Selahattin Demirtaş: Cezaevi koşullarımızda ciddi sınırlama ve tehdit var

[ A+ ] /[ A- ]

Afganistan yeni bir karanlık döneme girerken Taliban’dan kaçarak Türkiye’ye gelen mülteciler üzerinden yeni bir ırkçı, mülteci karşıtı dalga yükseltiliyor. Ankara-Altındağ’da yapılan korkunç saldırılara seyirci kalan iktidarın ise mültecilere dair politikası ırkçılığı dindirmekten ziyade teşvik edici yönde.

Aynı şekilde iklim krizinin tetiklediği doğal olaylar, iktidarın önceki politikaları ve şimdiki seyirci pozisyonu nedeniyle felakete dönüşüyor. Ülkenin kuzeyi sellerle, güneyi yangınlarla sarsılıyor.

Beş yıldır hapiste tutulan Türkiye’nin en etkili muhalif siyasetçilerinden, HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a güncel sorunları ve çözüm önerilerini sorduk: Son dönemde yaşanan olaylar iktidarın “kaos planı” mı, yoksa işler çığırından mı çıktı? Mülteciler konusunda nasıl bir politika izlenmeli? İklim krizi konusunda ne yapmalı? Önümüzdeki seçimlerde cumhurbaşkanı adayı olacak mı? Son dönemde hapishanede kendilerine ne tür sorunlar çıkarılıyor? Eylül ortasında çıkacak romanının konusu ne? Sözü Selahattin Demirtaş’a bırakıyoruz…

Farklı toplumsal ve siyasal kesimlerin en az ihtilaf yaşadığı konunun mülteci karşıtlığı olduğu söyleniyor. Ortada 4 milyonu aşkın nüfus ve Ankara’da olduğu gibi patlamaya hazır bir hınç varken bu işin sonu nereye varır?

Ankara Altındağ’da yaşananlar, mülteci karşıtlığı konusunun ne aşamaya geldiği hakkında bize acı da olsa bir fikir veriyor. Mülteci karşıtlığının oluşmasında siyasetin dilinin etkili olduğu zaten biliniyor. Bu nedenle, öncelikli olarak bütün siyasetçilerin kullandıkları dile dikkat etmeleri, ayırımcılığa veya ırkçılığa yol açabilecek politikalardan uzak durmaları gerekir. Türkiye’nin her yerine dağılmış, beş milyonu aşkın göçmenin her şeyden önce insan olduklarını unutmadan hareket etmemiz gerekir. Aksi takdirde-etki tepki ilişkisini de düşünürsek göçmenler sorunu patlamaya hazır bir bombaya dönüşebilir. Bu nedenle, çok çok özenli bir dile ve çözüm politikalarına ihtiyaç var.

CHP mülteci karşıtı kesimleri arkasına almak isterken AKP ise bu karşıtlığı yeni bir karmaşanın dinamosu haline getiriyor sanki. Mültecileri savunmak giderek bir suç, “ihanet” olarak algılatılmak isteniyor. Sizce mülteci sorununun çözüm yolu nedir?

Öncelikli olarak kısa, orta ve uzun vadeli bölümleri olan stratejik bir plan yapmak gerekir. Türkiye’nin kaç göçmen alabileceği hesaplanmalı ve bu insanların barınma, sağlık, eğitim, gıda ve güvenlik ihtiyaçlarına ilişkin bütün altyapı hazır hale getirilmelidir. Toplumun desteği alınmadan göçmenler konusunda başarılı olunamaz. Buna özel önem vermek gerekir. Göçmenlerin geldikleri ülkelerle işbirliği içinde olmak, oralardaki çatışma ve kargaşanın hatta sömürünün ortadan kalkması için etkili bir dış politika oluşturmak gerekir. Batı ülkeleriyle de ucuz göçmen pazarlığı yapmak yerine ilkeli işbirliklerini dayatmak gerekir. Onlar da göçmenlerin sorumluluklarını paylaşmak zorundalar. Ancak şu da bir gerçektir ki, ülkemize gelmiş hiç kimseyi gerisin geri ateşin içine gönderemeyiz. Sorunun çözümü çok kolay değil, biliyorum ama çözmek zorunda olan da biziz. Başkası gelip de bizim sorunumuzu çözmeyecek.

