Soykırımın 100. Yılına Düşülen Not: Kamp Armen Direnişi ve Kazanımı

[ A+ ] /[ A- ]

kamp_armen_1

Sendika.org

Soykırım’ın 101. yılında, Soykırım’ın 100. yılına not düşülen Kamp Armen Direnişini, kazanımını Norayr Olgar ve Sayat Tekir ile konuştuk. Kamp Armen direnişi nasıl başladı, Kamp Armen’deki karşılaşmalar nasıl yaşandı, “Yüzleşme”ye dair deneyimleri neler oldu…

“Kendi Atlantis uygarlığınızı yaratmışsınız. Evinizi yaratmışsınız. Bir kırlangıcın yuvasını yaratması gibi bir şey. Gelip elinden alıyorlar senin. “Siz gidin hakkınız yok” diyorlar. Bunu yaptılar. Aldılar elimizden. Beş yıl mahkemelerde uğraştım ama aldılar. Çünkü emsal kararlar vardı. Bizi de oradan attılar. Attıktan sonra müthiş bir harabeydi. Hiç kimse için kullanmadılar. Alıp orayı özürlü çocuklar için aynı maksat bir iş için, yetim çocuklar için ya da çocuklar için ya da yaşlılar için ne bileyim… O yaratılan şeyin bir devamlılığı olmuş olsaydı; bir şeye yarasaydı, yine bu kadar gam yemeyecektim. Sonuçta, insanlık bir devamlılıktır, bir insanın yarattığından başka bir insan yararlanabilir. Yok, bu da yok… Öyle harabe olarak bıraktılar…”

Hrant Dink, Kırlangıç’ın Yuvası belgeselinde Kamp Armen’i böyleanlatıyordu.

Dink’in öldürülmesinin sekizinci yılında Kamp Armen’de bir şeyler oldu. Bir gün iş makineleri geldi, Ermeni gençler oradaydı, yanlarında başkaları da vardı, makineler çekildi. Direniş başladı.

175 gün direndiler. Sonunda “Siz gidin hakkınız yok” diyenler gitti. Kamp Armen iade edildi.

Soykırım’ın 100. yılıydı.

Direnişin 101. gününde Kamp Armen’de nöbeti sürdürenlerle söyleşiyapmıştık.

“Ermeniler 100 yıllık bir suskunluk yaşıyor. Kamp Armen ile birlikte gençler konuşmaya, aileler de korksa da gençlere destek olmaya başladı” sözleri aklımın kenarında asılı kaldı.

Soykırım’ın 101. yılında Kamp Armen Direnişini, kazanımını konuştuk.

Nor Zartonk’tan Norayr Olgar ve 101. yıl etkinlikleri için gittiği Arjantin’den sesini ulaştıran Sayat Tekir anlattı.

Özellikle Ermeni gençler Soykırım’ın 100. yılına nasıl bir ruh haliyle geldi, Kamp Armen direnişi nasıl başladı, Kamp Armen’deki karşılaşmalar nasıl yaşandı, “Yüzleşme”ye dair deneyimleri neler oldu…

Soykırım’ın 100. yılına not düşülen Kamp Armen direnişinden anlattıkları şöyle…

‘Veda’dan dönülen yol

Kamp Armen direnişi nasıl başladı?

Norayr Olgar: Kamp Armen direnişi aslında 6 Mayıs günü, iş makinelerinin Kamp Armen’e girmesiyle birlikte başladı. Bu direnişin örgütlenmesi ise bir ay kadar öncesine dayanıyor.

Kamp Armen öğrencileri her sene düzenli olarak piknik yaparak Kamp Armen’e ziyaretler gerçekleştiriyorlar, kendi yetiştikleri, kendi elleriyle yaptıkları kampta eski günleri yad ediyorlardı.

Nor Zartonk olarak 2015’teki pikniğe katıldık. Orada öğrendik ki kamp artık yıkılacaktı, elinde bulunduran kişi kampı yıkıp yerine başka bir şey yapacaktı. Orada insanlar duygusal dakikalar yaşadı. Bir veda gibiydi. “Kapatıyoruz, bir daha buraya gelemeyeceğiz, burası bitti” gibi konuşmalar oldu.

