Halk Ekini İçinde VI – Yeşille Mavinin Horonunu Kuranlar

[ A+ ] /[ A- ]

Güngör ŞENKAL

Bu yazının, Anadolu’nun güzelliklerini görüp yaşamak, yazıya dökerek geleceğe aktarmak, bilinmesini yayın yoluyla sağlamak dışında bir ereği yoktur. Ayrıca, araştırmada kullanılan gözlem ve görüşme gibi yöntemlere karşın, bilimsellik savı da taşımaz.

Anadolu’nun renkleri üzerinde yaptığım araştırmaların bu yazımdaki durağı, Hemşinlilerin yerleşik olduğu Şana köyü olacak.

Artvin ili Hopa ilçesinin Noğedi (Kemalpaşa) beldesine bağlı Şana (Kaya) köyünün ilçeye uzaklığı 17 km.dir.

Geniş bir alana yayılmış olan köyün nüfusu, 670 kişi olarak tahmin ediliyor.

Köy sakinleri buraya, Hopa’nın Çavuşlu köyünden gelmiş olduklarını söylüyor. I. Paylaşım Savaşı yıllarında Fatsa’ya kadar sürülmüşler. Savaş sonrası, Şana (Kaya) köyüne geri dönülmüş. Fatsa’ya yerleşenler olduğu gibi, orada aile fertlerinin izini kaybedenler de olmuş.

II. Paylaşım Savaşı’nın sürdüğü 1940’larda, geçimini pirinç ve gazyağı ticaretiyle sağlayan bazı köy sakinlerinden yedisi, T.C. tarafından, Sovyetler Birliği’ne ajanlık yapmakla suçlandıktan sonra kaybolmuş .

Kökende, Kafkaslar ve Erzurum üzerinden gelen topluluğun bir kolunun Çamlı Hemşin’e, diğer kolunun ise Hopa ve Viçe (Fındıklı)’ye yerleştiği söyleniyor. Rusya’daki Hemşinliler Kazakistan tarafında yaşıyormuş. Selanik’ten gelme olduğunu söyleyenler de var. Doğruluğu
araştırma konusu.

Köy sakinleri Garbomoğlu (Karaibrahimoğlu ?), Vacolular, Sarhoşoğulları, Tataroğulları (Tatarlıkla alakalarının olmadığı söylendi), Gedoğlu gibi lakaplarla anılıyor.

Yaşlı kuşağın kendisini Hemşinli ya da Türk olarak tanımlamasına karşın, Ermeni olarak tanımlama genç kuşakta daha yaygın.

Geleneksel olarak konulan kadın adlarının başlıcaları Ayşe, Hatice, Hacula, Şeker, Çiçek, Fadime, Fatma, Gize…

Erkek adları ise Mehmet, Ahmet, Yaşar, Onur, Mahir, Devrim… Ancak, kendi aralarında, özgün Hemşinli adlarını kullanmayı sürdürüyorlar: Kote, Motol, Totol, Tolis, Abuli, Daduli, Paso, Alik, Tolik, Toşi, Çimiş, Pampuş, Bagi…

Şana’da Türkçe ve Hemşince konuşuluyor. Hemşince olarak adlandırılan dil, Ermeniceye yakın. Hemşinceye ilgi, bu dili anadili olarak edinmişlerin yanısıra, bilim çevrelerince de artmış durumda.

Dini inanç sistemleri, İslam’ın Hanefilik mezhebi üzerine kurulmuş. Vartevor gibi, eski inançlarının izlerini taşıyan kutlamaları da var. Kutsal ziyaret yerleri yok. Müslümanlaşmanın, Yavuz döneminde olduğu söyleniyor.

Dini önderleri (imam) diyanetten atanıyor. Dini inançları gereği kutlanan ramazan ve kurban

bayramının yanı sıra, bir de, 14 ocak’ta yapılan yeni yıl kutlamaları var. Kadınlar, yeni yıl kutlamasında bir evde toplanıyor, ancak o gece evde yatılmıyor; dışarıda ateş yakılıp mısır kaynatılıyor. İnanışa göre, o gece yatmayanın bir yıl boyunca uykusu gelmeyecek ( erken kalkacak ). Yeni yılda ahıra gidiliyor, ineklerin dışkıları yine ineklerin kafalarına sürülerek, birbirleriyle dolaşmaları ve kaybolmamaları dileniyor.

Yörede yaşayanların geçimi çay üretiminde yoğunlaşmış. 1960’lara kadar pirinç önemli bir geçim kaynağıymış. Ayrıca, tüketim fazlası mısır ve fasulye de satılmaktadır.

