Halklar Konuşuyor Sempozyumu Sonuç Bildirgesi

[ A+ ] /[ A- ]

“Halkların Buluşması 4: Halklar Konuşuyor” sempozyumunda halkların yaşadığı sorunların aynı, benzer ya da farklı oluşuna karşın, çözümünde ortaklaşmanın önünde engel olmadığının net olarak göründüğü vurgulanmış, ortaklaşılmış ve aşağıdaki sonuç bildirgesi oluşturulmuştur:

Bizler farklılıklarımızla yan yana, kardeşçe, barış içinde, insanca ve onurumuzla yaşamak isteyen “çoğunluğuz.” Bu coğrafya, halkların kardeşçe yaşadığı bir cennet olabilecekken bizi cehennemde yaşamaya mahkûm etmek istiyorlar. Bunun için önce halkların kardeşliğine, dostluğuna saldırıyorlar. Zenginliğimiz olan farklılıklarımızı kullanarak aramıza kin ve nefret tohumları ekiyorlar. Yakın tarihimizdeki kitle katliamları, faili meçhul cinayetler, infazlar, linç girişimleri toplumsal hafızamızda onarılması güç izler bıraktı. Yanı başımızda da; Bosna’da, Kafkasya’da, Ortadoğu’da halkları birbirine kırdıran emperyalizm, çıkarları gereği halkların kardeşliğine karşıdır.

Kimi zaman halkları yok sayarak, aşağılayarak, kimi zaman farklılıklarımızı kardeş kavgasına dönüştürerek çıkarlarını korumak istiyorlar ki onların çıkarları biz halkların felaketidir. Bugün bir kez daha yaratılmaya çalışılan savaş ve şiddet ortamına karşı çıkmanın tek yolunun barış ve kardeşlikten geçtiğine inanıyoruz. Tüm bu zenginlikleri bizler yaşatıyoruz ama kaderimiz ortak, yok sayılıyoruz. Farklı hakların bir arada iş yapma kültürünü geliştirebilmesi, “birbirini tanımasının”, halkların birbirini tanıması kardeşliğin ve dostluğun ilk adımıdır diyerek, bu toprakları halkların kardeşlik bahçesine dönüştürmek için, halkların ortak mücadelesini geliştirmek istiyoruz.

Bu barışçı çaba, gelecek nesillere farklılıklarından arındırılmış bir ülke yerine, tarihi ve kültürüyle barışık bir ülke bırakmanın sorumluluğuyla atılmış uzun soluklu bir adımdır. Bu güzel topraklara rengini veren her halkı, bizimle aynı özlemi paylaşan tüm kurumları, aydınları ve sanatçıları Halkların kardeşliği çerçevesinde birlikte olmaya ve mücadeleyi ortaklaştırmaya davet ettiğimiz bu sempozyumda;

*Hemen her halkın yaşanmışlıkları içinde ortak acıların olduğu, ortak acılardan geldikleri,
*Benzer felaketlerin yaşandığı,
*Yaşadıkları topraklara güzellikler katan halkların yağma ve uluslaşma adına katledildikleri,
*Bütün olan-bitenin emperyalist – sömürgeci politikaların sonucu gerçekleştiği,
*Anadolu’nun kadim halkları ve zorla yurtlarından edilerek sonradan yerleşenleri ile üzerinde yaşayan bütün halkların yurdu olduğu,
*Düşmanlık ve ötekileşme yaratmadan yaşamın mümkün olduğu,
*Eşitlik temelinde özgürce bir yaşamın iradi olarak gerçekleştirilebileceğine olan inanç,
*Anayasada halkların varlığının talebi ile bütünlük kazanan taleplerin ortaklaştığı,
*Amaçlar için mücadelenin ortaklaşması gerekliliği konusunda tereddüt olmadığı bir kez daha netleşmiştir.

Halkların yaşadığı sorunlar ve çözümlerine ilişkin olarak sempozyumda söz alan katılımcılar aşağıda belirtilen görüşleri dile getirmiştir:

Apoyevmatini Gazetesi’nden Mihail Vasiliadis gayrimüslim azınlıklara karşı cumhuriyet döneminin başından beri bir eritme politikası uygulandığını, bu politikanın özellikle Kıbrıs sorunuyla birlikte daha da şiddetlendiğini, Rum nüfusun azalmasına karşı bir çözüm olarak devletin hiçbir mütekabiliyet gözetmeksizin Rum Ortodoks kişilere oturma ve çalışma hakkı tanımasını önerdiğini ifade etti.

