6 Yıldır Gözümüzün Önündeki “Örgüt”ü Arıyorlar..

[ A+ ] /[ A- ]

Yetvart DANZİKYAN
Radikal.com.tr

Yargıtay Başsavcılığı temyiz edilen Hrant Dink cinayeti davasında görüşünü bildirdi geçtiğimiz hafta, bildiğiniz gibi. Dedi ki “örgüt vardır”. Niye böyle dedi? Çünkü mahkeme geçtiğimiz yıl 17 Ocak’ta karar verirken demişti ki “örgüt yoktur”. Daha doğrusu şöyle demişti: “silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan bütün sanıkların beraatine..”

Yasin Hayal’in “tasarlayarak adam öldürmeye azmettirmek suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapsine..” Sanıklardan Erhan Tuncel’e ise McDonald’s bombalanması eyleminden 10 yıl ceza. Gayet iyi hatırlayacağınız gibi kamuoyu ayağa kalkmış, böyle bir cinayette nasıl olup da “örgüt yoktur” kararı verildiğini sorgulamıştı. Bu kararla birlikte sanıklardan Erhan Tuncel tahliye edilmişti.. Duruşma savcısı ise “örgüt suçlamasıyla ilgili yeterli delil vardır” diyerek davayı temyiz etmişti. (fail Ogün Samast bilindiği gibi çocuk mahkemesinde yargılanmış ve hüküm giymişti)

Şimdi: Başsavcılık diyor ki sanıklardan Yasin Hayal ve Erhan Tuncel devletin bütünlüğünü tehlikeye sokmak ve silahlı terör örgütü kurmak suçlamasından cezalandırılmalıdır. Tuncel, Dink cinayetinin planlayıcısıdır. Söz konusu sanık Yasin Hayal gibi, Ogün Samast’ı Dink’i öldürmeye azmettirmekten ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmalıdır.

Böyle diyor Yargıtay Başsavcılığı.. Ve diyor ki: “Sanıklar arasında hiyerarşik yapının bulunduğu, görev dağılımı yapıldığı, gizliliğin esas alındığı ve suçların idaolojik amaçlarla gerçekleştirildiği..” Bir de şunu diyor ki, burası da önemli: “Tespit edilemeyen şüphelilerin de yargı önüne çıkarılmaları görevi, devletin organlarındadır..”

Hiç şüphesiz önemli bir gelişme. Bundan sonra, öncelikle davaya bakan Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin bu görüşe uyup uymayacağı merak konusudur, uyarsa karar yerel mahkemeye tebliğ edilecek. Yerel mahkeme de eski kararında direnmezse dava yeniden başlayacak. Peki ama bütün bunlar “örgüt” dediğimiz yapının ortaya çıkmasını sağlayacak mı? Şu tablo içinde, aslına bakılırsa, hayır.

Hayır, çünkü burada bahsedilen Yasin Hayal, Erhan Tuncel ve onların etrafındaki sanıklardır. Bu çevre içinde yapılacak yeni bir yargılama, ancak bu sanıkların yeniden ceza almasını sağlayabilir. Hrant’ın katledilmesi için bu örgütü yüreklendiren, silahı bu örgütün eline veren, onları muhbir, istihbarat elemanı olarak istihdam eden, onlara “korunma” sözü veren, cinayet işleneceğini bile bile bu örgütü izlemeyen, sanıkları takip etmeyen, sanıklarla yaptıkları görüşmeleri yok eden, delilleri karartan, birbirlerini kollayan, cinayetin işleneceğini biliyorken başını öte yana çeviren, omzunu silken, “vursunlar ne olacak” diyen devlet içindeki yapı yargı önüne çıkarılmazsa, fazla yol alamayız.

Kimlerden bahsediyoruz? Kamu görevlilerinden. Yargılanmaları talep edilen kamu görevlilerinden. Devlet Denetleme Kurulu’nun ifadeleriyle söylersek, “cinayetin nasıl işleneceğini bildiği halde cinayet hazırlığı yapan grubu yeterince takip etmeyen”, “sanıklara ait görüşme dökümlerini tam ve eksiksiz göndermeyen, birtakım hususları gizledikleri anlaşılan” Trabzon Emniyeti’nden; “istihbarat arşivlerini cinayetten sonra delilleri karartacak şekilde yeniden düzenlediğinden şüphelenilen”, “bazı personeli şüphelilerle irtibat halinde olmalarına rağmen önleyici nitelikte hiçbir işlem yapmadıkları öne sürülen”, “bir personelinin cinayetten bir gün önce İstanbul’a mahkum götürmek gibi bir görevle gittiği öne sürülen” Trabzon Jandarması’ndan; “Hrant Dink’in hedef alındığını bilmesine rağmen onu korumak için yeterli tedbir almayan”, “sahte evrak düzenledikleri ve delil kararttıklarına ilişkin tespit ve bulgular bulunan” İstanbul Emniyeti’nden vs..