Köyde, 8 yıllık eğitim veren bir okul (ilköğretim) bulunyor. Çevre köylerin çocukları da okumak için buraya geliyor. Okuma oranı erkeklerde daha yüksek iken, şimdilerde bir denge sağlanmış. Köyün yaklaşık % 45’i üniversite mezunu. Bu oranın yüksek olmasında,
zorunlu eğitimin etkisinin olmadığı düşünülüyor.

Köyde bulunan sağlık ocağının 1990’larda kapatılmasıyla, Şana sakinlerinin kendilerine en yakın sağlık hizmeti kurumu ellerinden alınmış.

Kızlarla erkeklerin tanışması önceden görücü usulüyle oluyormuş ve büyüklerin eş seçmedeki kararı kesinmiş! Birçok kişi eşini evlendikten sonra tanımış. Şimdiki evlilikler daha çok tanışma ve sevme yoluyla. Evlenme isteği, genellikle anneye açılıyor. Önce
aileler tanışıyor, –duruma göre- söz kesiliyor, sonrasında yapılması düşünülen şeyler kararlaştırılıyor.

Anne ya da süt hakkı, az miktarda bir para olarak veriliyor.

Gelenekte, Tanrı adıyla kız isteme yok. Şehirlerde yaşayanlarda ya da dışarıdan evlenenlerde olabiliyor.

Düğüne davet, iki kişinin, evleri tek tek dolaşarak düğüne çağırması biçiminde oluyor. Davette, davetiyenin yanında bir şey vermek yok. Şana, küçük bir yer olduğundan kimin düğünü olduğu genellikle herkes tarafından biliniyormuş.

Gelin adayının kız arkadaşları ve yaşıtları ile düğün öncesinde kına yapılıyor.

Gelin evden çıkmadan önce, gelinin kardeşi veya amca ya da dayı çocuğu bir erkek, çeyiz sandığına oturuyor. Sandığa otur(tul)an çocuğun annesi-babası sağ olmalı ki, gelinin şansı kötü gitmesin.

(Erkek tarafından) sandığı almaya gelenler, çocuğa para veriyor. Verilen parayı artırmak için kız tarafından, Sandık kalkmıyor! deniyor. İstenilen miktardaki parayı alan çocuk sandıktan kalkıyor.

Düğünün yapılacağı erkek evine ilk girecekler, yani kız tarafı, düğün sofrasına oturulmadan önce bazı isteklerde bulunuyor.

Girişe kırmızı halı serdiriliyor, kapıya bıçak saplayıp para isteniyor; ‘bıçak çıkmıyor’ denerek, para artırılıyor. Anlaşma sağlanınca da, erkek tarafından kişilerce kız evinden habersizce
alınan bir bardak, içine pirinç doldurularak gelinin ayağının altına koyuluyor. Gelin uğurlu gelsin diye bardak geline kırdırılıyor. Bereket getirsin diye de, gelenlerin üzerine pirinç
saçılıyor.

Kız tarafından gelen erkekler, düğün sofrasına önce oturuyor. Kız tarafının istediği kadar rakı, baklava, fındık, tavuk, turşu, ekmek getiriliyor. Bu istekler yerine getirilmezse, kızı alıp
götürürlermiş!

Kız, düğün (erkek) evine girerken, istediği büyüklükte bir inek kendisine ayrılıyor. İneğin kulağından küçük bir parça kesilerek geline veriliyor. Geline ait olduğu belli olsun diye ineğe
konan bir işaretmiş.

Kız tarafından gelen kadınlar ayrı bir sofraya oturuyor. 2-3 ekmeği üst üste koyup bıçak batırıyorlar. Bu masaya çağrılan damat, bıçak kesmiyor, diyor. Kadınlar, kendisine para veriyor ve bu, damat yeter diyinceye kadar tekrarlanıyor. Geleneksel köy düğünleri bir gün sürüyor.

Önceden, erkek çocukların sünneti yaylalarda yapılırmış ve o zamanlar sünnetçiler köylere gelirmiş. Sünnet yaşı genellikle 5-6 dolayında. Gelenekte, sünnet çocuğuna padişah kıyafeti giydirmek yokmuş.

Günümüzde şehirlerde yaşayan Şanalılarda, padişah kıyafeti giydirmek de, atla ya da arabayla gezdirmek de söz konusu olabiliyormuş.

Şanalı Hemşinlilerin söylediği bazı atasözleri şöyle:
ʺSakal dediğin tüydür, huy yine eski huydur!ʺ

ʺKuşine gotaa uniyin şimin içye ne / Senin kapın varken başkasının kapısında ne işin var.

