Yüz Yıl Önce Avdık, Şimdi Yem Olmuşuz
Arat DİNK
“Burası tuhaf bir ülke. Bu tuhaf ülkede insan, babası öldürüldükten üç yıl sonra çıkıp babasına ağlamaya utanıyor. Bu ülkede daha yeni 12 yaşında bir çocuğun bedeninden 13 tane devlet kurşunu çıktı. Bu ülkede insan babasına ağlayamıyor. Bu ülkede acı çok.
Üç yıl oldu, çok da konuşmak istemiyorum. Ama konuşmamız lazım. Bu üç yılın sonunda neredeyiz?
Bu ülke tuhaf bir ülke. Üç yıl önce burada babama ağlarken, hayatımın en kötü gününde üzüntü ve öfke içindeyken, siz şaşkınlığı eklediniz. Üç yıl önce sizin sayenizde, -doğru söylemek gerekirse ben bu ülkenin adaletine güvenmiyorum- sizin sayenizde içimde umut doğdu. Üç yıl önce, sizinle birlikte babamın son üç yılının hesabını soracağımı umut ediyordum. Şimdi hesabı sorulacak üç yıl daha eklenmiştir. Ne olmuş bu üç yılda, adalet adına ne olmuş?
Geçen yıl basında en çok yer alan haber, mahkemede bu üç çocuğun ailemizle, mahkemeyle alay edişi olmuş. Soruyoruz, üç yıl önce onlar yalnız mıydı, babamı öldürürken? Şimdi soralım bu üç yılda bizimle dalga geçerken yalnızlar mıydı onlar?
Babam, öldürülmeden üç gün önce bir yazı yazdı. Dedi ki ‘Bu ülkenin valiliğine çağrıldım. Bana haddim bildirilmeye çalışıldı, yanımda iki istihbaratçıyla’. Biz mahkemeye bu iki kişiyi sorduk. Mahkeme karar verdi ‘valiliğe sorulmasına…’ dedi. Valilik, 1,5 sayfa masal anlattı. Mahkeme bu iki kişi kim diye sordu, bu kadar basit. 1,5 Sayfa masal, bu mahkemeyle dalga geçmek değil mi? Avukatlarımız mahkemeye dedi ki ‘senin sorunun cevaplarını göndermediler. ‘Tekrar yaz’. Mahkeme ‘cevap karşılandı, gerek yok’ dedi. Mahkeme bizle dalga geçmedi mi? Neden bahsediyoruz: Biz şahitlik ediyoruz, kendisi ‘beni tehdit ediyorlar’ diye yazıyor, Valilik nedir: Bu devletin İstanbul’daki adamı değil midir?
Biraz yanlış bir şey yaptığımın farkındayım. Benim bu hiddetimden, öfkemden ve acımdan bazı arkadaşlar sonuç çıkarıp da cam çerçeve kırmaya kalkmasınlar. Yuh olsun yapanlara. Ben onları da anlıyorum. Ben bu dünyanın bütün camını çerçevesini indirmek istiyorum. Başta Agos’un bu güvenlik camları var, onları indireceğim. Babamın büstü var. Onu kırmak parçalamak istiyorum. Ben büstleri sevmiyorum, ben insanları seviyorum. Siz üç yıl önce nasıl yapılacağını gösterdiniz. Asıl öyle kalabalık olup vakur duruşu koruyabilmek lazım. Kırmayı dökmeyi devlet yönetebiliyor. Ama sizi yönetemiyor. Üç yıl önce yönetemedi. Korktu.
Bu ülkede ‘Kafes Planı’ diye bir plan çıktı ortaya. Orada, ‘Hrant Dink operasyonu’ deniyor. Bütün ülke biliyor mu bunu? Orada sadece ‘Hrant Dink’ operasyonu mu diyor? Gayrimüslimlerin üzerine korku salmaktan bahsediyor. Bakın, babamın dilinde tüy bitti bir tane Yargıtay kararını anlatmaktan, 1915 Soykırımıyla ilgili bir kitabın yayını sakıncalıdır diye mahkemeye götürüldü. Yargıtay bir karar aldı: ‘Kışkırtılacak sayıda Ermeni kalmadı’ diye. Bunu anlattı durdu babam, bu nasıl ağır bir şey. 100 yıl önce bu ülkede belki yüzde 20’ydik, bugün binde 1 bile değiliz. 100 yıl önce avdık, şimdi yem olmuşuz. Sağolun.”