Kamp Armen’in geri alınmasıyla ilgili 30 senelik de bir hukuki süreç var. Hrant Dink de yaşarken bunun mücadelesini vermişti. Kırlangıcın Yuvası belgeselinde kendisi anlatıyor neler yaptığını. Orada görüyoruz, “Satılıktır. Özel mülk” tabelası önünde aslında bir mülkün nasıl gasp edildiğini bize işaret ediyordu.

Kampın kapatılacağını, yıkılacağını duyunca, Nor Zartonk olarak bir toplantı aldık. Kamuoyu oluşturmaya çalıştık. Sosyal medyada Kamp Armen yıkılmasın sayfaları açtık, insanlara Kamp Armen’in ne olduğunu anlatmaya başladık. Yazılamalar yaptık Ermeni yerellerinde. En büyük toplantımız da yıkımın başlayacağı günün bir hafta öncesindeydi, iletişimi kurma ve direnişi başlatma için plan yaptık.

Gezi Parkı’ndaki direnişten de deneyimlemiştik. Oradan yola çıkarak, bu Ermenilerin bir uyanışı olacak, Kamp Armen geri alındığında tekrar uyanacak diye yola çıktık.

Sayat Tekir: Direniş, Kamp Armen’in yıkılma izni alındığında başladı. Nor Zartonk olarak karar aldık;  direniş örgütleyip işgal edecektik. Kampı işgal etmeden yıkım başladı. Kamptaki son piknik epey duyulmuştu. Bunun üzerine mal sahibi hızlı davrandı, tepki oluşmasından çekiniyordu.  Üçte biri yıkılmıştı, biz gittik, duyarlı insanlar da geldi, direndik.  Gezi Direnişi ya da diğer grevlerden öğrendiğimiz o dayanışma ağını oluşturduk ve direniş orada başladı.

Pankart 100. yıl yürüyüşünden: Soykırım sürüyor

Norayr: İş makinalarının Kamp Armen’e girmesiyle biz de oradaydık çeşitli demokrat çevrelerle birlikte. Belli bir kamuoyu oluşmuştu. Tuzla HDP ilçe teşkilatı, CHP teşkilatı, Garo Paylan vardı.

Gittiğimizde yıkım başlamıştı, Kamp’ın bir kısmı yıkılmıştı. Fakat konuşmalar, görüşmeler sonrasında zaten kepçenin operatörü ‘Ben burayı yıkamam’ dedi. Makinayı geri çekti. Geri çektikten sonra da gazeteciler geldi, Kamp Armen’in işgali o günden beri başlamış oldu.

Kamp Armen’in geri alınması Soykırım’ın 100. senesine denk geliyor. 6 Mayıs’tan önce 24 Nisan’da İstiklal Caddesi’nde büyük bir yürüyüş gerçekleştirmiştik, birçok çevre de destek vermişti. Bu topraklardaki her sene dile getirdiğimiz inkara karşı tam bir yüzleşme istediğimiz, devletin bu Soykırımı kabul etmesini talebimizi dile getirmiştik.  O motivasyonla da oraya gittik.

Kamp Armen Anadolu’dan gelen yetim çocukların İstanbul’da kendi dillerini, kültürlerini öğrendikleri bir sığınak, bir yetimhane. Bu motivasyonla örgütlü bir şekilde burayı geri almamız gerektiğini düşündük.

100. senede İstiklal Caddesinde yürüdüğümüz pankartı Kamp Armen’e astık; “Soykırım sürüyor”. Soykırım’ın bir belgesi orası. 36 Beyannamesi ile birlikte bir halkın nasıl topraklarda mülksüzleştirildiğinin bir kanıtı.

“Artık yeter”

Soykırım’ın 100. yılında Ermeni gençleri nasıl bir ruh halindeydi?

