Matruşka Aydınlar

[ A+ ] /[ A- ]

Sayat TEKİR

Oniki Gazetesi

Genellemeler yapmayı seven bir toplumuz: Ermeniler şöyledir, Aleviler böyledir… Oysa hepimiz biliyoruz ki yekpare bir halk, eşyanın tabiatına aykırı. Nasıl ki beş parmağın beşi bir değilse, bir halkın içerisinde çok çeşitli siyasal duruşlara sahip insanlar var.

Bu hafta medyaya önemli bir haber düştü: Etyen Mahçupyan, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun başdanışmanlığına atandı. Bu haber medyada kendisine geniş yer buldu zira bu başdanışman Ermeni olması nedeniyle ilgi çekici bir nitelikteydi.

Öncelikle Mahçupyan’ın baş danışman olmak için gösterdiği performansı(!) tebrik etmek gerek. Mahçupyan, yazdığı yazılarda AKP’nin baskı politikalarını her daim onayladı ve hem Ermeniler içinde hem de Türkiye toplumu nezdinde bu baskı rejimine meşruluk sağlamaya çabaladı. En son Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi ‘’afedersiniz Ermeni diyenler oldu’’ söylemini nasıl aklamaya çalıştığı toplumsal hafızadaki tazeliğini hala koruyor. Zaten kendisi de başdanışman olduktan sonra verdiği ilk mülakatta ‘’Muhtemelen Ermeni olmasaydım da danışman olacaktım. Başbakan da bunu söyledi. Ermeni olmam bir avantajdı, ekstra bir olay.’’ (*) sözleri ile son dönem performansına vurgu yaptı.

Öte yandan bu başdanışmanlığı 100. yılı yaklaşan Ermeni Soykırımı’ndan ayrı düşünmememiz gerek. Devletin 99 yıldır sürdürdüğü kaba inkârcı politikalar iflas etmiş ve sürdürülemez hale gelmişti.  Bu sene 24 Nisan’da dönemin başbakanının yayınladığı ‘’taziye mesajı’’, devletin inkârcı politikasının yeni yönetmeler ile devam edeceğinin ilk işaretiydi. Bir ‘imaj’ olarak Mahçupyan’ın başdanışmanlığı ve onun süslü dilinin gözboyayıcılığı kuşkusuz bu göreve getirilmesinde hesaba katılmıştır.

Bir diğer yandan 100 yıl önce soykırıma uğrayarak sayısı milyonlardan binlere düşen bir halktan bir başdanışman çıkmasını da önemli bulmuyor değilim. Ermenilerin siyaset içinde daha aktif olmaları, meclis ya da yerel yönetim içerisinde olmaları da önemli benim için. Fakat şu da bir gerçek ki Türkiyeli Ermenilerin eşit ve kimliklerini saklamadan özgür bir şekilde yaşamaları için tek yol örgütlenmek ve  bir arada durmaktır. Eğer Ermeniler bir arada durmayıp, kendi sivil ve demokratik organizasyonlarına güç katmazlarsa 2015 yaklaşırken yükseltilen milliyetçi atmosfer içerisinde yeni Hrantların, yeni Sevagların ve yeni Maritsaların olması da ne yazık ki kaçınılmazdır.

Tekrar Mahçupyan’ın başdanışman olması konusuna dönecek olursak; AKP gibi tüm hayatımıza nüfuz etmeye çalışan bir partinin, her kesimden ve özellikle Türkiyeli halklar içerisinden kendi ‘’aydınını’’ yaratmaya çalıştığını 12 yıldır deneyimlemekteyiz. Medyada son yıllarda görmeye alıştığımız ‘’aydınların’’ hemen hepsi her gün televizyon ve gazetelerde aynı şeyi farklı cümleler ile söylemekte, AKP’nin sesi olmaktan öteye gidememekte. Burada esas konu yaratılan bu ‘’aydınların’’ hangi halktan veya toplumsal kesimden geldikleri değil, bir matruşka(**) misali içlerinden çıkan şeyin aynı olmasıdır. Matruşkayı açınca ise içinden çıkan; Komşular ile sıfır sorun diyerek sorunsuz komşu bırakmayanlardır. Ayakkabı kutularını örtmek için sandığı fetişleştirip, o sandıktan çıkan mecliste işçi ölümleri ile ilgili 1 tane yasa çıkartmayanlardır. O matruşkanın en altından çıkan ise savaş uçakları ile kendi vatandaşlarını katledenler, Alevileri meydanlarda yuhalatanlar, televizyonlarda ‘’bizim ne Yahudiliğimiz ne Ermeniliğimiz ne afedersiniz Rumluğumuz hiçbir şeyimiz kalmadı’’diyenlerdir.

Devlet erkanından sokaktaki insana, ülkedeki hakim Ermeni karşıtı ırkçı söylem değişmedikçe değil başdanışman bizatihi başbakan bir Ermeni dahi olsa sorunlarımızın çözülmeyeceği açıktır. Sözün kısası Türkiyeli Ermenilerin ihtiyacı içinden ne çıkacağı belli olan matruşka ‘’aydınlar’’ değil kendi toplumsal sorunlarını çözecek, kendi haklarını savunacak ve bunu yaparken de diğer halklar ile dayanışacak örgütlü yapılardır.

Son olarak, Alevi ve Kürt toplumları için bir parantez açmak gerekiyor. Zira onların da matruşka ‘’aydınlar’’ı olmasına rağmen kendi kitle örgütlerine güç katarak, biat etmeden haklarına sahip çıkıyorlar. Kürtler verdikleri demokratik kitlesel mücadele ile alternatif bir toplumsal düzenin olabileceğini gösteriyor. Aleviler ise güçlü kitle örgütleri ile devletin zorunlu din derslerine ve maaşlı dedelik uygulamaları gibi asimilasyoncu politikalara karşı durarak bu coğrafyadaki diğer halklara birleşen halkların yenilmeyeceklerini gösteriyorlar.

 (*): http://ermenihaber.am/?lang_id=1&news_=1&cur_news=33

(**): Rus yapımı bir oyuncak bebek türüdür. Ahşap el yapımı olan bebekler ortasından açıldığında başka bir bebek çıkar, onu açtığınızda yine başka bir bebek çıkar.