Nor Zartonk ve Gençlik

[ A+ ] /[ A- ]

Markar Esayan
Agos Gazetesi

Varoluş, gençlerin dinamizmi, idealizmi, yaratıcılığı, acemiliği ve aceleciliği ile, yaşlıların tecrübesi, sakinliği, iş bilirliği ve bunların aşırıya kaçmasının neden olduğu toplumdaki damar sertliği sorununu henüz dengeleyebilmiş değil. ‘Çocuk’ denen ‘mahlukat’ı, homo sapiens cinsine dâhil, amma velakin büyüdükçe insanlaşacak ara bir tür olarak gören algılayış biçimi, henüz coğrafyamızı terk etmiş de değil. Tabii algılayış böyle olunca, o ‘ara tür’ün ne zaman ‘insan’ olacağı da açıkta kalan, muğlak bir süreci, daha doğrusu keyfiyeti ifade ediyor. Meselâ, eskiden, ortalama insan ömrünün 35-40 olduğu Ortadoğu’da, bir gencin, delikanlılıktan çıkıp olgunluğa erişmesinin yaşı 30 imiş. Tabii burada kasıt erkekler, yoksa kadınlar konusunda ataerkinin kafası her daim net olmuştur zaten.

Hülâsa, bizim ellerde gençler adam yerine konmaz. Gelin görün ki, yaşam enerjisi ve idealizmin kaynağı, değişimin dinamosu da gençlerdir. Gençlerin atıl hale getirildiği, ‘dilsizleştirildiği’, yaratıcılıklarının iğdiş edildiği gerontokrat bir toplum, kendi devasa cüssesinin altında ezilmeye mahkûmdur. Ancak o iktidar denen illet öyle bir şeydir ki, insanı insanlıktan çıkartır. Paranoyak bir biçimde her şeyi kendi iktidarının düşmanı olarak görür. Gençler de, bu ayarı kaymış düzenin ‘kazığını’ bol bol yerler ve manen yaşlanırlar. Yaşamlarının sonunda gelen bir tutam iktidarı da kendi evlatlarının üzerinde tecrübe ederler. Böylesine bir paradokstur işte bu.

Kurulduğu yıllarda genç bir yazar olarak ilk yazımı Agos’a gönderdiğimde ve o yazıyı Agos’un ikinci sayfasında gördüğümde, nasıl sevindiğimi, bunun yanı sıra nasıl şaşırdığımı anlatamam. Damar sertliğinden böylesine mustarip bir toplumda, hele hele ataletin rahat yatağında şekerleme yapan cemaatin bir gazetesinde, üstelik içinde oldukça muhalif fikirlerimin yer aldığı bir yazımın sorgusuz sualsiz basılması bana öylesine ümit vermişti ki, ben hâlâ o ümitle yazıyorum.

Bu işteki hissiyatım da, hissem de bu.

Sonradan öğrendim ki, bu işlerin arkasında Hrant Dink diye biri varmış! Tanımam. Gittim tanıştım. Cıvıl cıvıl, ateş gibi bir adam. Etkilenmemek mümkün mü! Ve yine o zaman öğrendim ki, böyle bir ‘tür’ varmış; yani biyolojik olarak yaş alsalar da, hep genç kalan, içlerindeki muhalefet duygusunu hiç yitirmeyen, gençleri bir tehdit değil, kendilerine verilmiş bir armağan olarak gören onurlu bir insan türü… Sonra baktım, ‘onlar’ Agos’ta toplanıyorlar. Aydın Engin, Baskın Oran, Taner Akçam, Oşin Çilingir, Sarkis Seropyan… Artık isimlerini unuttuklarım ‘kartlaşmış gençliğim’e versinler. Derken gönderdiğim bir yazım yayımlanmadı. Sonra bir yazım daha… Ben de çok iyi yazarım ya…, kızdım Hrant’a. Uzunca bir süre yazmadım. Sonra Oşin Ağabey’in bir yazısına cevap gönderdim. Baktım, o hafta yayımlanmış. Hatta Oşin Ağabey kendi köşesinde yayımlamak istermiş de, geç haberi olmuş. Lakin ben inatçıyım, hâlâ yayımlanmamış yazılarımın yasını(!) tutuyorum. Bir süre daha hiç yazı göndermedim.

Derken Hrant aradı. “Neredesin oğlum, neden yazmıyorsun?” dedi. Ben de anlattım derdimi. Haberi yokmuş tabii. “Hadi başla yazmaya” dedi, ben de “Vallahi köşe verirsen yazarım, yoksa olmaz” dedim. O ateş gibi adam güldü, “Tamam” dedi, “verdim köşeyi, ama bak bir hafta aksatırsan karışmam.”

Bir hafta dahi aksatmadım bunca yıldır, sizler de şahitsiniz.

***

Nor Zartonk, ‘19 Ocak acısı’nın, ama en çok da Hrant’ın bu ruhunun üzerine kurulmuş bir sivil gençlik inisiyatifi. Onları, Ermeni toplumu üzerine yaptıkları anket çalışmalarııyla sayfalarımıza sık sık taşıdık. Geçenlerde, ‘Halkların buluşması etkinliği bildirisi-1’ başlığı altında “Biz Türkiyeli Ermeniler; çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan ötürü özür diliyoruz” adında bir bildiri yayımladılar. Sayfalarımızda zaten tamamını okursunuz. Lakin ben birkaç maddesini sizinle paylaşmak istiyorum:

“Ne 1895’de ne 1915’de, öl öl bitemedik hala 70 biniz. Özür dileriz!”

“Vakıflarımızın taşınmazlarına devletimiz el koymuşken, ‘Lozan’a göre el koyamazsınız’ dedik. Ukalalık yaptık. Özür dileriz!”

“İçimizden biri, fikirlerini açıkladığı için 3 kurşunla arkasından vurularak öldürüldü. Gündemi delik ayakkabısı ile meşgul ettik. Özür dileriz!”

“Cenazede acımızı anlayanlar ile birlikte ‘Hepimiz Ermeniyiz’ dedik. Gürültü kirliliği yarattık. Özür dileriz!”

“Farklılıkların bir arada kardeşçe ve barış içinde yaşayabileceklerini düşünüyoruz. İyi halt ediyoruz. Özür dileriz!”

Kendilerini hem medeni cesaretlerinden, hem de onurlu duruşlarından ötürü tebrik ediyorum. Bu gençlerin, bu fikirlerin ortaya çıkışı, kimsenin değil, Hrant’ın bir ürünü. Agos, gençleri arayan, onları bulan, onlara sayfalarında, küçük dairesinde yer veren, uzmanları, fikir eksperlerini olduğu kadar, gençleri de bünyesinde toplayan genç bir gazete oldu hep. Bu gün benim gibi pek çok yazar, çizer yetiştiren ‘küçük’ Agos, bu bakışını hiç bozmadığı için büyük oldu.

Hrant varken böyleydi, bundan sonra da böyle olacak.