Sayat: Soykırım’ın 100. yılında hem gençlerde hem yaşlılarda, genel olarak tedirginlik hakimdi. Ama bir taraftan da “Artık yeter” hissi de var, bu gençlerde daha farklı. Yaşlı nesil, her on yılda bir Türkiye’de bir şeyle karşılaştığı için korkusu hep taze kaldı. Evet, 1915 Ermeni Soykırımı çok önemli, ama ne ilkti ne de sondu. 1915’ten önce de katliamlar yaşandı. Cumhuriyet döneminde her on yılda bir, bir cinayet, bir ayrımcı uygulama, bir ayrımcı vergi, 6-7 Eylül gibi bir uygulama ya da bir katliam yaşandı.

Belirtmek lazım ki, Ermenilere yapılan şey Ermenileri etkiliyor ama diğer azınlıklara yapılanlar da Ermenileri etkiledi. Azınlık toplumları arasında görünmez de olsa böyle bir duygusal bağ vardır.

Aras’ın ortaya çıkması, Agos’un kurulması, Ermeni Soykırımı’nın 90. yılı, Hrant Dink’in, Sevag Balıkçı’nın, Maritsa Küçük’ün öldürülmesi, Nor Zartonk’un çalışmaları, Soykırım’ın yüzüncü yılı, yerel ve genel seçimlerde Ermeni adaylarla ve nihayetinde Kamp Armen direnişi ile Ermeni toplumu politizasyon sürecine girmişti.

Giderek daha çok Ermeni genç haklarını savunan bir yerdeydi. 100. yılda “Artık yeter” hissiyatındalardı. Bunun için bir araya geldiler. Kamp Armen de zaten bundan çok güç aldı. Gençler de üst nesil de direnişe katıldılar. Kamp Armen geri alındı ama alınmasa bile birinci günü Ermeniler olarak biz kazınmıştık,  o direnişi kazanmıştık, çünkü Ermeniler oraya destek olmuşlardı. 100 yıl sonra ciddi bir direniş yaptılar, ne mutluyuz ki bu direniş sadece Ermenilerle olmadı diğer halklardan da bu direnişe katılanlar oldu.

“Bir Ermenilere bakalım çıkalım”

Direnişe birçok halktan destek geldi. Orada nasıl bir karşılaşma yaşandı?

Norayr: Orada direniş başladığından beri çok iyi de dostluklar kurduk. Bir arada yaşamanın, birlikte üretmenin ne kadar bir şeyleri değiştirdiğini gördük.

Benim telefonum koordinasyon için verdiğimiz numaraydı. İnanılmaz şeyler geldi; İngiltere’den arayıp “Size yemek sepetinden yemek gönderiyim mi?” diyeninden, gecenin bir yarısı Tuzla’da oranın kamp olduğunu bile bilmeyen, oluştuğumuz kamuoyuyla “Tuzla’da bir şeyler oluyor. Burada bir yetimhaneyi yıkıyorlar” diye pazar arabasına böreğini doldurup gelen teyzeye kadar birçok insan oraya geldi.

Oradaki direnişimizle birlikte hem bu kampı geri alacağız dedik hem de bu topraklarda yaşayan Ermenilerin 100 yıllık derdini anlatmaya çalıştık.

Sayat: Türkiye’de bir Ermeni Konsolosluğu yok, Ermenilerle ilgili bir sorusu olduğunda insanların ulaşabileceği yerler zaten fazlaca değil. Kamp Armen biraz bunu yarattı. Kocaeli’nden gelen insanlar vardı, başörtülü insanlar geldi. Çevre il, ilçelerden,  Fransa’dan, Almanya’dan gelenler vardı. Birçok insanı bir araya getirdi, Ermenileri merak eden insanları da getirdi. Kendilerinden önceki nesillerde Ermenilik olan insanları da bir araya getirdi. İnsanlar Ermenilere tanışmaya geldiler. Bir bakıp çıkma gibi bir şeydi belki. “Bir Ermenilere bakalım çıkalım” gibi bir şey de vardı. Gelip hem Ermenilere destek olmak, hem bizle tanışmak isteyen insanlar vardı.