_____________________________________________________
Sevgili Kardeşim Hrant!
Sırrı Süreyya ÖNDER
Altına girmek için cevahir ömrünü feda ettiğin Anadolu topraklarının çocuklarına, henüz küçücük bebeklerken anlatılan bir masal vardır.
Çocuğun minicik avcunun tam ortasına yetişkin bir parmakla basılır ve “Buraya bir kuş konmuş…” diye başlar…
Sonra devam edilir. O minicik parmaklar tek tek, bir güvercinin nasıl katledildiğine dair ayrıntılı bir “OPERASYON”a suç ortağı yapılarak anlatılır.
“Bu tutmuş…” denilir önce.
“Bu tüylerini yolmuş…” denir ardından…
“Bu pişirmiş…” dedikten sonra,
“Bu yemiş…” diyerek masalın vahşet boyutu iyice ballandırılır.
Adını serçeden alan en küçük parmak “hani bana – hani bana” diyerek ağlamaktadır masalın sonunda.
Bu ülkeyi kocaman bir avuç olarak düşün sevgili kardeşim.
Masalları bile vahşetin suç ortaklığıyla bezeli bir iklimin tam da avucunun ortasına konmuştun, bütün tedirginliğinle.
Bir hoyrat parmak tam da üzerine basarak, bu “OPERASYON”u, bu ülkenin bir serçe kadar ufalmış, küçücük zihinlerine göstere göstere ve arsızca anlatmaya devam ediyor.
“Bu tutmuş..” denilenler var ya… İşte senin ilk katillerin onlardır, biliyoruz!
Serçe kadar aklı olmayanlar, bir alıcı kuş gibi çöktüler üzerine.
Mahkeme kapılarına darağaçları kurdular.
Tescilli çakalları oraya üşüştürdüler.
Güvercin kasapları da diyebiliriz onlara..
Katillerini tanıyoruz; mermiyi jarjöre ilk onlar yerleştirdi…
“Tüylerini yolma” işini büyük bir kanperestlikle üstlenenleri sen de biliyorsun.
O yiğit bedenin, şu köhne kaldırıma serildiğinde üzerini onların paçavralarıyla örtmüşlerdi. “ders gibi gerekçe” diyenler de vardı. “Yargıtayı böldüğünü” haykıranlar da.
“Kanadı kırık kuş merhamet ister” diyemediler.
Katillerini tanıyoruz; mermiyi namluya sürenler onlardır.
“Pişirmek”, iyice aç, çıplak ve savunmasız bırakmak bu ülkenin KOZMİK geleneğinin en iyi bildiği işti. Onu kimselere bırakmadılar. Esen yelden hile sezen asırlık gelenekleri ve nobranlıklarıyla gözlerini kör, kulaklarını sağır, dillerini lal ettiler.
Bir düğün sağdıcı gibi kanlı günün hazırlıklarını yapıp, önündeki engelleri temizlediler.
İşlerini layıkıyla yaptılar. Yapamadıklarını da katlinden sonraya bıraktılar. O kadar pervasız, o kadar küstahtılar.
Katillerini tanıyoruz; seni nişangah aynasına koyup, kahpe pusuya düşürenler onlardır.
Bu kanlı ziyafeti yiyenler için konuşmaya bile değmez. Onlar cezaevinde fiziksel olarak, mahkemede zihinsel olarak semirtilip duruyorlar.
“Kurban” olduklarını bilmedikleri için küspeyle beslenmelerini ikram zannediyorlar.
Dünyanın bütün dinlerinde ve dillerinde arkadan vuran “KALLEŞTİR”
Katillerini tanıyoruz: tetiği çeken onlardır.
Bizler, hani bana demeyenler, bu zalimler sofrasına haykırıyoruz.
Hepiniz asli failsiniz! Hepinizi tanıyoruz!
Kardeşler!
3 yıl önce tam da burada yere düşen, sadece kardeşimiz Hrant değildir.
Yere düşen namusumuz, izzetimiz ve haysiyetimizdir.
Bunu namusu saymamak namustan habersiz olmak demektir.
Bunu haysiyet saymamak, haysiyetten nasipsiz olmak demektir.
Madem katilleri tanıyoruz.
Gün katilleri ve çanak tutanları teşhir etmek günüdür.
Yaşasın insanlık onuru.
Yaşasın tüm dünya halklarının onurlu kardeşliği.