Aris NALCI
Evrensel
SÜRGÜNDEKİ RESSAMIN ESERLERİ GERİ DÖNÜYOR
Siyasi görüşü nedeniyle 1940’ların Türkiyesi’nden kaçmak zorunda kalan ve resim çalışmalarını sürdürdüğü Moskova’da ülke hasretiyle hayata veda eden ünlü ressam Jak İhmalyan’ın tabloları 40 yıl sonra yeniden İstanbul’da.
Birçoğumuzun ismini duymadığı İhmalyan, aslında Türkiye’nin yetenek göçü ile Sovyetler’e gönderdiği isimlerden biri. Nazım Hikmet, Archille Gorky ve diğer birçokları gibi, o da sanat hayatına Türkiye’de başlamış olsa da çeşitli siyasi sebeplerle zorunlu bir sürgüne atılmış…
Ressamın 90. yaşı vesilesiyle, Mayda Saris’in hazırladığı ve Birzamanlar Yayıncılık’tan çıkan bir kitapla anılan Jak İhmalyan’ın tabloları, Ara Güler tarafından Moskova’da, 1970’lerde çektiği fotoğrafları, Haziran ayına kadar Yunan Konsolosluğu’nun Sismanoğlu Konağı’nda sergilenecek.
SALT Galeri’de bu yıl açılan bir sergide, 1970’te komünizm propagandası yapıldığı gerekçesiyle kapatılan sergilerdeki eserlerin, 40 yıl sonra yeniden gün yüzüne çıktığını görmüştük. Şimdi ise Türkiye’nin kaybettiği bir değeri tekrar tanıma fırsatı buluyoruz.
Sergide, 1940’ların Türkiyesi’nde sanat, Jak İhmalyan’ın İstanbul’daki yaşamı, hapishane günleri ve sürgün yılları ele alınıyor.
Saati paslandıran nemde tutukluluk
Jak İhmalyan, 30 Temmuz 1922’de İstanbul’da doğdu. Babası Konyalı, annesi Kayseriliydi. Jak, her yaşta resim yapardı, bunda babası Garbis İhmalyan’ın etkisi büyüktü. Zira baba İhmalyan naif bir ressamdı. Jak, resmin çok ciddi bir şey olduğunu ilk kez Abidin Dino’dan öğrendi. Dino ile ilk resim ilişkisi 1936’da başladı. Onu tanıdığında 14-15 yaşlarındaydı. Dino, Jak’ın tomar tomar desenlerini ayda bir iki kez görür, içinden sağlamlarını seçerek onu doğruya ve güzele yöneltirdi. 1936’da Özel Katolik Ortaokulu’nu bitirdi, Fransız St. Joseph Lisesi’ne başladı, daha sonra girdiği Haydarpaşa Lisesi’nden mezun oldu. 1939’da devrimci eyleme aktif olarak katıldı ve TKP’ye girdi. 1942’de İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nde Bedri Rahmi Eyüboğlu atölyesine kaydoldu. Akademi’de birinci sınıfı sınavla atladı. 1944’te İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi diploma kursu öğrencisiyken tutuklandı.
Jak, 1944 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi diploma kursu öğrencisiyken, Türkiye Komünist Partisi üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklanmış ve artık çileli yıllar başlamıştı.
1946’daki ikinci tutuklanışı ise, Dr. Şefik Hüsnü’nün Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Partisi davasındandı ve bu tutukluluğu üç yıl sürecekti.
1944 yılında Sansaryan Han’ın bodrumundaki hücrelerden ,birinde çile doldurduğu günlerde ziyaretine gelen babasına bozulan saatini veren Jak, onarmasını rica etmişti. Saati onarmaya götürdüğünde saatçinin: “Siz bu saati denize mi düşürdünüz? Hep paslanmış” demesi, Sansaryan Han’ın bodrumundaki nem oranını gösteren önemli bir kanıt.
O nemli ortam yüzünden Jak yıllarca rahatsızlık çekmiş ancak, uzun yıllar sonra Çin’deyken otlarla uygulanan tedaviyle kurtulabilmişti bağırsak hastalığından.
1946’daki ikinci tutuklamada ise –yargılama sırasında mahkeme heyetine de göstereceği gibi– falaka sonucu tırnakları düşmüştü.
Sorgudan sonra suçları saptanmayanları serbest bırakıp, Jak İhmalyan’ın da aralarında bulunduğu, ‘suçlu’ görünenler, Harbiye Askeri Cezaevi’ne aktarıldılar. Sevgili dostu Aziz Nesin’le de burada tanıştı.