Cinayet mahallinde meram anlatmak

Soykırım’ın 100. yılının sloganı da olan “Yüzleşme”, Kamp Armen’deki pratiğe nasıl yansıdı?

Norayr: Birçok etkinlik yaptık. Ermenice dili atölyesi yaptık, 2011’de askerliğini yaptığı sırada öldürülen Sevag Balıkçı’nın annesi Ani Balıkçı geldi Ermenice anlattı bize. Ermeni dili, tarihi, kültürü üzerine birçok çalışma yaptık. Bunun diğer yanındaysa her gelenle iletişime geçip konuşarak aslında bu yüzleşmeyi de sağlamaya çalışıyorduk.

Çeşitli çevreler geldi, hem çevremizdeki devrimci sosyalist örgütlerden birçok arkadaş desteğe geldi hem Tuzla yerelinden birçok halk geldi. Biz bir anda orada “Burada bir yetimhane varmış da yıkılıyormuş börek getirdim” diyen teyzeye de bir şeyler anlatma kaygısıyla orada durduk, direndik.

“Asıl hikayeyi anlatma fırsatımız oldu”

Kamp Armen gibi binlerce mülk var bu topraklarda, her gün gasp ediliyor, yıkılıyor. Şu anda Diyarbakır’da kamulaştırma adı altında Ermenilerin Ortadoğu’daki en büyük kilisesi, Ermenilerin en büyük kamusal alanı devlet tarafından el konulmuş, tahrip edilmiş durumda. Bu linç ve talan politikası zaten cumhuriyetten beri devam ediyor. Biz sadece bunun bir tanesini kurtarmaya çalıştık kurtardığımız yer de asıl meramımızı anlatmak için bir alan oldu.

Bir olayı “cinayet mahalli” derler ya, aslında orada anlatıyorsun. Bu devlet geliyor burayı yıkıyor, buradaki o hafızayı da silmek istiyor, tarihi de silmek istiyor, Hrant Dink ve onun gibi birçok çocuğun elleriyle yaptığı şeyi süpürüp almak istiyor senden.

Kamp Armen’de sırf duyarlılıktan, “bir yetimhaneyi koruyorsun” diye gelen insana bir anda bizim asıl hikayeyi, büyük çerçeveyi de anlatma fırsatımız oldu.

Bununla birçok yüzleşen kişi de oldu. “Ben aslında daha milliyetçi bir fraksiyona üyeydim, öğrendim ki benim de ninelerim dedelerim Ermeniymiş, burası da böyleymiş” deyip bir anda o olaydan çok etkilenen ve dönüşen insanlar oldu.

Yüzleşme açısından, Soykırımın 100. senesinde bu bizim için çok kıymetliydi. Umarız ki, bir sürü gaspedilen mülkümüz var, bu bir işaret olsun, milat taşı olsun ve bu inkara son verilsin, devlet bu soykırımla yüzleşsin artık.

“Bir araya gelip konuşma fırsatımız oldu”

Sayat: Bazen olumlu bazen olumsuz tartışmalar da yaşandı. Bunların hepsi Türkiye’de kimlik sorunun çözülmemesiyle de alakalı. Ermeni Soykırımı ya da farklı konularda tartışmalar oldu. Bazen dozu değişti ama hiçbir zaman saygı sınırının dışına çıkmadı ama bazen hararetlendi.

Bu tam da bizim de istediğimiz şeydi; tartışma hararetlense bile bir araya gelip konuşmaktı. Kamp Armen tam da bir araya gelip konuşma ortamını yaratı. Bence kıymetli olan da oydu.

Kamp Armen: Ermenilerin Gezi’si

Kamp Armen direnişi “Ermenilerin Gezisi” diye adlandırıldı. Gezi direnişinde de Nor Zartonk olarak parktaydınız. Oranın aslında Ermeni mezarlığı olduğunu hatırlatarak direnişe destek verdiniz. Gezi’den Kamp Armen’e Ermeni gençlerini motivasyonu neydi?

