Van Depremi ve Nefret Dili…

[ A+ ] /[ A- ]

Nebat BÜKREK
Evrensel Gazetesi

Nefret dilinin toplumumuzda yaygın ve bir o kadar kanıksanmış olmasının kuşkusuz sosyal, kültürel, siyasal nedenleri vardır. Bu coğrafyada birkaç kuşak, Müslüman olmayanlara “gaâvur”, “ermeni dölü”, her fırsatta Kürtler için ”Allah’ın Kürt’ü”, Araplara “pis Arap” gibi kendinden olmayanları ötekileştiren, aşağılayan söylemleri duyarak yaşadı. Onlarca yıldır nefret söylemi öylesine yaygınlaştı ve sınırlarını genişleterek sıradanlaştı ki; evde, okulda, iş yerlerinde yaşamın olduğu her yerde kadınlara, çocuklara, Türk olmayan diğer halklara, Müslüman olmayan diğer inanç gruplarına ilişkin her gün sayısız örnek vermek mümkün.

Toplum olarak; son yıllarda basınında nefret dilini sıkça kullandığına tanıklık ettik. Özellikle yazılı ve görsel medyanın nefret söylemlerini üretme, milyonlara yaymada ötekileştirmeden hareketle, işi aşağılama ve ırkçılık boyutuna vardırdığını üzülerek görmekteyiz. Bunun en çirkin ve en incitici olanlarını da Van depremi sonrasında yaşamaya, görmeye başladık.

Değişik boyutlarda bu süreç devam ediyor. “Oh olsun yaklaşımlar”, “Hükümetin yapamadığını Allah Kürtlere yaptı” , “Allah Diyarbakır’a da nasip eder inşallah”, “Vatanına ihanet eden teröre destek veren illere Allah’ın ihtarı olsa gerek”, “Allah’a şükür, Allah’ın sopası yok orada yaşıyorsa herkes ölmeyi zaten hak ediyor” şeklindeki örnekler akıl ve vicdanın tutulmasından başka nasıl ifade edilebilir? Özellikle milyonlara seslenen televizyon kanallarından duyulan nefret dili bütün insanların kanlarını dondurdu; ekran başındakilere.. bu kadarı da olamaz ama dedirtti. Habertürk Spikeri Duygu Canbaş’ın” Bu kez deprem doğudan Van’dan geldi. Ama yine de üzüldük. Lafları ile atv’de sabah programı yapan Müge Anlı’nın “Hem askerimize, polisimize birlik olup taş atıyorlar hem de yardım bekliyorlar”şeklinde terbiyesizlikten de öte söylemleri geniş halk yığınlarının tepkisine neden oldu. Aynı zamanda bunlar ayrımcılık, ırkçılık ve nefret söylemlerinin faşizan boyuta çıkmış örnekleri oldu.

Son yıllarda okullarda yaşanan şiddet ve istenmeyen sonuçları, eğitimde en çok tartışılan konulardan biridir. Başta eğitimciler ve ebeveynler; okullarda sevgisiz, evrensel değerlerden uzak, şiddete meyilli, robot gibi öğrencilerin yetişmesinden şikayetçi. Bunun nedenleri araştırılıyor, yok etmek için projeler oluşturulmaya çalışılıyor. Asıl kaynağına inilemediği içinde okullardaki şiddetle mücadelede başarısız kalınıyor. Neden çocuklarımız sevemiyor- paylaşamıyor? Biz yetişkinler olarak nerede hatta yapıyoruz? Sorgulaması asla yapılmıyor. Siyasi iktidarın, yönetenlerin medyanın sorumluluğu sorgulanmıyor. Siz milyonların evine girerek nefret kusarsanız, kusanlara seyirci kalırsanız bu toplumun bir bireyi olan kendi çocuklarınızı nasıl bu nefret ortamından azat edebilirsiniz? Uzak tutabilirsiniz? “Bana değmeyen yılan bin yaşasın” kitaplardan silindi, beyinlerden silinmedi; Fakat bu kez yılan çocuklara, gençlere bütün halklara dolanıyor. Van depreminde nefret dili çok boyutlu olarak yaşandı-yaşattırıldı. Vali belediyeyi dışlıyor. Hükümet BDP’li yetkilileri yardım işine karıştırmıyor.. Bu da devletin nefretçi tutumunun dışa vurumudur.

Özellikle ülkemizde çözüm bekleyen Kürt sorununun yeniden herkesi üzen ve endişelendiren çatışmalı bir sürece girdiği bir günümüzde yüzlerce insanın ölümü, binlercesinin yaralandığı, evsiz kaldığı deprem günlerinde Kürt halkının geneline yönelik nefret söylemlerine dönüştürmek ve bunu milyonları etkileyecek medya aracılığı ile yapmak, hesabı sorulması gereken bir insanlık suçudur. Densizlik, yüzsüzlük, bencillik insanlıktan çıkma halidir bu. Nefret tohumlarının ekildiği tarlada sevgi çiçekleri yetişmez. O da, o coğrafyada yaşayan bütün halkları, inanç gruplarını, kısacası insanlığı etkiler. Halkların bir arada kardeşçe ve eşit olarak yaşamasını yolu herkesin sosyal, düşünsel değişiminden geçer. Saygıdan, sevgiden, hoşgörüden geçer.

Uluslararası nefret, bütün dünyada özellikle Avrupa ve Amerika’da artış gösteriyor. Sınıfsal, ulusal mücadele; eşitlik, adalet, özgürlük talepleri yükseldikçe egemen sınıflar, sermaye iktidarları, milliyetçi, ırkçı, asimilasyoncu, faşizan söylemlerle, özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi yürüten halklara saldırıyorlar. Oysa dizginlenmeyen, engelleyemedikleri nefret dilli sarmaşık gibi bütün insanlığı sarıyor.

Hrant Dink’ın katledilmesinden sonrası “Hepimiz Ermeni’yiz ”sloganı ile yüz binler nefret söylemine karşın önemli bir barikat oluşturdu. Yılmadan, usanmadan halkların kardeşliğinde ısrar etmeli, bu alandaki mücadeleyi büyütmeliyiz.

Ölümde bile coğrafya ayrımı yapan, faşizan düşünceyi ve düşünceleri lanetliyoruz-kınıyoruz. Kürt, Türk, Ermeni, Laz, Çerkez inadına bu coğrafyada da bütün nefret söylemlerine rağmen, düşmana inat, nefret suçlularına inat halkların kardeşlik duygusu ve kokusu Van’a çoktan ulaştı bile…

Çünkü biz eşit, özgür ve kardeşçe yaşamaya sevdalıyız!..

*Eğitim Sen İstanbul 3 Nolu Şube Eğitim Sekreteri