Hem Ermeni, hem komünist
Jak’ın kardeşi Vartan İhmalyan’la Sansaryan Han’daki Emniyet Müdürlüğü’nün hücrelerinde karşılaşan Nesin’in notları arasında, İhmalyan kardeşler hakkında ilginç bir tespit yer alıyor: “Polisler en çok bu iki kardeşe kızarlardı; hem de iki kez kızarlardı, bir komünist oldukları için, üstelik bir de Ermeni oldukları için…”
Komünist ve de Ermeni olmanın kabusa dönüştüğü bir yer de askerlik hizmetiydi. Yoğun baskılar sonucu askerliğini tamamlayamadan kaçmak zorunda kalanlar, hem asker kaçağı durumuna düşüyorlardı, hem de komünist olarak her türlü suçlamayla karşılaşabiliyorlardı.
1946 tutuklamasında Jak’ın aldığı bir yıllık cezayı savcılık az bulmuş, arttırılması için temyize başvurmuştu. Birlikte yargılandıkları ve Jak’la benzer bir durumda olan arkadaşı Doktor Hayk Açıkgöz’le her türlü tehlikeyi göze alarak yurt dışına kaçmaya karar verdiler. 1949 Aralık ayı ortalarında, trenle İskenderun’a, oradan otobüsle Antakya’ya geçip, para karşılığı kaçakçılardan yardım alarak Suriye sınırını aştılar. Lazkiye yakınındaki bir Ermeni köyünün papazı ve köylüleri de onların Beyrut’a varmalarına yardımcı oldu. 1949’da pasaport almadan Suriye yoluyla Beyrut’a gidip yerleşti. İstanbul’dan tanıdığı Mari Abacıgil ile evlendi. Oğlu Vaçe doğdu. Lübnan’da yedi yıl kadar kaldı.
1956 Polonya, 1959 Çin, 1961 Sovyetler Birliği İhmalyan’ın sürgün yolu oldu. Her gittiği ülkede de izini bıraktı. Polonya’da Varşova Radyo Komitesi’nde, Sovyetler’de de radyo editörü olarak çalıştı.
Kendi kaleminden anlattığı hayat hikayesinde de dediği gibi:
“Kendimi bildim bileli, değil bir toplumda, bir ailede bile haksızlığa, güçlünün güçsüzü, kurnazın temizi ezmesine dayanamamışımdır. Bundan ötürü, sevdiğim ve savunmak istediğim kişileri, canlıları çizer dururum. Natürmort bile yapacak olsam, kristal vazolarda soylu yemişlere pek elim varmaz da, mutsuz ya da yarı-mutlu çoğunluğun alçak gönüllü sofrasına gidi-gidiverir fırçam.”
İşte Türkiye’nin siyasi tarihinin karanlık sayfalarının tanımamıza izin vermediği ve tarih sayfaları arasında söndürmeye çalıştığı İhmalyan, karşımıza karanlık tabloları ile böyle çıkıyor.
Çizdikçe yaşadı, yaşadıkça çizdi
İnsan yaşamının hem gündüzü, hem gecesini tuvale taşıyan Jak İhmalyan, formasyonunu Çağdaş Türk Resmi’nin ustalarından Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Abidin Dino’dan almıştı.
Fovizmin büyük ustaları, Matisse, Rouault, Vlaminck, Derain, Dufy, Braque ve Van Dongen de Jak’ın yaratıcılığının tetikçisi oldular.
Çizdikçe yaşıyordu Jak İhmalyan. Yaşadıkça da hep çizdi.
Yaşam onun için yaratıcılık, sanatsa bir yaşam biçimiydi. Ressamın geride bıraktığı 2 bine yakın yağlı boya tablo, desen ve gravürden oluşan büyük miras üretkenliğinin başlıca kanıtı.
Ömrünün son 10 yılı (1968-1978), İhmalyan’ın verimliliğinin doruğa ulaştığı dönem oldu. Bu süre zarfında ürettiği yapıtlar, sanatçının özgün üslubunun, hayata ve insana olan bakışının başlıca tanıklarıdır.
Nazım: “Şiirlerim senin resimlerine layık olsun”
Fotoğrafın ustası Ara Güler’in, sanatçının Moskova’daki atölyesinde çektiği fotoğraflarda serginin önemli bir bölümünü oluşturuyor.
İhmalyan’ın binlerce büyük yağlı boya ve deseninin önemli bir bölümü Türkiye insanı ve toprağı üzerine. Yakın arkadaşı Nazım Hikmet, şiir kitabını resimleyen İhmalyan’ın sanatına olan hayranlığını “Bir gün öyle şiirler yazacağım ki senin resimlerine layık olsun” sözleriyle ifade etmişti.
Jak İhmalyan’ın yapıtları, başta Rusya olmak üzere Türkiye, Lübnan, Fransa, Almanya, Polonya, Bulgaristan, Yunanistan ve Ermenistan’daki müze ve koleksiyonlarda bulunuyor.