‘Şu anki gerilimleri sistematik bir planın parçası olarak görmüyorum’

Mültecilere saldırılar, anti-Kürt tertipler ve ırkçı dalganın yükselişine bakınca 7 Haziran 2015 sonrası planlı karanlık dönem mi, yoksa iktidar açısından işlerin kontrolden çıktığı bir ortam mı görüyorsunuz?

Şu andaki gerilimleri sistematik bir planın parçası olarak görmüyorum. Daha ziyade hükümetin kullandığı dilden kaynaklı tek tek vakalar yaşanıyor. Ancak yine de çok dikkatli olmak ve bu tür kıvılcımların yangına dönüşmesini engellemek lazım.

Son günlerde Van’dan Kastamonu’ya kadar ülkenin pek çok bölgesinden sel haberleri de geliyor. Yangınlar, seller, fırtınalar… Dünyadaki savaşların ve büyük göçlerin arkasında iklim krizinin sonuçları da var aslında. Geleceğin en büyük meselesi olan iklim krizi üzerine düşünüyor musunuz? Tek tek bireylere, topluma, iktidara ve devlete bu konuda ne söylersiniz?

Öğrenecek çok şey var tabii. İklim krizi konusunda yapılmış çok değerli akademik çalışmalar, yazılmış çok değerli kitaplar var. Birleşmiş Milletler başta olmak üzere etkili kurumlarca hazırlanmış çok iyi raporlar var. Öncelikle ülkeyi yönetenler olmak üzere, tüm siyasetçilere ve halka bunları okumalarını tavsiye ediyorum. İklim krizi ve ekoloji çok hayati bir konudur. Öncelikle herkesin bu konuda bilinçlenmesi gerekir. Benim burada verebileceğim kısa cevapta bunu tam olarak izah etmem mümkün değil. Lütfen herkes bu konuda daha çok şey okusun, belgesel izlesin.

‘Sel bitmemiş olsa da geride büyük bir çamur birikintisi kaldı’

Seller demişken, 2016 yılında Express dergisi için yaptığımız söyleşide, iktidara karşı direnişinizi seldeki ağaçlara benzetmiş ve şöyle demiştiniz: “Sel aniden gelir. Hazırlıksız olabilirsiniz, sokağınızdaki arabaları, evleri, her şeyi söküp götürür. Fakat sel uzun sürmez. Sel bittiğinde geriye çamur kalır, yıkılmış evler, harap olmuş eşyalar kalır. Bir bakarsınız, bütün o selin içinde dimdik ayakta kalmış ağaçlar vardır. Sel sırasında görmezsiniz onları, tepelerine kadar suyun altındadırlar. Ama kökleri o kadar sağlamdır ki, sel çekildiğinde capcanlı, dipdiri, ayaktadır o ağaçlar. HDP öyle bir şeydir. Şu anda sel üstümüzden geçiyor. Kazanmamız için aynı şiddette bir güçle cevap vermemiz gerekmiyor. Bu selin içinde ayakta durmak zaferin kendisidir.” Sizce sel geçti mi? HDP, 5 yıl önceki öngörünüzü gerçekleştirdi mi?

Evet, aradan geçen beş yıl bizi haklı çıkardı. Ve HDP dimdik ayakta kalmayı başardı. Sel tamamen bitmemiş olsa da geriye büyük bir çamur birikintisi ve tahribat kaldı. Bu, AKP’nin yol açtığı hasardır. Bu hasarı gidermek de hepimizin görevidir.

Eş Genel Başkanınız Mithat Sancar, eylül sonu gibi genel bir yol haritası açıklayacaklarını söyledi. Bir tarafta sizinle aynı karede görünmekten korkan Millet İttifakı, bir tarafta partinizi kapatmak isteyen Cumhur İttifakı varken, sizce HDP önümüzdeki seçimler için nasıl bir yol, strateji izlemeli?

