Claudia Roth: Soykırımı Tasarısı’nı daha fazla ertelemek mümkün değil

[ A+ ] /[ A- ]

claudiaroth

Gözde Kazaz
Agos

Daha önce iki defa ertelenen Ermeni Soykırımı Tasarısı, 2 Haziran’da Almanya Federal Meclisi’nin gündemine geliyor. Tasarıyı sunan Almanya Yeşiller Partisi üyesi ve Almanya Federal Meclis Başkan Yardımcısı Claudia Roth Agos’a konuştu. Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu’NUN söz konusu tasarının geçmemesi için Federal Meclisi’i uyardığını hatırlatan Roth, “Bunu kabul etmiyoruz. Umuyorum ki parlamentodaki gruplar Türkiye’ye bir kere daha boyun eğmez ve tasarı planlandığı gibi kabul edilir” diyor.

Berlin – Almanya’da kamuoyunun gündeminde, özellikle ‘Erdowie, Erdowo, Erdogan’ klibi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın komedyen Böhmermann’a açtığı hakaret davasının ardından Türkiye’de ifade özgürlüğü ve medyaya yönelik baskılar var. Başını Şansölye Merkel’in çektiği AB üyesi ülkeler, Türkiye’yle Geri Kabul Anlaşması’nı imzalayarak mülteci meselesinde sorumluluğu üstünden atmış görünse de konu Almanya’da komuoyunu ikiye bölmüş görünüyor. İktidardaki koalisyon destekçileri ve sağcılar anlaşmayı desteklerken muhalif partiler, liberaller ve solcular, anlaşmayı hem mültecilerin hayatı pahasına yapıldığı, hem de AB’nin Türkiye’de yaşanan hak ihlallerine göz yumduğu için eleştiriyor. Tüm bu tartışmaların ortasında Berlin merkezli ulusal gazete Die Tageszeitung (taz), 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü gününde Türkiye’de medya özgürlüğünü odağa alan özel bir ek yayımladı. Türkiye’den gazetecilerin yazılarına yer veren ve Almanya basın tarihinde ilk defa Türkçe-Almanca yayımlanan bu eki hazırlamak için, aralarında benim de bulunduğum iki editör Türkiye’den davet edildi. ‘Sansürsüz’ başlığıyla yayımlanan 16 sayfalık gazetenin yayımlandığı gün, Türkiye’de medya özgürlüğünün tartışıldığı bir panel düzenlendi. Türkiye’den gelen biz gazetecilerin yanı sıra, Die Welt Gazetesi Türkiye temsilcisi Deniz Yücel ve Almanya Federal Meclis Başkan Yardımcısı Claudia Roth da konuşmacılar arasındaydı.

Almanya Yeşiller Partisi üyesi ve Meclis Başkan Yardımcısı Roth’un Türkiye konulu bu toplantıya katılması tesadüf değil. 1989’da Yeşiller adına Avrupa Parlamentosu üyesi olduğu dönemden beri Türkiye’nin AB’ye kabul edilmesi için çalışan Roth, 1990’larda Türkiye’de yaşanan ağır insan hakları ihlallerini de parlamento gündemine taşıyan isimlerden biri oldu. 2013’te Gezi protestoları sırasında polis şiddetine maruz kaldı. Son yıllarda Almanya’da Türkiye hükümet politikalarını eleştiren isimlerin başında geliyor.

Claudia Roth’la, Yeşiller’in hazırladığı ve meclis gündemine gelecekken iki defa ertelenen Ermeni Soykırımı Tasarısı’nı, Soykırımda Almanya’nın sorumluluğunu, Geri Kabul Anlaşması’nın Almanya-Türkiye ilişkilerinde ne anlama geldiğini konuştuk.

Ermeni Soykırımı tasarısının 2 Haziran’da Almanya Federal Meclisi’nin gündemine geleceği açıklandı. Bu sefer tasarının kabul edileceğini düşünüyor musunuz?

Artık zamanı geldi. Tasarının daha önce meclis gündemine gelmemesi bizim değil Sosyal Demokrat Partisi ve Hristiyan Demokrat Birliği’nin suçuydu. Biz geçen sene, soykırımın 100. yılında kabul edilmesi taraftarıydık. Soykırımın yıldönümünde cumhurbaşkanı Joachim Gauck ve Parlamento başkanımız Norbert Lammert soykırım ifadesini kullanmıştı. ‘Tüm politik grupların katıldığı bir yasa tasarısı hazırlayacağız’ demiştik. Ama diğer gruplar bunu yapmadı, ertelemeye çalıştılar. Ve şimdi Hristiyan  Demokratik Partisi lideri, ortak bir yasa tasarısının 2 Haziran’da parlamentoya geleceğine dair söz verdi. Fakat geçen gün gazetelerde okuduğumuz haberlere göre Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi parlamentomuzu yasa tasarısının geçmemesi konusunda uyarmış. “Soykırım demek yabancı bir parlamentonun yetkisinde değil” demiş. Umuyorum parlamentodaki tüm gruplar Türkiye’ye bir kere daha boyun eğmez ve planlandığı gibi Ermeni Soykırımı tasarısı 2 Haziran oturumunda parlamentoda görüşülür.

Büyükelçinin uyarısıyla ilgili yorumunuz nedir?