Norayr: Gezi Parkı’nda da var olurken kendi sözümüzü, bu topraklardaki Ermenilerin nasıl yok olduğuna nasıla asimile olduğuna ve tarihi nasıl değiştirdiği üzerinden anlatmaya çalıştık.

Gezi Parkında insanlar oranın park olarak kalmasını istiyorlar bir yandan da iktidara karşı birikmiş bir çok da öfkesi vardı. Bunları da dile getirmek için de oradalardı.

Biz Ermenilerin de bir derdi var bu topraklarda. Hem bu sebepten hem de Nor Zartonk olarak bir görev olarak gördüğümüz, Türkiye’de bir arada yaşamak için sürdürdüğümüz mücadele için orada bulunduk.

Oradaki sözümüz de şuydu: Orası bir Ermeni mezarlığıydı; Surp Agop Mezarlığı. Burası devlet tarafından yıkıldı, üzerine mezarlık taşlarıyla park yapıldı. O durumda o parkı da bizden almak istiyorlar. Bizim mezarlığımızı aldınız ama parkımızı alamayacaksınız dedik. Bir arada yaşamamızın tek umudu, bu talana karşı birlikte dur diyebilmek. Orada “mezarlığımızı istiyoruz” diye durmadık, “parkımızı istiyoruz” diye durduk. Ama kolektif hafızamızı yaşatmaya, aktarmaya devam ettik.

Kamp Armen de aslında Ermenilerin Gezi’siydi. Çünkü ortada yine bir talan var, yıkım var ve buna karşı direnmek için Ermeni gençleri bir araya geldi. Birçok insan geldi katıldı, birçok Ermeni aslında Kamp Armen’de kendini buldu diyebiliriz.

Kamp Armen zaferinin oluşturduğu tebessüm

Kamp Armen direnişi Ermeni gençlere, Ermeni halkına nasıl yansıdı? Neleri değiştirdi?

Norayr: Bir uyanışa yol açtı bu. Kamp Armen’le birlikte Ermeni halkı aslında o kaybettiği kolektif yaşam pratiğini tekrar deneyimledi. Kamp Armen bittikten sonra da şu anda görüyoruz ki Ermeniler daha çok mücadeleye katılıyor, daha çok sözünü söylemeye başlıyor, daha çok kendi derdini dile getirmeye başlıyor. Gördü ki; yapabiliyoruz, yaptık ve bir daha da yapabiliriz. Aktif siyasete bu şekilde de katılıyor.

Kazanımla bitmesi bizim için çok iyiydi. 175 günlük mücadeleden bahsediyoruz ve aslında bazı dönemlerde ilgi düştü. Bazı dönemlerde medyada bazı yayın organlarının “Kamp Armen iade edildi tapusu verildi” gibi yalan açıklamalarıyla, hükümetin milletvekilinin yaptığı açıklamalarla karşılaştık. Bu çok zor ve engebeli bir yoldu. Oradaki yaşamı sürdürebilmek de kolay değildi.

Orada birçok ihtiyacımız oluyordu, çevreden gelen desteklerle ayakta duruyordu. İnsanların getirdiği yemeklerle ayakta duruyordu, insanların oraya birlikte temizlemesi, her gece tuttuğumuz nöbetler vardı. Onların sonucuna kazanıldı.

Bu iradeyi gösterdik, Soykırımın 100. yıl

ında Kamp Armen’de Ermeniler gelip bir direniş başlatıp Soykırım’dan arta kalanların yetiştiği kampı tekrar alıp hayatı tekrar kurabiliyorlar. Bunu gösterdik orada.

“Birlikte mücadelenin kıymetini gösterdi”

Sayat: Kamp Armen’in kamuoyuna yansıması yerince iyi olmadı. Ermeni ya da Ermeni olmayan medya kurumlarının şapkayı öne koyup düşünmesi gerekiyor, daha iyi yansıtabilirdi ama herkes kendi durduğu yerden yansıttı bu direnişi.

