Vicdani Reddimi Açıklıyorum

[ A+ ] /[ A- ]

Melis TANTAN

Henüz küçücükken, daha ilkokuldayken, bahçemizle askeriyeyi ayıran duvar üzerindeki tel örgüler arasından, devriyedeki askerlere çay verirdik. Köyün ilkokulunda okurken, köyden çocuklara değil, lojmanlardan okulumuza gelen subay çocuklarına aşık olurduk. Bizimle yaşıt olan erkekler için akrabalarımızdan işittiğimiz “Büyüse de asker ya da subay olsa keşke” temennileri oldu hep. Bizim için de “Keşke bir askerle evlense de hayatı kurtulsa” derlerdi. Bizim için en ‘ideali’ böyleymiş, öyle derlerdi.

Biraz büyüdüğüm ve öğrendiğimdeyse, askerliğin sadece o tel örgüler içerisinden ibaret olmadığı, çay ve sevgi ile de anılamayacağı oldu. Hayatımı kuşatan tüm mekanlarda ve ilişkilerde ‘çalışkan olmak’, ‘disiplinli olmak’, ‘uzlaşmak’ ve ‘söz dinlemek’ iyi şeyler olarak dayatıldı. Bunlara hep riayet etmeye çalıştım. Sonraysa bu ‘görev’ ve ‘rol’lerin hepsinin bize dayatılan şeyler olduğunu fark ettim. Türk, Sünni ve erkek olmayanlara yönelen ‘olağan şüpheli/içimizdeki düşman’ suçlamalarını gördüm, adaletsizliklere tanık oldum. Kışla cinayetlerine öfkelendim. Bunlara dair, benden beklenenin, yaşananlara sadece üzülmek, hatta bunları görmezden gelmek olduğunu gördüm. “Hayır!” dedim.

Tüm bunlara karşı çıkmadıkça, bizi kendine suç ortağı yapan sistemin bir gerçeği vardı: Militarizm öldürür. Hayatımın her saniyesinde, devletin ve militarizmin işgaliyle karşılaştım. Sözüm, bakışım, fikrim, sevişim; hepsi ya baskılanıyor ya da başkalarının istediği biçime sokulmaya çalışılıyordu. Reddettim!

Özgürlüğün, sınıfsız ve sınırsız bir dünya ile gerçekleşebileceğine inandım. Reddetmeden özgür olunamayacağını öğrendim. Şimdiyse, tüm bu reddedişlerimi vicdani reddimle birleştiriyorum. Sistemin kendisini, yarattığı Türk’ü, Sünni’yi, erkeği ve dayattığı kadını reddettiğim için vicdani reddimi açıklıyorum.

18 Mayıs 2013, İstanbul