ʺCevukan ellesana laşesan deyep kaça aşığ unim deyina memal memal / Çevuka’ya
çıkınca ağaçtan yaprak kopar, sevdiğim var diye, bir daha, bir daha geriye bak.

ʺKa avelit boçe şidg (yetaşa) perna / Onunet gella vağeçesta / Kız süpürgenin sapını
düzgün tut / Adın çıkar korkmuyor musun?

ʺBen yaylaya giderken buldum yirmi beş kuruş.
Ola sigara içme, tanesi elli kuruş.

En bilinen türkülerden bazılarına örnek olarak şu dörtlükleri yazdırdılar:
ʺBir muhlama yaparduk
Tava delik yağ da yok
Buyurun misafirler
Ev daracık yer de yok
***
ʺMoninive eleğum
Monimole vatağum
Entin gonçoğ monçoun
Govu bes tarmonoğum

Ağaca çıkacağım
Dallarını dökeceğim
Karşıda türkü söyleyen erkekleri
İnek gibi doyuracağım
***
ʺKa kudadin erzevin
Kıramitin parçanin
Merni anku neşollun
Şoğvik anu parçanın

Babanın bahçesinde
Kiremit parçaları
Ölsün senin nişanlın

Toplayalım onun parçalarını
***
Hoca çıktı camiye
Topladık kaşıkları
Hoca sevap istersen
Kavuştur aşıkları

Hemşinlilerin belli başlı halkoyunlarını Ermeni barı ( Atabarı ), Cilveloy, Koçari ve Hemşin düz horonu oluşturuyor.

Düğün ve diğer eğlencelerde kullanılan geleneksel enstrümanları kaval, davul, zurna ve son yıllarda, özellikle de son 10 yılda tulum oluşturuyor.

Erkekler genellikle cepken, kara lastik veya mest giyiyor ve şapka takıyor. Şalvar giyilmiyor.

Kadınlar ise başlarına yazma ya da şaf (bir başörtüsü türü, özellikle düğüne ya da özel bir yere giderken) takıyor, yelek giyiyor. Peştemal ise önceden varmış, günümüzde kullanılmıyor.

Geçmişte kısa süren birkaç istisna dışında, ağalık kurumuna rastlanmıyor. Töre cinayeti ve kan davası gibi ilkel dönem adetleri de yokmuş. Gelenekte, büyüklerin yanında çocukların kucağa alınması ve sevilmesi ayıp karşılanıyor. Eşler, ister evde olsun ister dışarıda, birbirinin adını söyleyerek konuşamıyor.

Şana’da yaşayan Hemşinlilerin yemek kültüründe şu yemekler yer alıyor: Karalahana yemeği, karalahana sarması, turşu kavurması, terter (kavrulmuş, sarımsaklı karalahana yemeği), abur (karalahana, mısır unu ya da gorgut/korkot ve fasulye ile), zargeniç, gayşoğ
(barbunya, lahana ve içyağı ile yapılıyor), muhlama, mısır ekmeği, turşu kavurma, hamsi (=kapşin) pilavı, hamsi tava…

Şana köyünde yaşayanlar çevrelerini Çartinoğe, kemarin pose (pose=düzlük; pos=düz), marnininoğe (oğ=sırt/yamaç), topunetsoğe (bir tarla adı), siyoğnut (sarmaşık / bir tarla adı), ket (=dere) diye adlandırıyor.

Yörede yaşayan kuşların adlandırılması ise şöyle: Kuku (baykuş), atmaca, porsuğ (karatavuk), karga, yarasa…

Şana ve çevresinde tsvağ (karayemiş), tomun (erik), donts (armut), ğentsor (elma), tuz (incir), Ğavuğ (üzüm), mondayna (mandalina) gibi meyveler bulunmakta.

Yörede yetişen sebzeler ise Laust (mısır), lobiya (fasulye), lilig (domates), Ğiyar (hıyar/salatalık), poncar (lahana), patlıcan, biber, kartopi (patates), soğ (soğan) vd. oluşuyor.

Araştırma yaptığım Şana köyü de içinde olmak üzere, bölgede yaşayan Hemşinlilerde demokrasi bilinci oldukça gelişmiştir. Bundan dolayı da Hemşinlileri, hak arama mücadelesinin ön saflarında her zaman görmek olasıdır.

(Hemşince sözcüklerde, Hemşince bilmememden dolayı yapmış olabileceğim yazım yanlışlarından dolayı, Hemşinlilerin ve okurların hoşgörüsüne sığınırım.)

Kurşun Kalem, İki Aylık Edebiyat Dergisi, Sayı 15, Ocak – Şubat 2012