Çok kabaca bunlardan ve bu kurumların başındaki insanlardan bahsediyoruz. Evet meşhur 24 kamu görevlisinden bahsediyoruz. Ki bu kişilerin yargılanması yönünde talep de vardır. Geçtiğimiz yıl, Dink Ailesi avukatları “kasten adam öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi” ve terör örgütüne yataklık suçlamalarıyla AKP milletvekili Muammer Güler (ki dönemin İstanbul Valisi idi), Osmaniye Valisi Celalettin Cerrah, (ki dönemin İstanbul Emniyet Müdür idi) ve Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Başkanı Ramazan Akyürek’in de (ki cinayeti öncesinin Trabzon Emniyet Müdürü, cinayet sırasının Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı) aralarında bulunduğu 24 kamu görevlisi hakkında dava açılmasını talep etmişti. Şunu demişlerdi dilekçelerinde:

“Trabzon İl Jandarma Komutanlığı, İstanbul ve Trabzon Emniyet Müdürlüğü, ve Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı görevlileri ‘kasten adam öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi’ suçunu işlemişlerdir. Bu görevlilerin eylemleri asla ve asla görevi ihmal veya görevi kötüyu kullanma kapsamında değerlendirilemez..”

Yani diyordu ki Dink Ailesi avukatları, “Bu adamlar hakkında görevi ihmal soruşturmaları yürüttünüz, oysa bu adamların yaptıkları görevi ihmal değildir, çok daha ağır bir suçtur..” Bu dilekçe geçtiğimiz yıl Şubat ayında verilmişti. Fakat hiçbir gelişme olmadı. Bunun üzerine ailenin avukatları geçtiğimiz yıl Haziran ayında bir dilekçe daha sundular İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na. Söz konusu kamu görevlileri hakkında dava açılmasını talep
ettiler yine.

Yargılanmalarını istediler bu 24 kişinin.

Çıt yok devlette. Bu 24 kişi hakkında ne yapıldığını bilmiyoruz. Ara ara “soruşturma var” diye bir haber sızdırılıyor, ancak, somut, takip edilebilecek hukuki bir süreç yok. Bir kere önümüzde böyle bir mesele var yani. Bu kadarla da kalmıyor elbette. Yine DDK raporunda da vurgulandığı gibi, devlet görevlileri hakkındaki soruşturma ile cinayet davasının tek elden yürütülmesi gerekiyor. Zira parçalı bir yargılama, delillerin değerlendirilmesi, sorgulama ve eksiksiz bir yargılama açısından mahzurlar içeriyor. Üstelik geçtiğimiz yıllarda şöyle de bir garabet yaşandı: yargılanması gereken bütün bu kamu görevlileri, mahkemenin sordukları görüşlere yanıt veren makamlarda bulunmaktaydılar. Yargılamanın garabetine bakar mısınız?

Bununla da bitmiyor. Hrant Dink cinayeti Ergenekon’dan tutun da, Kafes eylem planına birçok dava dosyasında ismi geçen bir “operasyon”. Bu cinayetin bu davalarla ve bu davalarda yargılanan sanıklarla bağlantısı, ilişkisi de araştırılmış değil. Bu, son derece şüphe uyandırıcı. Neden derseniz, Genelkurmay Başkanlarını hapse atabilen, gözaltına alabilen, kozmik odalara girebilen bir iktidar var. Yani bu cins dosyalarda çekineceği bir güç, karşısına çıkacak bir duvar yok. Peki ama madem öyle bu davada, Hrant davasında neden bir duvara çarpıp çarpıp duruyoruz? Neden ihmali olanlar yargılanmıyor, tam tersine milletvekili yapılıyor, devlette yükselmeye devam ediyor, el üstünde tutuluyorlar? Neden?

Şu geliyor aklımıza. Hrant bu devletin iki (ya da daha fazla) kanadının ortak mutabakatıyla öldürüldü. Birileri planlarken, birileri ses etmedi. Planlayanlarla, ses etmeyenler, aynı adamları kullanıyorlardı. Aynı adamları farklı farklı operasyonlarda koruyorlar, yüreklendiriyorlardı. Aynı adamları sindirmek istedikleri her kimse, onların üzerine salıyorlardı. Birinin bombalama davasından kurtarıp istihbarat elemanı yaptığını, öbürü de biliyordu, öbürünün kullandığını, beriki de biliyor, izliyordu. Herkes kimin ne yaptığını adım adım biliyordu. Herkes kimin ne “yapacağını” da adı gibi biliyordu. Hiçbir şey yapmadılar. Seyrettiler. Hepsinin başka bir hesabı vardı, belli ki. Dolayısıyla o ezbere verilen söz gereği yerine getirilirse, yani “gittiği yere kadar” gidilirse, karşılaşacakları manzara hayli tanıdık birileri olacaktır, onlar için.

Biz şimdi artık biliyoruz ki bu cinayet, bir devlet geleneğinin cinayetidir. Devletin bekası için Ermeni, Kürt, solcu öldüren, buna yol veren, bu cinayetleri planlayan devlet görevlilerini teslim etmeyen, tam tersine “görevini yapmış” gibi görüp kollayan geleneğin cinayetidir. Ve biz artık biliyoruz ki AKP, bu içten içten çürümüş devleti restore edip, ötesini berisini yontup, yuvarlatıp, biraz değişik bir kıyafet giydirip restore ederken, bu devlet geleneğini de bilerek, isteyerek devralmıştır. Önümüzdeki duvar, budur.