Sopayı Kapanların Manifestosu

[ A+ ] /[ A- ]

M. Ali ÇELEBİ
Özgür Gündem

Üç haftayı geride bıraktı Gezi ihtişamı. 11 Haziran’daki büyük polis müdahalesini de püskürten, başbakana diyalog masası kurduran, AP’den devlet şiddetini sert tepki ve ifade-basın özgürlüğü vurgulu tasarı çıkarttıran Gezi iradesi, süreci bir başlangıç olarak görüyor.

Konuştuğum eylemciler gelecekten umutlu. İktidara karşı artık bir hat açıldığını söylüyor. Görüştüğüm protestocular direniş ve komünün, birleştirici yönünün öğretici olduğunu, çevresini dönüştürdüğünü, mükemmel dayanışmanın şaşırttığını vurguladılar. Eylemciler hükümetin diyalog sırasında önerdiği referandum-plebisitin de tuzak olduğunu söylediler. “Ne yani talana evet mi hayır mı oyu mu vereceğiz?” gibi ifadeler kullandılar.

Gezi’de ilkler yaşandı. Örneğin 15 Haziran 1915’te idam edilen 20 Ermeni sosyalist için park içinde Lübnan Ermenilerinin de katılımıyla anma (İdam yeri Beyazıt’taki anmayla paralel) gerçekleştirildi. Nor Zartonk İnisiyatifi’nden Alexis Kalk ve Sercan Çakaroğlu ile konuşuyorum. Bütün halkların özgürlükleri için Gezi’de olduklarını, Gezi ruhunun birçok şeyi sarstığını, ezberlerin bozulduğunu, farkındalık yaratıldığını altını çizdiler. Birçok insanın bazı şeylere ilk kez temas ettiklerini, ötekileştirilen Ermenileri, Süryanileri, Kürtleri, başka örgütleri ilk kez gördüklerini vurguladılar. Mücadeleleri ortaklaştırmanın öneminin görüldüğünü belirttiler.

Nöbet çadırlarında sanatçılar Zafer Algöz, Mazlum Çimen, Menderes Samancılar ile konuşuyorum. Eyleme destek vermeseler insani olarak rahat olamayacaklarını kaydediyorlar. İktidarın yanı sıra muhalefet partilerinin de dersler çıkarması, ayrımlar üzerinden siyasete son verilmesi gereğinin, farklılıkların, özgürlüklerin benimsenmesinin elzem olduğunun altını çiziyorlar.

“Yabancılaşma: Marx’ın Kapitalist Toplumdaki İnsan Anlayışı”, “Diyalektiğin Dansı”, “Toplumsal ve Cinsel Devrim” kitaplarının yazarı Maxist siyaset bilimci, New York Üniversitesi profesörlerinden Bertell Ollman’ın bir konferansını dinlemiştim.

Kapitalizmin gezegene dehşet verici kötülük olduğunu kaydediyordu. Bir metaforla konuşmasını noktalamıştı: Elinde sopa olan Budist rahip üç kişiye soru soracağını ve istenen cevap gelmezse sopayla vuracağını söylüyor. Soruya “doğru” ya da “yanlış” yanıtı verilecektir. Birinciye sorar, yanıt “doğru” der, başına sopayı yer. İkinci, ben “yanlış” diyeyim sopa yemeyeyim diye düşünür, “yanlış” diye yanıtlar. Anca o da sopayı yer. Üçüncüye sıra gelir. Bu öğrenci soru tekrar gelecekken rahibin elinden sopayı kapar. Ollman aktarımı bittikten sonra dinleyicilere “sopayı kapın” diye seslendi ve yoğun alkış arasında kürsüden indi.

İşte Taksim’de Gezi Parkı’nda direnenlerin yaptığı tam da bu. Egemenin elindeki sopayı halkın iradesi kaptı. Neo-liberal politikaları, Afganistan, Somali gibi yerlere asker ihracatı; Suriye, Irak, İran denklemindeki çalkantı-dönüşüm sürecinde yeni hegemonya tanzim edici güçlere kolaylık sağlamakta olduğundan ABD başta olmak üzere birçok ülkeden destek alan, 10 yıldır hükümet olan yeni egemen gücün elinden sopayı kaptı.