Bu tutumu inanılmaz buluyorum. Bir büyükelçi Almanya Parlamentosu’nu açıkça uyarabiliyor. Bunu kabul etmiyoruz. Hiçbir konsolosluk, hiçbir hükümet bizim parlamentomuzu tehdit edemez. Neyi tartışıp, neyi karara bağlayacağımızı bizim tasarrufumuzdadır. Umuyorum Sosyal demokratlar ve Hristiyan demokratlar sözlerinde durur ve konuyu sadece tartışmakla kalmayıp tasarının kabul edilmesi için oy verir ve yaşananların ne olduğunu tanımlarlar. Bu tanım da soykırımdan başka bir şey olamaz. Geç bile kaldık, geçen sene kabul edilmesi gerekiyordu. Fakat Sosyal Demokratlar, Türkiye’yle imzalanacak olan Geri Kabul Anlaşması konusunda bir engel olabileceğini düşündüler. Ama artık ertelemek mümkün değil.

Almanya Federal Meclisi’nin Ermeni Soykırımı’nı kabul etmesi ne anlama gelecek?

Bu soykırımı kabul etmek, sorumluluğumuzu tartışmaya açmak konusunda imkan verecek. Çünkü yaşananlar ayrıca Almanya’nın da sorumluluğundaydı. Almanya Monarşisi Türkiye’yle ittifak halindeydi; her türlü bilgiye sahip olmalarına rağmen soykırımı durdurmak için müdahale etmediler. Kendi tarihimizle yüzleşmemiz gerekiyor.

Almanya’nın soykırımdaki rolü hem Türkiye’de hem de Almanya’da gün geçtikçe daha çok tartışılan bir mesele. Bu tartışma kamuoyunda ne kadar yer buluyor?

Özellikle soykırımın 100. yıldönümünde bu konu çok konuşuldu. Fakat öncesi de var. 10 sene önce Hrant Dink’in Almanya’ya birkaç kere geldiğini, panellere katıldığını hatırlıyorum. Dink’le benim birebir de konuştuğum bir konuydu bu aslında. Yaşananların Ermeni Soykırımı olarak tanımlanması için ısrar edip etmeme konusunu konuşuyorduk. O, öncelikle tartışmayı açmanın daha önemli olduğunu söylemişti. Ama aradan 10 yıl geçti ve Hrant Dink öldürüldü. Bugün Ermeni Soykırımı demenin Hrant Dink’e karşı da bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden hem bu konuyu konuşacağız, hem de yaşananların soykırım olduğunu söyleyeceğiz. Bunu konuşmak başka bir nedenle de önemli. Ermeni Soykırımını, 20. yüzyılda işlenmiş ilk soykırım olarak kabul ediyoruz. Fakat Almanya, 1915’ten 11 sene önce işlenmiş başka bir soykırımdan da sorumlu. Bugün Namibya olarak bilinen ülke, Alman Güneybatı Afrikası isimli bir koloniydi ve 1904-1907 yılları arasında Almanya yerli Bantu halklarından Hererolara ve Hotanto halklarından Namalara karşı soykırım uyguladı. Ermeni soykırımının kabul edilmesi, Herero soykırımın da kamuoyunda tartışılmasına ve Almanya’nın bu soykırımı üstlenmesine neden olacak  diye düşünüyoruz. Verdiğimiz uğraşlar sonucunda Dışişleri Bakanlığı sonunda Herero Soykırımını kabul etti. Fakat bu yeterli değil, çünkü uzlaşma için henüz bir adım atılmadı.

Özellikle son dönemde, Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlalleri Almanya kamuoyunun da gündemine girdi. Fakat bir yandan, Avrupa Birliği ülkelerinin Geri Kabul Anlaşması nedeniyle Türkiye’de yaşananları göz ardı ettiğine yönelik eleştiriler var. Bir siyasi olarak, Almanya Parlamentosu’nun bu konuda bir özeleştiri yapması gerektiğini düşünüyor musunuz?

Evet bu özeleştiriyi vermek gerekiyor. Aslında Erdoğan ilk defa iktidara geldiğinde Türkiye’de de sol ve liberallerin desteğini aldı. Barış süreci vardı ve biz artık Türkiye’de yeni bir dönem başladığını düşündük. Ama burada yapabileceğimiz özeleştiri AB’ye üyelik süreciyle de ilgili olmalı. Biz Avrupa Birliği ve Almanya olarak Türkiye’nin AB’ye tam üye olması için yeterli çaba göstermedik. Bu çaba demokratik reformlara neden olabilirdi. Bu süreçte ısrar etmeyerek, üyelik sürecini inandırıcı bulmayarak Türkiye’yle ilişkiler konusunda büyük hatalar yaptık. Avrupa Birliği’ne tam üyelik yerine ‘ayrıcalıklı ortaklık’ sunmak hiçbir şey ifade etmiyor. Tüm bu süreç sonunda Türkiye’de daha da çok insan AB üyeliği fikrinden soğudu. Türkiye’nin tam üye olmasına izin vermeyip, bir yandan da onunla ‘Avrupa kalesini’ koruması için bir anlaşma yapmak ikiyüzlülükten başka bir şey değil. Türkiye’de otokrasinin yükselmesine bizim katkımız ne oldu? Geri kabul anlaşmasını imzalayarak Türkiye’de yaşayan demokratikleri, gazetecileri, muhalifleri satmış olduk mu? Demokrasiyi sattık mı? Yaşananlara göz mü yumduk? Bunları tartışmamız gerekiyor.