Ne feodalite ne azgelişmişlik sadece soykırım

[ A+ ] /[ A- ]

Ragıp ZARAKOLU
Özgür Gündem

Şu sıralarda, elimde Krikor Balakyan’ın “Ermeni Golgathası” adlı kitabı var. İlk basımı 1922 yılında Viyana’da Ermenice olarak yapılan, sıcağı sıcağına kaleme alındığı için önemli bir tanıklık.

Çünkü 1915 24 Nisan’ı ve sonrasında tutuklanan Ermeni aydınları arasında sağ kalabilen birkaç kişiden biri Balakian; 1916 yılında Suriye çöllerine doğru yola düşürülen son Çankırı sürgünleri grubunda yer almıştı. Bir yıl sonra tehcir yollarındaki yaşanan vahşetin silinmemiş izlerini görebildiği gibi, bu kafileye eşlik eden faillerle de konuşabiliyor. İlahiyat doktorasını Almanya’da yapmasının getirdiği bir avantaj var. Almanca konuşabildiği için öldürüleceği son menzile ulaşmadan, Toros dağlarında demiryolu inşaatında çalışan Ermeni işçiler tarafından kaçırılıp saklanıyor ve sağ kalmayı başarıyor.

Balakian’ın anılarında Jenosid ve savaşın iç içe geçmesi nedeniyle, 4 yılda bütün Doğu’nun her bakımdan korkunç bir yıkıma uğradığının altını çiziyor. Bölgedeki geri kalmışlığın asıl sorumlusunun Alman emperyalizminin işbirlikçiliğine soyunan 1913 İTF Cuntası ve onun Paşaları olduğu, bunların kurbanlarının bütün bölge halkı olduğu bir kez daha anlaşılıyor.

Balakian, şöyle bir döküm veriyor:

“Dünya Savaşı’ndan sonra, Türkiye 441,000 kilometre kare yüzölçümü ve 1,8 milyon nüfusuyla Arabistan’ın tamamını; 448.,000 kilometre kare yüzölçümü ve 1.141.200 nüfusuyla Mezopotamya’yı (Basra, Bağdat, Musul vilayetleri ve bağımsız Der Zor sancağı); 18,000 kilometre kare yüzölçümü ve 350,000 nüfusuyla Filistin’i; 200.000 kilometre kare yüzölçümü ve 2.750.000 nüfusuyla Suriye ve Lübnan’ı kaybetmişti. Toplamda Türkiye 1.108.100 kilometre kare toprağını ve 6.041.200 uyruğunu yitirmişti.”

“Böylece, Türkiye yazgısı henüz belirlenmemiş olan doğu vilayetlerini saymazsak, Küçük Asya toprakları ve Edirne’ye sıkışmıştı. 1914’teki savaş öncesinin istatistiklerine göre, toplam 702.300 kilometre karede yaklaşık 10 milyonluk nüfusu barındırıyordu. Ama 1918’de, Mütareke’den sonra, resmi Türk beyanlarında, neredeyse nüfusun yarısının elde kaldığı açıklanmıştı. Savaş sırasında yaklaşık 4,5 milyon kişi kaybedilmişti. Bunların 2 milyonu Ermeniler, Rumlar, Süryaniler ve diğer Hıristiyanlarken 2,5 milyonu Müslümanlardı – asker, mülteciler ile salgınlar ve açlık kurbanlarıydı.”

Rus sınırı boylarındaki bu geniş vilayetlerde, o yörelerden İstanbul’a geri dönen güvenilir Türk ve Ermeni askerlerinin tanıklığına göre, geride kalan nüfus en fazla 450.000’di – Türkler, Kürtler, Çerkesler, kızılbaş ve Yezidi. Ermeni unsur ortadan kaldırılmışken, ya Rus ordularınca çiğnenip geçilen ya da güneye doğru göç eden Müslüman halklar hastalıklar, salgınlar ve açlıktan kırılmıştı.

İran’a giderken bu vilayetlerden geçen güvenilir ve oldukça iyi eğitimli bir Kürt, kendi gözleriyle tanık olduklarını şöyle anlatıyor:

“Bitlis şehrinde tek Ermeni yok. Ermenilerin evleri harap. Ayakta duran tek kilise bulamazsınız. St. Garmrorag manastırı kışla olmuş. Bitlis’ten göçen Türkler hâlâ evlerine dönmemiş.

Muş şehri harabe yığını. Sakinlerinin geri döndüğü en fazla on beş Ermeni hane kalmış. Onlar da fırıncı ve kunduracı. Ermeni mahallesi tamamen küle dönmüş. Kiliseler tahrip edilmiş. Havariler manastırı yarı yarıya yıkık durumda. St. Garabed de öyle. Yıkılmayan kısım kışla olarak kullanılıyor.

Sason’da Ermenilerden iz yok. Sadece Müslümanlaştırılmış birkaçı kalmış. St. Aghperag manastırı hâlâ ayakta; ama içinde sadece iki çömez var. Manastırda Şego adlı Kürt aşiretinin borusu ötüyor. Ünlü zalim Musa Bey manastırı defalarca yıkmak istediyse de hep Şego aşiretinin engellemesiyle karşılaştı. Manastırda kalan kırk kadar Ermeni dul ve yetimin hali hepten perişan.

Diyarbekir, Siirt ve Hazzo [Kozluk] kasabalarında Ermeniler’den tek iz kalmamış.

Van şehrinde bin kadar Ermeni kadın, yaşlı ve yetim kalmış. Ruslardan ve Ermenilerden kalma birkaç tekne Van Gölü’nde sefer yapıyor. Bu teknelerin çalışanları Ruslar.

Ahlat ve Bulanık harabeye dönmüş. Bir zamanların yüz küsur köyünde Kürtler bile kalmamış. Kurtantsots ve Modgantsots’da şimdi perişan halde birkaç Ermeni yaşıyor; o kadar.”

Balakian’ın şu yorumu da daha sonraki dönem bakımından ilginç: “Belirttiğim yerlerdeki Kürtlerin sayısı Türkleri geçmiş durumda. Binlerce Kürt ve Türk aç sefil ölüme mahkûm olmuş. Binlerce köy yıkılmış. Muş ve Hazzo bağları viran olmuş. Sürekli Kürt baskınları oluyor. Hükümetten memnuniyetsizlik sık sık isyanla sonuçlanıyor.”

Evet, bütün bunların failleri, Paşalar Triumvirası İstanbul’un yeni modern adliye sarayının yanında, Sonsuz Özgürlük tepesindeki anıt mezarlarında mışıl mışıl uyuyorlar.