Sanıyorum eylül ayında bu konuda HDP Genel Merkezi tarafından kapsamlı bir açıklama yapılacak ve seçimlere ilişkin tutumumuz netleştirilerek kamuoyuna ilan edilecek. Bu sorunuzun cevaplarını, hep birlikte orada göreceğiz.

Bir süre önce söyleşi yaptığımız Sırrı Süreyya Önder, “Mevcut iktidar gidecek de gelecek olan kör bıçağıyla bekliyor gibiyken neyle umutlanacağız?” demişti. Önder’in sorusuna siz nasıl yanıt verirsiniz?

Sırrı Bey’in söylediğine şu yönüyle katılıyorum; muhalefetin tamamı için olmasa bile bir kısmı için maalesef bu doğrudur. İşte bu risklerin ortadan kalkması için demokrasi ilkelerinde ve demokrasi talebinde buluşmak gerektiğini boşuna söylemiyoruz.

‘Erdoğan’ın prompterda cevabı olmayan bir soruyu alabileceğini sanmıyorum’

Kılıçdaroğlu verdiği çeşitli mesajlarda artık iktidarı devralmak üzere olduklarını ima ediyor ama bunca yıllık deneyim Erdoğan’ın da hep bir planı olduğunu gösterdi. Sizce Erdoğan’ın iktidarda kalmak için güçlü, belirleyici bir planı var mıdır?

Mutlaka ki vardır ama benim bunu bilme şansım yok. Bu soruyu Erdoğan’a sorun diyeceğim ama kendisinin prompterda cevabı olmayan bir soruyu alabileceğini sanmıyorum.

Kürdistan’da bazı aşiret reisleri veya aşiretlerin önde gelen isimleri peyderpey CHP’ye geçiyor. Yüksekova’da Rüstem Zeydan, Başkale’de İskender Ertuş… Tarihsel deneyimleri dolayısıyla da iktidarın kokusunu çok uzaktan alan bu kesimlerin CHP’ye geçmesi size ne anlatıyor? Hücre arkadaşınız Abdullah Zeydan’ın bu konuda bir değerlendirmesi var mı veya bu konu üzerine aranızda bir diyalog geçti mi?

Herkes siyasal tercihleri konusunda özgürdür. Hiç kimseyi bu tercihleri nedeniyle suçlayamayız veya bir tercih yapmaya zorlayamayız. Biz kendi işimize bakıyoruz ve HDP çizgisini büyütmeye çalışıyoruz. Abdullah Zeydan da bizim ve halkımızın nezdinde halen Hakkâri milletvekilidir ve halkımızın çok sevdiği, değer verdiği bir evladıdır. Halkın sevgisini kazanmak kolay değil. Zeydan veya Ertuş soyadını taşımak, halkın sevgisini kazanmaya yetmez. Halkımız herkesin ne olduğunu bilir ve herkese de ona göre değer verir.

Seçim ittifaklarıyla ilgili sizinle farklı kesimlerin temasları, görüşme talepleri oluyor mu?

Hayır, bu konuda ne bir görüşme ne de bir görüşme talebi oldu. Zaten benim ittifakla ilgili görüşme yapma yetkim de yok. Bu yetki sadece HDP Parti Meclisi’ndedir.

‘Partim ve halkımız görev verirse Cumhurbaşkanlığı adaylığına hazırım’

AKP’nin son bir sene içinde bazı heyetler üzerinden Kürt hareketiyle temas kurduğu fakat bu sürecin ilerlemediği söyleniyor. Siz böyle bir süreçten haberdar mısınız? Sizce AKP giderayak tekrar Kürtlere yanaşmaya mı çalışıyor?

Bu tür haberlerin çoğu spekülatif düzeyde kaldı. Benim duyduğum somut hiçbir şey yok. Her partinin, Kürtler dahil bütün seçmenlere yanaşması da normaldir. Bunda yadırganacak bir şey yok. Önemli olan o seçmenlerin nasıl tavır gösterecekleridir. Bunu da sandıkta hep birlikte göreceğiz.

