden aldığım bilgiye göre, sözde can güvenliğimin tehdit altında olduğuna, bu nedenle özel koruma tedbirleri istediğime dair dilekçe yazmışım. Jandarma subayı dilekçeyi bizzat gördüğünü, ya da gören birini tanıdığını belirtmektedir.

Böyle bir dilekçe yazmadım. Can güvenliğime yönelik herhangi bir tehdit hissetmedim ve hissetmiyorum. Herhangi bir özel güvenlik talebim olmadı. Bu iddialar yalandır. 250 hükümlüyle beraber olduğum açık cezaevinde ve 110 hükümlüyle aynı koğuşu paylaştığım Buca’da, diğer hükümlü ve tutuklulardan saygıda herhangi bir kusur görmedim.

3 Nisan tarihli dilekçemde, araştırma ve yazı faaliyetimi daha rahat sürdürebilmek ve inanç farkından doğabilecek rahatsızlıkları asgariye indirmek için ayrı koğuşa alınmayı talep ettim. Bunun, can güvenliği kaygısıyla ilgisi olmadığı açıktır.

Haftalık spor faaliyetine diğer mahkumlarla beraber katılma talebim, İdare ve Gözlem Kurulu’nun 12 Mayıs tarihli kararıyla “güvenlik” gerekçesi ileri sürülerek reddedildi. İleri sürülen “güvenlik” kaygısının hayal mahsulü olduğu veya birtakım akıl dışı korkulardan kaynaklandığı bence şüphesizdir.

Eğer şahsıma yönelik gerçek bir tehdit duyumu alınmış ise, bu bilginin acilen benle ve avukatımla paylaşılması, idarenin yasal görevidir. Böyle bir bilgi varsa ve benden gizleniyorsa, ileride bana yönelik bir saldırıda, bilgiyi saklayan cezaevi yönetimi ağır hukuki sorumluluk taşıyacaktır.

Güvenlik tehdidine ilişkin somut bir bilgi yoksa, yapılan uygulamalar, beni temel bazı haklarımdan mahrum etmeye yönelik kasıtlı veya kasıtsız bir girişim olarak değerlendirilecektir.

Beni cezaevi içinde tecrit etmeye, diğer mahkumlarla ihtilatımı önlemeye, spor ve kurs gibi sosyal etkinliklere katılmamı yasaklamaya yönelik aşırı, abartılı ve taciz edici uygulamalara son verilmesini, bu şayet Şakran’da mümkün değilse daha makul koşulların bulunduğu başka bir cezaevine sevkimin sağlanmasını saygılarımla arz ederim.”