Bu direniş bir şey gösterdi. Her ne kadar başka şeyler söylense de, “Seçim öncesi verildi” diye diskur olsa da biz direnirken “Nasılsa alamayacaksınız” diyen birçok insan vardı. Biz şunu gösterdik; “Biz direnirsek, kendi haklarımıza sahip çıkarsak bir şekilde kendi haklarımızı geri alabiliriz”. Ama öyle, ama böyle. 175 gün altı aya tekabül eder. Kısa süre değil. Altı ay gece gündüz kaldık, sobalarımızı almıştık, kışın da devam edecektik.

Bu direniş tüm Ermenilere şunu gösterdi; insanların kendi hakları savunmaları gerekiyor, kendi hakları için direndikleri zaman bu hakları alabilirler. Her zaman başaramayabilir ama bu sefer başardık.  Ankara, Suruç bombalamaları yaşanmıştı o dönem, bütün o umutsuz ve kötü havaya karşı Kamp Armen zaferi bir tebessüm, bir umut olmuştu. Bunu farklı halklardan insanlarla direnerek yapmamız da bu halkların bir araya gelmesi ile birlikte mücadelenin ne kadar kıymetli olduğunu hepimize gösteriyor

Kamp Armen’in birlikte inşası

Kamp Armen’deki son durum ne?

Norayr: Kamp’ta bir çevre düzenlemesi oluştu. Ermeni mimarların, Hrant Dink Vakfı’nın, birçok kurumun arasında olduğu bir yapılandırma kurulu ile Kamp tekrar inşa edilecek. Ama Kamp’ın ne olacağı konusunda toplantılar alınıyor. Birlikte inşa edeceğiz orayı. Oranın ne olacağına da, nasıl olacağına da birlikte karar vereceğiz. Sonunda yine dağılan Ermenilerin, kendi mahallerinde, kendi evlerinde birey birey aile aile tedirginlikle yaşayan Ermenilerin bir kamusal alanda kendini ifade edebildiği kendi kültürünü yaşatabildiği bir alan olarak tekrar umarız ki dönüşecek.

“Bahşetmek” değil yasal düzenleme

Kamp Armen direnişi sırasında da sıkça dile getirdiniz, benzer durumda birçok mülk var. Onlarla ilgili süreç nedir? Kamp Armen’in iadesinin diğer mülklerle ilgili sürece yansıması olabilir mi?

Norayr: Kamp Armen süreci, 36 beyannamesi ile bir el koyma hikayesi. Kamp’a el konduktan sonra bir önceki sahibine iade ediliyor. Mülkün tapusu çeşitli kişilerce el değişiyor.  Hukuki süreç tıkanıyor. Bu yolun sonucunda biz direnişi başlattık.

Kamp Armen meselesi hukuki süreç iletilerek çözülmüş bir şey değil. Kampın sahibi araziyi hediye etti, bağışladı vakfa. Bir bağış gibi gösterilmeye çalışıldı. Bu devletin de çok işine yaradı, hukuki süreç işlemediği için diğer mülkler için hak talebinin doğacı emsal karar da çıkmamış oldu.

Kamp Armen’in iadesi bir kazanım mıydı? Evet bir kazanımdı. Bir şekilde biz orada kendi derdimizi bunun aslında böyle olmadığını anlatarak o kampı aldık.

Benzer durumda birçok mülk var. Bunların geri kazanılmasına gelince, ülkede 100 bin tane bile Ermeni yok, gidip tek tek işgal ederek elimizden geldiği kadar her yere koşturmaya çalışacağız ama hukuksal olarak bir değişim yapılması lazım. Bu tarihle yüzleşmesi lazım ki Ermenilerin elinden gasp edilen mülkler geri verilsin.

Bu bahşetmekle olacak bir şey değil, anayasal, yasal değişiklikle olacak. Soykırım’da parmağı olanların ifşa edilmesi, yaşananların anlatılması ile olacak bir şey. Yoksa tam bir adaletten bahsedemeyiz.

Diyarbakır’da üç kilise kamulaştırma adı altında devlet tarafından gasp edildi. Akıbetini de bilmiyoruz. İtiraz edilecek mahkemeye zaten bölgede katliam sürüyor devlet eliyle. Bunun sonucunda devlet kaşıkla verip kepçeyle geri alma geleneğini edinmiş durumda.