11-15 Haziran dehşeti:

Kaptı ve 11 ila 15 Haziran gibi saldırılara göğüs gerdi. 11 Haziran’da sabahtan başlayan müdahale akşam saatlerine dek sürdü. Meydanda birkaç adım ötemizde fotoğraflamaya çalıştığımız polisler TOMA’yı siper alıp gaz silahını omuz hizasında yere paralel tutup ateş ediyordu. Gezi Pakı’na müdahale olmayacağı sözlerine rağmen park gaza boğuldu. Zar-zor fotoğraf alabiliyorduk. İş çıkışı saatinde onbinlerce kişi meydana toplanınca saldırı durmuştu. Meydanda da fotoğraf çekip geçtiğimiz büroda makinayı boşalttıktan hemen sonra saat 20.00’i biraz geçe geri döndüğümüzde dehşet verici saldırı dalgası başlamıştı. Bir kapsül bir gencin ayağına denk geldi. Bir büroya götürüp sargısını yaptılar. Biz de gidip yüzümüzü sirkeli suyla yıkadık. Girişteki Devrim Market gibi yerler yandı. İktidarın tutumunu canavarca bulan kızlar gazın kollarında kaşıntı yaptığını söylüyordu. Sonunda ertesi gece sabaha kadar süren dehşet verici son saldırı da bertaraf edildi. Apolitik olduğu söylenen kuşak farklı siyasi gruplarla, Gezi’de iktidarın cuntalar dönemindeki gibi hakimiyet uğruna gözünü kırpmadan insan avı yapabileceği deneyimlerken, 31 Mayıs, 1 Haziran ve 11 Haziran büyük saldırılarından başı dik çıktı.

Erdoğan 15 Haziran akşamı Ankara mitinginde “Yarın İstanbul mitingimiz var. Çok açık net söylüyorum; Taksim Meydanı boşaldı boşaldı. Boşalmadığı takdirde artık bu ülkenin güvenlik güçleri orayı boşaltmayı bilir” dedikten sonra Taksim ve çevresi bir kez daha savaş alanına döndü. Saatler yine 20.00’den hemen sonraydı. Gezi’de çekim yapıyoruz. Kucağında çocuklarla insanlar gelmiş. Anonslar sonrası hareketlenme oluyor. Kucağında çocuk olan biri şaşkın bakınıyor. Yakındaki bir otele gitmesini söylüyorum. Ve binlerce gaz maskeli polis TOMA ve gaz bombalarıyla Gezi’ye giriyor. Dehşet verici gaz bulutu ve dayanılmaz acı. Çevre caddelere çekildi insanlar. Dört bir yana eşgüdümlü saldırı korkunçtu. Harbiye tarafına yöneldik. İşyerleri, oteller kapılarını açtı nefessiz kalanlara. Yanımıza yöremize patır patır gaz bombaları düştü. Kimilerini elle, kimilerini tekmeyle geri atmaya çalıştı göstericiler. Ambulanslar vızır vızır çalıştı. Bulunduğumuz yerde çok sayıda kişi yaralandı. Gönüllüler ilk müdahaleyi yapıyordu, ardından ambulanslara bindiriliyorlardı. Saldırı Osmanbey’e, Şişli’ye kadar sürdü. Bu bölgede birkaç barikat kuruldu. Eylemciler uzaktan sapanlarla karşılık veriyordu. Ara sokaklara girenlerin, kalabalık nedeniyle ağır ağır ilerleyebilenlerin üstüne dahi gaz atılıyordu. Kimileri plastik mermi gördüklerini söylüyordu. Kimi noktalarda jandarmanın da devreye girdiği haberleri geldi. Kimileri sıkılan su ve gazdan vücutlarında dayanılmaz sızı olduğunu söylüyor, elbiselerini çıkarmaya çalışıyordu. Makina şarzı bitene kadar çekim yaptık. Gece yarısına doğru Mecidiyeköy’den akın akın insanlar akıyordu Taksim’e doğru. El ele tutuşmuş direnişe koşuyordu gençler. Ağızlarına bez maskeler takmış elele tutuşmuş halde sevgililerin gittiği direnişleri hükümet bastırabileceğini düşünüyorsa büyük yanılgı. Saat gece yarısını geçtiğinde E-5’ten eve dönerken binlerce kişi otobana çıkmış merkeze yürüyordu. Öğrendik Anadolu yakasından gelenler saldırıya uğrasalar da boğaz köprülerini geçmişti. Üniversite sınavı sonrası 16 Haziran sabahı yine Taksim’e yöneldi halk. Neticede İstanbul 15 Haziran’da da pes etmeyeceğini gösterdi. Gezi Direnişi, ne Paris-Mayıs 1968, ne Tunus, ne Tahrir, ne de Occupy Wall Street’tir… Bundan sonraki birçok isyana referans olacak özgün bir hareket. Ötekileştirme, din ayrımcılığı üzerinden “sandık despotizmi”ne yönelen iktidarın zırhları ilk kez düşürüldü. Artık kışla-AVM yapılamaz, Gezi kazanılmıştır.