Suçu ve Suçluyu Övmek Sözde Suçunu Eleştirmek Suçunu İşliyorum

[ A+ ] /[ A- ]

Ragıp ZARAKOLU

Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya, Mazlum Doğan ya da diğerlerini anmak sözde reforme Türk Ceza Yasası ile bir “suç” haline getirildi. Açılmış sayısız dava, Yargıtay’da karar bekleyen sayısız mahkumiyet kararı var.

Önceki doğrudan faşist İtalyan Ceza Yasasının telif hakkı ödenmemiş bir kopyasıydı.

Daha beter suçlar ihsas edildiğine göre, siz mevcut yasanın neyin kopyası olduğunu siz hesap edin.

TCK madde 215’in yorumu ise bir başka hukuk sefaleti…

Yukarıdaki her üç kişi hakkında da olağanüstü hukuk dışı sözde mahkemeler tarafından bile verilmiş ve kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı yok.

Yani ne suç ne de suçlu sözde yargı tarafından bile belirlenmiş değil.

Çünkü bu insanların yaşama hakkı gaspedilmiş.

Eğer birileri yargılanacak ise, onları katledenler yargılanmalı, gerçek hukuk ilkeleri hayata geçirilecek olursa…

Deniz Gezmiş için bu karar var diyebilirsiniz.

Ama bu karar da hukuka aykırı. Zaten 12 Mart kararları, 74 Af yasası ve Anayasa Mahkemesi kararı ile külliyen geçersiz kılınmış, yani sonuçları ile birlikte ortadan kaldırılmış.

Peki o zaman saygı değer olmaları gereken yargıçlar, bu kararları nasıl verebiliyor?

Verirler, çünkü burası Türkiye Cumhuriyeti. Olur, böyle vakalar! Türk polis yakalayamazsa Türk hakimi yakalar!

Çünkü kararlar, yargı ilkelerine göre değil, önyargıya dayanarak, resmi ideolojinin süzgecinden geçirilerek verilir bu ülkede.

Emekli öğretmen Mustafa Elveren’den bir ileti aldım. Şimdi onu sizlerle paylaşmak istiyorum.

“Köylüm, ilkokul arkadaşım ve halk arasında “Çağdaş Kawa” olarak kabul edilen sevgili Mazlum Doğan’ı övmekten Tunceli Asliye Ceza Mahkemesi’nce 3000 Lira adli para cezasına çarptırıldım.

Adı geçen mahkeme dört sayfalık gerekçeli kararında özetle; “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 9.maddesine göre Türk Milleti adına yargılama yetkisini kullanan bağımsız Tunceli Asliye Ceza Mahkemesi, sanık hakkında açılan kamu davasına ilişkin yaptığı açık yargılama sonunda, atılı suçu ve suçluyu övmek suçundan sanık Mustafa ELVEREN’in eylemine uyan TCK.nın 215/1, 43, 50/1-a, 52/2-3 maddeleri gereğince 3000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, karar verilmiştir” diyor.

Kararın sonuç bölümünde ise; “…sanığa verilen adli para cezası miktarı, sanığın şahsi ve ekonomik durumu göz önünde bulundurularak, takdiren TCK.nın 52/4 maddesi uyarınca taksitlendirilmesine yer olmadığına, ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrilmesine, sanığa ihtarına…” diye devam ediyor.

Bu ikinci davadır. Sırada daha kaç dava olduğunu bilmiyorum. Yaklaşık 10 defadan fazla ifade verdim. Bunların hangilerinin dava safhasına dönüştüklerini ileride öğreneceğim.

Mahkemenin hukuka aykırı olarak verdiği bu karara karşı yasal süresi içinde Yargıtay’a gönderilmek üzere, temyiz dilekçesi hazırladım. Henüz taslak halinde olan söz konusu dilekçemde açıkladığım bazı hususları kısaca sizlerle de paylaşmak istiyorum;

“Türkiye’de ifade özürlüğü yoktur, kısıtlıdır, ifade özgürlüğü kurumlaşmamıştır. Türk siyasal hayatında resmi ideoloji çok önemli bir kurumdur. Siyasal hayatı belirleyen ve yönlendiren kurum resmi ideolojidir. İfade özgürlüğünü kurumlaştırmayan bir siyasal sisteme demokratik demek mümkün değildir.. Düşünce ve ifade özgürlüğünün bir toplumda kurumlaşması, demokrasinin, bilim ve sanatın temel koşuludur.” (T. Demirer)”

Savcılık iddianamesinde “suç”unu övdüğüm iddia edilen Mazlum Doğan PKK kurucusu iddiasıyla tutuklanmış ve tutuklu bulunduğu Diyarbakır Cezaevi’ndeki baskıları protesto etmek için 1982 yılının 21 Mart’ında bedenini ateşe vermek suretiyle hayatına son vermiştir. Yani 29 yıl önce aramızda ayrılan köylüm ve ilkokul arkadaşım Mazlum Doğan’ın yaşamından bahsetmek, O’na saygı göstermek suç sayılması vicdanlara sığmadığı gibi evrensel hukuka da uymamaktadır.
Sevgili arkadaşım Mazlum’un cenaze töreninde bulunamadım. Cenazesine -muhtemelen- ailesi, akrabaları, yakınları, köylüleri katıldı ve imam cemaate sordu: “Merhumu nasıl bilirdiniz?” Cemaat -yine muhtemelen- bir ağızdan yanıtladı: “İyi bilirdik.”

Bu durumda, Mazlum’a “helallik” veren cemaat, sizce “suçu ve suçluyu övmüş” müdür?

“Adalet, sadece adalet değildir; vicdansız adalet, adalet olamaz; adaletin vicdana olan ihtiyacı büyük ve belirleyicidir…”

Burada, tanıdığım, sevdiğim, köylüm ve arkadaşım olan insana ilişkin kanaatlerimi ifade ettiğim yani vicdani gerekliliklerimi yerine getirdiğim için “cezalandırılıyorum.”

Hiçbir kanun ya da “kanuni olduğunu iddia eden” bir düzenleme benden, vicdani kanaatlerimi ifade etmememi isteyemez! Bu tür düzenlemeler evrensel hukuk kurallarına aykırıdır.

O nedenle; düşüncelerimi, vicdani kanaatlerimi özgür biçimde ifade ettiğim için davanın “Düşünce ve ifade özgürlüğü” çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.

Evrensel demokrasinin ülkemizde bir an önce tesis edilmesi için demokrasi güçlerinin daha çok çaba göstermesi gerekmektedir. Başaracağımıza inanıyor ve diliyorum.” (mustafaelveren@gmail.com)