Irkçılık Karşıtlığının Turnusol Kâğıdı

[ A+ ] /[ A- ]

Ayşe GÜNAYSU
Özgür Gündem

Gezi Parkı direnişi birçok bakımdan ele alınacak. Daha çok yazılacak, analiz edilecek. Yaşanılan, Türkiye’ye özgü son derece karmaşık dinamiklerin iç içe geçmiş şekilde yer aldığı bir süreçti. Hem heyecan verici, insanı içine çeken, hem de yabancılaştırıcı ve uzaklaştırıcı unsurlar içeriyordu.

Süreç çok yönlü ve çok boyutluydu. Ben bu sefer yalnızca ırkçılığa vesile edilişiyle ilgili iki çift söz söylemek istiyorum. İçinde hiçbir etnik ya da dinsel gerilim barındırmamasına rağmen direniş, memleketin DNA’sına işlemiş ırkçılığın bir kez daha ortalığa saçılmasına kaynaklık etti.

Irkçı nefret, bütün Müslüman olmayan halkları kapsadı. Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Sanat Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Atan, “Yahudi, Ermeni ve Rumsanız Gezi eylemlerinde aktif rol almanızı anlayışla karşılıyorum. Lütfen soyunuzu araştırın” demişti Twitter hesabında. Ama günler geçtikçe ırkçılığın sivri ucunun Yahudileri hedef aldığı ortaya çıktı. Vakit, Yeni Şafak ve benzeri yayınlarda, Gezi direnişinin arkasında Yahudilerin olduğuna ilişkin sayısız haber ve yorum yer aldı. Ama en önemlisi, anti-semitizmin, devletin en tepedeki yetkililerinden biri olan Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın ağzından, en açık şekilde ifade edilmesiydi.

Kırıkkale’deki, AKP binasında basın toplantısı düzenleyen Beşir Atalay, Gezi Parkı direnişine ilişkin olarak, “Dış güçlerin ve Yahudi diasporası”nın bu karışıklıkları tetiklediğini ve bu konuda etkin bir şekilde çalıştığını anlatıyordu. Irkçılığın her toplumda değişik ölçülerde var olduğunu biliriz de, devletin en tepesindeki yetkililerinden birinin açık ırkçılık yaptığı kaç ülke var acaba günümüz dünyasında?

Basından sadece iki örnek: 13 Haziran’da, Anadolu’da Vakit gazetesinin internet versiyonu Habervaktim internet sitesi şöyle bir başlık atıyordu: ‘Siyonist’in Etekleri Zil Çalıyor’. Ara başlık da şöyle: ‘Gezi eylemcileri arasında Yahudiler de var’.

17 Haziran’da Yeni Akit’in haberi de şöyle: “Kültürel Genetik Araştırmaları Düşünce ve Teşhis Platformu Onursal Başkanı Dr. Deniz Şar, ‘Gezi Parkı olaylarının arkasında uluslararası Siyonizm ve Türkiye taşeronları var’ dedi.” Habere göre, olayların içinde ve ön saflarda bizzat Sabetaist ve Siyonistlerin yer alıyordu.

Yahudi düşmanlığı Türkiye’de en yaygın ve en serbestçe dile gelen ırkçılık türü. Başka etnik/dinsel gruplara karşı ırkçılığa gösterilen hassasiyet söz konusu Yahudiler olunca birden köreliyor. (Bu durumun istisnalarından biri, marksist.org’da yayınlanan ‘Hepimiz Yahudiyiz’ başlıklı yazıydı: http://www.marksist.org/haberler/12117-hepimiz-yahudiyiz) Çünkü ırkçılığın bu türü, sağdan sola, ulusalcı laiklerden tam karşıtları siyasi İslam’a kadar, çok daha geniş bir yelpazede paylaşılıyor. Kendimden örnek vereyim: Ortak tanıdığımız bir kişinin olumsuz bir özelliğini, onun Yahudiliğine bağlayan, Yahudilerin birtakım ortak olumsuz özelliklerinin gerçekten var olduğuna inanan solcu arkadaşım da var, feminist arkadaşım da var, insan hakları savunucusu ve ırkçılık karşıtı arkadaşım da var, Hıristiyan sistem muhalifi arkadaşlarım da var.

Yahudilere yönelik özel ırkçılık, yani anti-semitizm, zaman ve mekan açısından tam anlamıyla evrensel. Benzetmek gibi olmasın, karşılaştırmak gibi de olmasın ama, örneğin Ermeniler belirli bir tarihsel dönemde, belirli bir coğrafyada ve belirli bir etnik/dinsel kimliğin düşmanı ve onun ırkçılığına hedefken, Yahudiler varlık gösterdikleri tarihin tüm dönemlerinde, dünyanın çok çeşitli coğrafyalarında halkların düşmanı ve nefret nesnesi oldular. Orta Çağ’dan başlayarak veba salgınlarından, ekonomik krizlere kadar bütün felaketlerin sorumlusu görülüp, akıl almaz vahşetlere uğradılar. Çünkü insan ancak, kötülüğün kendi içinde değil, başka bir yerde olduğuna inanırsa huzur içinde yaşamaya devam edebilirdi. Yahudiler de tarih boyunca kötülüklerden sorumlu tutulan ‘öteki’ oldular.

Mesela, Ermeni, Süryani, Rum soykırımı olmasaydı, Türkiye Cumhuriyeti ulus devleti kurulamazdı. Ama Almanya’nın müttefiklere karşı zafer kazanması için Yahudileri yok etmesi gerekmiyordu. Evet, tüm Almanları bir arada tutacak harç işlevi görüyordu anti-semitizm. Ama bunun için bile 6 milyon Yahudi’yi en gelişmiş teknolojilerle yok edecek o devasa mekanizmayı kurmak gerekmezdi. Bunu yapacak organizasyona ve insan gücüne sahiptiler, çünkü o insan gücü, yüz binlerce kişi, seyirci kalan milyonlar, Yahudilerin yok edilmesi gerektiğine gerçekten inanmıştı.

Söylenecek şey çok, yerim dar. Kısacası anti-semitizm bir laboratuvardır. Irkçılığın psikolojik, sosyolojik, kültürel mekanizmalarının nasıl işlediğinin, tarihsel gelişiminin incelenebileceği bir laboratuvar. Ve anti-semitizme karşı duyarlılık geliştirmeyen bir toplum, bir çevre, bir siyasi hareket, gerçekten ırkçılık karşıtı olamaz. Yani ırkçılık karşıtlığının turnusol kâğıdı anti-semitizme karşı tutumdur, en kabasından, en incesine, en gizlenmişine kadar anti-semitizmin her türlü tezahürüne karşı ne kadar duyarlılık gösterildiğidir.