Partinizden talep veya öneri gelmesi halinde yeniden Cumhurbaşkanı adayı olmayı düşünür müsünüz?

Partim ve halkımız bana ne görev verirse severek ve onurla yapmaya hazırım. Buna Cumhurbaşkanlığı adaylığı da dahil.

Kars eski belediye başkanı Ayhan Bilgen bir süredir partisine yönelik eleştiriler dile getiriyor ve çeşitli iddialar ortaya atılıyor. Bilgen bir söyleşide kendisine “HDP Eş Genel Başkanı olmanıza Demirtaş mı engel oldu?” sorusuna “cevap vermek HDP yönetiminin takdiri olmalıdır ya da Demirtaş’ın tercihi olmalıdır” yanıtı verdi. Bazı değerlendirmelere göre birileri HDP’yi bölmek veya parti içi ihtilaflar yaratmak istiyor. Bazı değerlendirmeler ise HDP’nin kendi içindeki muhafazakâr kesimlere yeteri kadar alan açmadığından bu tür sorunların yaşandığı yönünde. Bu konuda herhangi bir açıklama yapmak ister misiniz?

Herkes neyin ne olduğunu çok iyi biliyor zaten. Benim herhangi bir açıklama yapmama gerek yok.

Geçtiğimiz günlerde avukatlarıyla görüşen Sebahat Tuncel, ciddi baskılarla karşılaştıklarını söyledi ve duyarlılık çağrısı yaptı. Sizin hapishane koşullarınızda bu anlamda bir değişiklik var mı?

Sebahat Tuncel arkadaşımıza yönelik hakareti kendimize yapılmış kabul ederiz. Bu uygulamayı kınıyorum ve hukuk önünde sorumlularından hesap sorulması için avukat arkadaşlarımızın gereğini yapacağını biliyorum. Bu vesileyle Sayın Sebahat Tuncel başta olmak üzere hapishanelerdeki tüm arkadaşlarıma selam, sevgi ve dayanışma dileklerimi iletiyorum. Bizim koşullarımızdaysa ciddi bir sınırlama ve tehdit söz konusu. Biz bunları pek fazla gündeme getirmesek de maalesef cezaevleri fiilen birer eziyet merkezine dönüşmüş durumda. Zaten avukatlarım geçen hafta cezaevi koşullarımız nedeniyle Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesine (CPT) resmi başvuru yaptılar. Hukuki her türlü hakkımızı sonuna kadar kullanıyoruz, kullanacağız.

‘Yeni roman Eylül ortasında çıkacak, adı Efsun’

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin son kararına göre şu anda dışarıda olmanız gerekiyordu ama hâlâ içeride tutuluyorsunuz. Türkiye yargısı sizi nasıl bir gerekçeyle hâlâ içeride tutabiliyor?

Biz yasa ve hukuk gereği tutuklu değiliz. Siyasetin açık talimatlarıyla siyasi rehine olarak içeride tutuluyoruz. Rehineliğimize hukuki kılıf bulmaya bile gerek duymuyorlar artık. Bunu yapanlar, elbette ki suç işliyorlar ve hepsi mutlaka bir gün adil yargı önünde hesap verecektir. Biz de bu adalet mücadelesinden asla vazgeçmeyeceğiz.

Yeni romanınızı Dipnot Yayınevi’ne teslim ettiğinizi öğrendik. Romanınızın konusunu sorabilir miyiz? Yayın takvimi nedir, ne zaman okurla buluşacak?

Dipnot Yayınevi, yeni romanımın yayımı için son hazırlıkları yapıyor. Sanırım eylül ortası gibi okurla buluşacak. Şimdilik sadece romanın adının Efsun olduğunu söylemekle yetineyim. Sizler aracılığıyla tüm halkımıza tekrar selam, sevgi ve özlem duygularımızı iletiyoruz.

Kaynak: Gazete Duvar