Cumhurbaşkanlığı seçiminin bir tarafında, 12 yıllık AKP iktidarı süresince, başbakan olarak, toplumu ayrıştıran, tüm ötekilerin üzerindeki baskıları sürekli arttıran, emek ve emekçi düşmanı ekonomi politikalarının uygulayıcısı, Gezi’de yitirilen canların öldürülme emrini bizzat verdiğini söyleyen ve iktidarını ayakkabı kutuları üzerine kuran Erdoğan var. Ermenileri sürmekle tehdit eden, adlarını dahi “affedersiniz” diyerek anan, haklı adalet mücadelelerini politik koz olarak kullanan ve devletin bir asırdır süren inkâr politikasını sürdüren Erdoğan.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin diğer tarafında ise, devletçiliği ile sürekli övünen, Türk-İslam sentezi politik fikirleriyle “öteki”lerini çoktan belirleyen “çatı aday” İhsanoğlu var. Sağcılığı ile bilinen İhsanoğlu’nun diğer halklara olan yaklaşımını, annesinin Rodoslu olduğunu söyledikten sonra, “Annem Türk’tür, akla başka bir şey gelmesin” sözleri gayet iyi açıklıyor. Gezi Direnişi’nin yalnızca ilk üç gününü tasvip eden(!) ve Sivas Katliamı gibi bir derin devlet organizasyonunu “provokasyon” olarak gören İhsanoğlu, ılımlı İslam projesinin yeni vitrini olmaya adaydır.
Türkiye halkları, yaratılmaya çalışılan algının aksine, birbirlerinin kopyası olan bu iki sağcı adaya mahkûm değildir. “Halkın ve Değişimin Adayı” olan Halkların Demokratik Partisi adayı Selahattin Demirtaş, Ağustos seçimlerinde tüm halklardan emekçilerin umududur.
Devletçi ve inkârcı, birbirinin kopyası iki aday karşısında bizim cumhurbaşkanı adayımız; Sivas’tan Lice’ye halkla kol kola yürüyen, Ermeni Soykırımı gerçeğini meclis kürsüsünden haykıran, ayrımcılığa karşı hayatı boyunca mücadele eden, emekçilerin, LGBTİ’lerin ve tüm ezilenlerin haklarını savunan Selahattin Demirtaş’tır.