“100 sene öncenin pratiğini yaşıyoruz”

Soykırım sırf Ermenilerin fiziksel olarak bu topraklardan yok olması, sürgün yollarında ölmesi, öldürülmesi dünyanın dört bir yanına dağılması değil. Ermenilerin kalan bu mallar üzerine kuruldu Türkiye burjuvasi. Bu şimdi de yapılmaya çalışılıyor. Kürt halkı kendi topraklarından kendi ellerinden gönderilmeye çalışılıyor göç ettirilmeye çalışılıyor, katlediyor ve devlet oraya da el koymaya çalışıyor. Bizim başımıza 100 sene önce geldi şu an aynı pratiği tekrar yaşıyoruz.

Bunun tek yolu inkara karşı mücadele etmek.  Çünkü inkar soykırımın son aşaması, inkar sürdükçe soykırım da sürüyor, soykırım sürdükçe bırak evimizi, barkımızı, kilisemizi, Hrant öldürülüyor, Sevag öldürülüyor, Maritsa Küçük öldürülüyor. Ermeniler durmadan esir halinde, Türkiye’de, esirmiş gibi yaşamaya devam ediyorlar. Biz kendi canımızın güvenliğini, birlikte yaşamamızın ne kadar normal bir şey olduğunu anladıktan sonra halklar olarak kendi ellerimizle Kamp Armen gibi birçok alanda birlikte yaşamı tekrar inşa edebiliriz. Bunu önce devlete kabul ettirmemiz, devlete anlatmamız lazım.

Kamp Armen: Soykırım anıtı

Kamp Armen’de direnişinin, zaferinin ve sizin Soykırım’ın 101. yılında mesajınız nedir?

Sayat: Kamp Armen’de direnirken söylüyorduk; Türkiye’de Ermeni Soykırımı ile ilgili anıt yapmaya gerek yok, çünkü zaten bu anıt var; Kamp Armen. Bir bölümü yıkık, aynen Ermeniler gibi ama bir bölümü canlı, kendi çocuklarıyla rengarenk direniyor diye anlatmıştık.  Bugün o direniş kazandı. Umarım diğer direnişlere de, diğer adalet arayışlarına da bir umut oluşturdu ve direnmenin önemini bir kez daha herkese gösterdi.

Norayr: Durmadan yüzleşmeden, inkara son verilmesinden bahsediyoruz. Durde Platformu’nun Soykırım panelinde Ümit Kıvanç şimdiye dek Türkiye siyasetinde, darbenin ortasında siyaset yapmış insanlar, o zamanlar devrimci fraksiyonların kendi aralarında birçok ayrıma gitmesine rağmen Soykırım’ın neredeyse hiç konuşulmadığından söz etmişti.

Biz her sene yaptığımız Soykırım anmaları ile yaşadığımız koşularda görüyoruz ki bu inkar politikasına son verilmeli. Naçizane talebim; birlikte mücadele ettiğimiz, alanlarda olduğumuz, hak mücadelesini verdiğimiz arkadaşlardan, bu inkâra son verilmesi için bizimle birlikte, bizden önce mücadele edecek kişilerdir. Nor Zartonk olarak birey birey herkese bir şey anlatabiliriz belki ama birleşmedikçe hiçbir şeyiz. Birleşmedikçe Kamp Armen’i de alamazdık. Birleşemezsek bu devlet, Soykırımla da yüzleşmeyecek, onun için diyoruz ki evet böyle bir gelenek yok ama bundan sonra en azından şu anda olan katliamların durdurulması için önce bununla yüzleşilmeli.

24 Nisan’da 15.30’da Sevag Balıkçı’nın mezarı başında olacağız, 19.15’te de Tünel meydanında basın açıklaması okunacak.

Ermeniler bu topraklarda adalet talep edecek tekrar. Kendi dertlerini dile getirecekler bundan da yılmayacaklar.