Emre ERTANİ
Agos Gazetesi
19 Ocak 2008’de Hrant Dink’in birinci ölüm yıldönümünde düzenlenen anmadan sonra İstiklal Caddesi’nde slogan atarak yürüyen gruba polis müdahale etmiş, oradan geçmekte olan 50 yaşındaki Kemalettin Yalın’ı silahla vurmuş, 14 kişiyi de gözaltına almıştı. Yalın’ın da aralarında olduğu 15 kişiye polise mukavemet etmekten açılan davanın geldiği nokta, Türkiye’de adaletin içinde bulunduğu içler acısı durumu gösteriyor.
Bugün pek hatırlanmıyor ama 19 Ocak 2008 günü Hrant Dink’in birinci ölüm yıldönümünde düzenlenen anmadan sonra İstiklal Caddesi’nde slogan atarak yürüyen gruba polis müdahale etmiş, oradan geçmekte olan 50 yaşındaki Kemalettin Rıdvan Yalın’ı silahla vurmuş, 14 kişiyi de gözaltına almıştı. Yalın’ın da aralarında olduğu 15 kişiye Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nu ihlal ve polise mukavemet etmekten açılan davanın 12. duruşması 5 Mayıs Salı günü Beyoğlu Adliyesi’nde görüldü. Bazı sanıkların ek süre istemesi üzerine dava 23 Eylül 2011 tarihine ertelendi.
Yalın’ın avukatı olan ve o gün gözaltına alınanlar için Beyoğlu karakoluna giden Can Atalay polisin gruba çok sert bir şekilde müdahale ettiğini belirterek, kendisinin ve yanındaki diğer avukat arkadaşlarının polislerce Taksim Polis Merkezi’nde tartaklandığını, gözaltına alınan göstericilerin karakolda kötü muameleye maruz kaldığını kaydediyor. Atalay, Yalın’ı vuran polisin göğüs hizasından hedef alarak ateş ettiğini belirterek, vurulma anının görüntülerini de mahkemeye sunduklarını kaydetti. Kemalettin Rıdvan Yalın ve olay günü gözaltına alınan adını vermediğimiz bir mağdur, yaşadıklarını Agos’a anlattı.
“Hastane Yatağına Kelepçelediler”
Devlet Demir Yolları’nda 33 yıllık memur olan Kemalettin Rıdvan Yalın, anmadan sonra Kadıköy’deki evine gitmek için Tünel’e doğru gittiğini, slogan atan grupla bir ilgisi olmadığını söylüyor. O sırada Tünel’de yaklaşık 10 polis olduğunu, caddede yürümekte olanlara müdahale ettikleri sırada da polislerden birinin göğüs hizasından hedef alarak kendisine ateş ettiğini söyleyen Yalın, sağ diz kapağından vurulmuş. Ambulansla Taksim İlkyardım Hastanesi’ne götürüldüğünü anlatıyor.
Yaralı haldeyken hastanede polis tarafından üzerinin arandığını belirten Yalın, o gün Hrant Dink’in büyük bir fotoğrafıyla çıkan Birgün gazetesinin polis tutanaklarına “Üzerinden Birgün gazetesi çıktı” şeklinde, adeta bir suç unsuruymuş gibi geçtiğini kaydediyor. Taburcu olduktan sonra hastaneye kontrole gittiğinde ise polisler üzerinden illegal yayınlar çıktı gerekçesiyle tutanak tutmak istediğinde bundan hastane polislerinin yardımıyla kurtulduğunu anlatıyor. “Kaçacak durumda olmadığım halde beni hastane yatağına kelepçelediler. Olay basına yansımasın diye kapıda da sürekli iki polis bekledi, hastanede kaldığım beş gün boyunca usulsüzce gözaltında tutuldum. Karım haricinde kimsenin odama girmesine izin verilmedi” diyen Yalın’ın etnik kökeni de polisin merakını uyandırmış: “Bir polis bana ‘Türk müsün?’ diye sordu. Bir diğer polis ise ‘Ermeni piçi misin? Senin anmada ne işin var? Hrant Dink öldü ne güzel oldu!’ dedi. Hastaneden taburcu edildikten bir ay sonra evimi polisler bomba olduğu iddiasıyla bastılar. Bu arama, polise dava açmamam için gözdağı vermek için yapıldı. Bize polise mukavemet ettiğimiz gerekçesiyle suç isnat edip ceza vermek istiyorlar. Beni vuran polis Muhammed Gişi’yi kurtarmak için bizi suçlu gösterecekler.”
“Bizi Mahkûm Etmeye Çalışıyorlar”
Yaşadığı sürecin ardından hissettiği korkular nedeniyle adını vermek istemeyen mağdur ise, polisin gelişigüzel hazırlanmış, “kopyala yapıştır” tutanaklarla kendilerini mahkûm etmeye çalıştığını ifade ediyor. Gözaltına alınanlardan hiçbiri hakkında en ufak bir tanık ifadesi dahi olmadığını, çoğunun anma sonrasında polis kamerası tarafından çekilmiş yüzlerce kare fotoğrafta bile yer almadığına dikkat çeken mağdur, sürecin tamamen Yalın’ı vuran polis memuru Gişi’yi haklı çıkarmak için kendilerini cezalandırmaya yönelik olduğunu söylüyor.
Gözaltında işkence gördüğünü de belirten mağdur, tek suçunun Hrant Dink’in anmasına katılmak ve yakasına Dink’in fotoğrafını asmak olduğunu söylüyor. O da tıpkı Yalın gibi, anmadan ayrıldıktan sonra Anadolu yakasına geçmek için Karaköy’e doğru gitmek istemiş, ancak Tünel’deki polis müdahalesi sırasında bir anda polislerce sürüklenerek gözaltına alınmış.
“O An Karakolda Ölebileceğimi Düşündüm”
Mağdurun, Beyoğlu karakolunda yaşadıkları ise polislerin gözaltındakilere nasıl davrandığını gösteriyor: “Karakola girdiğimizde bizi karakolun alt katına indirdiler, yerde erkekler vardı, kadınlar da onların başları hizasına oturtulmuştu. Bana yat diye bağırdılar, ellerim arkadan kelepçeli olduğu için dizlerimi zemine koyup diğerleri gibi yüzükoyun yatmaya çalışıyordum ki sırtıma biri postalı ile bastı ve yüzüm yere çarptı. O an orada ölebileceğimi, bundan sakınmadıklarını düşündüm.”