Zehirli kan ve zamanın ruhu

[ A+ ] /[ A- ]

Orhan Kemal CENGİZ
Radikal

Tam dört kere Nisa Suresi’ni okuduktan sonra bize dönüp hâlâ diyor ki, “Kuran namaz kılmayın buyurmuştur.” Bir kere değil. İki kere değil. Dört defa ve aradan geçen bunca yıldan sonra…

Yargıtay’ın Hrant Dink’i ‘Türklüğe hakaretten’ mahkûm ettiği kararı, Nisa Suresi’nden Kuran’da “Namaz kılmayın buyurulmuştur” sonucunu çıkarmak anlamına geliyordu.

“Ey inananlar, namaza yaklaşmayın ne söylediğinizi bilmeyecek kadar sarhoşken…” diyen surenin ilk üç kelimesini önümüze koyup, “Bakın burada ‘Namaza yaklaşmayın’ deniyor” dediler.

“Türkten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin… asil damarlarında mevcuttur” demişti Hrant.

Uzun ve çok ilginç bir yazı dizisinden bir cümleydi bu. Hrant, diyaspora Ermenilerini Türk nefretinden kurtulmaya çağırıyordu.

Hrant’a karşı dava açılınca dosya bilirkişiye gitti, bilirkişi doğru anladı denilmek isteneni. “Bu ifadeler Türklere ya da Türk kimliğine yönelik değildir. Ermeni toplumunun oluşturduğu Türk anlayışına yöneliktir” dedi.

Dosya Yargıtay’a temyize gitti; Yargıtay Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu Hrant’ın ne demek istediğini doğru anladı. Buradaki ‘zehirli kan’ın ‘Türklere ait kan değil, Ermeni kimliğini zehirleyen bakış açısı’ olduğunu belirtti.

Bütün bu söylenenlere rağmen Yargıtay ‘yanlış anlama’ konusunda çok ısrarlıydı, 9. Daire ‘Türklüğe hakaretten’ cezayı onayladı.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itiraz etti bu karara. Başsavcılık burada “Ermenileri zehirleyen… ‘Türk anlayışının’ kanlarından temizlenmesi kastediliyor” dedi.

İş dönüp dolaşıp Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na kadar geldi. Sonrası hepimizin malumu. Genel Kurul da yanlış anlama konusunda ısrar edince, Hrant Dink’in göğsüne “Türk’e hakaret eden Ermeni” yaftası konuldu ve açık hedef haline getirildi.

AK Parti hükümeti işte o Ceza Genel Kurulu üyelerinden birisini “kamu denetçiliği” makamına getirdi. Bana sorarsanız bu, Nisa Suresi’ni ısrarla “Namaza yaklaşmayın” diye okuyan birisinin, ‘Kuran tefsir ve meali dairesi’nin başına getirilmesi gibi bir şeydi.

Hadi diyelim ki, ‘zamanın ruhu’ içinde kamu denetçisi bu ısrarla ‘yanlış anlayan’ koronun bir parçası olmuş olsun. Bilirkişinin, savcılığın, başsavcılığın yaptığı uyarılara rağmen, Hrant’ın dediğini kavrayamamış olsun.

Ama sonra bir de bu dosya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne gitti. AİHM’ye göre Hrant’ın ne dediği o kadar açıktı ki, o yüzden Strasbourg mahkemesi, daha ziyade bu ısrarlı ‘yanlış anlamanın’ nedenlerini analiz etme işine girişti. AİHM herhalde Hrant Dink aslında devlet kurumlarının 1915 olaylarının soykırım niteliğinde olduğunu inkâr etmelerini eleştirdiği için cezalandırılmış olmalı dedi.

Yargıtay’ın ‘Türklüğe hakaret kararı’ kurşun olup Hrant’ın ensesine saplandıktan yıllar sonra ve AİHM’de çıkan mahkûmiyet kararına rağmen, Kamu Denetçisi Nihat Ömeroğlu bu utanç verici kararı savunmaya devam ediyor. Radikal’e gönderdiği ‘düzeltme’ metninde Hrant’ın ‘hakkındaki suçun maddi ve manevi unsurları oluştuğu için’ mahkûm edildiğini söyleyebiliyor. Hepimizin zekâ ve kavrayışıyla alay etmeye devam ediyor kamu denetçimiz. Tabii ona kızmamak lazım herhalde, bugünkü ‘zamanın yeni ruhu’ ona bu şekilde konuşma yetki ve özgürlüğünü veriyor.

Her şey Başbakanımızın iki dudağının arasında ne de olsa. O Ahmet Kaya’nın linççilerini rezil etme kararı alınca, bin defa özür dileyen Serdar Ortaç, bin defa daha özür dilemek zorunda kalıyor. Hrant Dink’i açık hedef haline getiren kararı veren ve bunu hâlâ ısrarla savunan birisi de ‘kamu denetçisi’ oluyor. Şu ‘zamanın ruhu dediğimiz’ şey nelere nelere kadir oluyor, insan gerçekten hayret ediyor.