Türk, Doğru, Çalış…

[ A+ ] /[ A- ]

Esra ÇİFTÇİ
Günlük Gazetesi

Türkiye’de çocuk aileden çıkıp devlete teslim edildiğinde yani okula başladığında ilk ırkçı ilmini almaya başlıyor. İlk ders “Andımız” ve “İstiklal Marşı”nı ezberlemek ve okumak oluyor…

Elleri daha kalem tutmayı öğrenmeden, kendi elbiselerini dahi tek başına giymeyi beceremeden, yalpalaya yalpalaya yürüyerek, askeri formatta sıraya sokulup, hazır ol duruşuna geçip başlıyor “Türküm, doğruyum…” demeye.

Çocuk, İlk kimlik bunalımını burada yaşamaya başlıyor. Aslında o yaşına kadar bunun farkında bile değil, hoş doğal olarak umurunda da değil. Dünya Sağlık Örgütü çocuk istismarını “Çocuğun sağlığını, fiziksel ve psikososyal gelişimini olumsuz etkileyen, bir yetişkin, toplum ya da devlet tarafından bilerek ya da bilmeyerek tüm davranışlar çocuğa kötü muameledir” der.

Türkiye’deki eğitim sisteminin okullarda ideolojik yönlendirme yaparak, çocuğun anlamını kavrayamadığı, askeri nizama getirterek and içmeye ve “İstiklal Marşı”nı okumaya zorlaması, çocuğa yönelik açık bir şiddettir. Türkiye’deki militarist anlayış, ölüm makinelerinin sergilendiği, tankların, tüfeklerin olduğu resmigeçitleri gururla anımsanacak olaylar olarak sunar. Küçük yaştaki çocuklar kendileri için daha iyi eğitim olanakları, aileleri için daha iyi sosyal haklar yaratmakta kullanılabilecek milyonlarca doların harcandığı silahları görüp gurur duymaları için resmigeçitlere taşınırlar…

Prototip insan yaratmaya çalışan devlet, ilk adımı okullarda atıyor, çocukları devletin ve resmi ideolojinin militer ruhunu enjekte edeceği kobaylar olarak görüyor. İlkokula temel atıldığı günden itibaren tüm eğitim alanında bu militer yaklaşım sürüyor. Salt ant içirterek ya da marş okutarak yapmıyor bunu. Liselerde de zorunlu Milli Güvenlik Dersleri var. Benim zamanımda üniformalı askerler katılırdı bu derse, şimdilerde yine öyle mi bilmiyorum. Üniforması ile içeri girer girmez sinerdik hepimiz bir yere, bizler askeri darbeye tanık olmuş çocuklardık, birçoğumuzun evinde postal izi hâlâ duruyordu, o yüzden sanki bir yanlış yapsak silahını çekip vuracak bizi diye düşünüyorduk. Belki de o silahların masum insanlara nasıl kolay çekildiğini gördüğümüzdendi.

Asker mantığı hiçbir zaman değişmiyor, mantıksızlığın mantığı. O yıllarda da, şimdi de niyetleri ortada. Basına yansıyan haberlerde, Milli Güvenlik dersleri vermek üzere okullara gelen subaylar öğrenciden öğretmene, idareciden okul aile birliğine kadar herkes hakkında istihbarat toplamakta, fişlemeler yapmaktadır.

Militarist olmak için üniforma giymek gerekmiyor elbet, sivil görünümlü militarist insanlarda aynı işi layıkıyla yapıyor, bunlardan biri de bir okulun müdiresi… Diyarbakır’da Lise öğrencisi E.T İstiklal Marşı’nı okurken önce dili sürçüyor sonra da tebessüm ediyor. Fakat buna rağmen toparlanıp marşı okumaya devam ederken, okul müdiresi Serpil Tekay’ın gözünden kaçmıyor bu durum, töreni yarıda keserek öğrenciyi yanına çağıran Tekay, 15 yaşındaki öğrenciden “Şimdi ‘ben bir eşeklik ettim, özür dilerim’ diyeceksin, yoksa seni disipline veririm” tehdidinde bulunuyor. Neymiş efendim İstiklal Marşı’na saygısızlık etmiş…

Müdirenin öğrenciye verdiği ceza ise tüm okulun karşısında “Ben eşeklik yaptım” diyerek bağırtması. Çocuk disipline gitme korkusundan öğretmenin bu talebini yerine getiriyor. Buna rağmen ikna olmayan çakma öğretmen öğrenciye dönerek “Sesin yüksek çıkmadı, arka taraflar duymadı” diyerek aynı cümleyi, bu kez yüksek sesle tekrarlatıyor. Şimdi bu hareketle eşekliği öğrenci mi, yoksa öğretmen mi yapmış oluyor?

Bu olaydan sonra psikolojisi bozulan öğrenci bir hafta rapor alıyor, öğrencinin babası savcılığa suç duyurusunda bulunuyor. Kendini kötü hisseden E.T ise bir daha okula gitmek istemediğini söyleyerek “Okulda kimsenin yüzüne bakamaz hale geldim” diyor.

Bildiğim kadarı ile öğretmenlerin pedagojik formasyon almaları zorunlu, okul müdireliğine kadar yükselen bu öğretmen, toplum önünde birinin onurunu kırmanın tamiri mümkün olmayan bir durum olduğunu bilmiyor mu? Hele ki bu 15 yaşında bir çocuk ise.

Bu tür tutum ve davranışlar bireysel ve toplumsal yabancılaşmayı artıracaktır, ortaya çıkacak şizofren birey ve toplum herkesle her daim savaşa tutuşacaktır. Türk ulusalcılığı çocukların, gençlerin hayatlarını karartmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Çünkü “Ulus” gibi uydurma bir ideolojiye çocuklar neden varlığını armağan etsinler? Ya da “Milli Güvenlik” adı altında Türklerin dışında tüm halkların düşman edildiği, en önemli vurgunun Türklük olduğu bir derste çocuklar neden buna inanmak zorunda kalsınlar?