Jıneps Gazetesi’nden İnci Hekimoğlu, bilinen en eski soykırımın Çerkes soykırımı olduğunu, sürgün geldikleri bu topraklarda da bir kaç kez daha sürgüne uğrayarak, darmadağın edildiklerini hatırlattı. Tarihlerinden kaynaklanan bu özel sorunların kimlik mücadelelerine farklı biçimlerde yansıdığını belirten Hekimoğlu, etnik, inanç, cinsiyet, cinsel yönelim gibi hiç bir konuda ayrımcılık yapmayan, özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik, yepyeni bir anayasa talep ettiklerini vurguladı.

Nor Zartonk adına konuşan Garem Aram Kapril, halklara yönelik baskıların aynı zamanda ekonomik boyutu da bulunduğunu belirterek Ermeni vakıflarının mallarının ve hukuki haklarının iade edilmesi gerektiğini, bunun yanı sıra eğitim alanında da birçok sorun yaşandığını, Ermeni okullarında öğretmen ve öğrenci bulmakta sorun yaşandığını, ders içeriklerindeki ırkçı ve ayrımcı söylemlerin Ermeni öğrencilerde bir kimlik travması yarattığını ve ders kitaplarının bu ırkçı söylemden arındırılması gerektiğini vurguladı.

AKA-DER adına konuşan Altan Açıkdilli, halkların yaşadığı baskının ulus devletten kaynaklandığını, ulus devletin halkların inkârı üzerine kurulu olduğunu, Kemalizm’in aşılmasının bu sorunun çözümünde önemli bir adım oluşturabileceğini söyledi. Anadolu’da halklar mozaiğinin, halklar hapishanesine çevrildiğini, herkese bir deli gömleği olarak “Türk kimliği”nin giydirildiğini, mücadelenin, halkların örgütlülüklerini geliştirmelerinin bugün bir zorunluluk olduğunu ve tüm halkların mücadelelerini ortaklaştırmaları gerektiğinin altını çizdi.

Bir Yaşam Dergisi’nden Mahir Özkan Hemşinlilerin kamusal alanda yeterince bilinmediğini, dillerinin ciddi tehdit altında bulunduğunu, dil sorununun çözümü için üniversitelerde halkların dillerinin araştırılmasına ve eğitimine yönelik bölümler açılması gerektiğini dile getirdi.

Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku adına konuşan İstanbul 1. Bölge bağımsız milletvekili adayı Sebahat Tuncel dile getirdikleri sorunların sadece Kürt halkına özel olmadığını, Kürtlerin yaşadığı sorunların diğer halkların yaşadığı sorunlarla büyük ölçüde aynı olduğunu, devletin bu taleplere bir bölünme korkusu içerisinde yaklaştığını, talep edilen hakların bölünmeye değil eşit ve özgür bir şekilde bir arada yaşamaya katkıda bulunacağını belirtti.

Karadeniz İsyandadır adına konuşan Eren Dağıstanlı hidroelektrik santrallerin Karadeniz Bölgesinde yarattığı çevresel yıkımın yanı sıra yörede kültürlerin var olmasının zaruri koşullarını ortadan kaldırmasından dolayı çok kültürlülüğü de tahrip ettiğini ifade etti.

Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı adına konuşan Kamil Aykanat, Aleviliğin tek bir boyuta indirgenemeyecek kadar geniş bir kültür olduğunu belirterek Alevilerin ritüellerinin ibadet olarak kabul edilmemesine, devletin Sünni eksenli bir yapılanmayı sürdürmesine, Alevilerin devletin kurumsal yapısından ve eğitim sisteminden dışlanmasına karşı çıktıklarını ifade etti. Cemevlerine yasal statü tanınmasının, Diyanet İşleri Başkanlığının lağvedilmesinin ve zorunlu din derslerinin kaldırılmasının çözüm yolunda önemli adımlar olacağını vurguladı.

Mezo-Der adına konuşan Muzaffer İris Süryanilerin Lozan Anlaşması’nda gayrimüslimlere tanınan azınlık statüsünden yararlandırılmadıklarını, kamu görevlerinde kendilerine ayrımcılık uygulandığını, kendilerine yönelik baskının yurtdışına göçlere yol açtığını, her şeye rağmen geri dönmek isteyenlerin olduğunu ancak bunların önüne de sistematik engeller çıkarıldığını ifade etti.

Laz Mektebi’nden Selma Koçiva her kültürün kendine özgü mücadele koşullarının olduğunu, Laz mektebinin halkın ciddi bir talebi üzerine kendiliğinden geliştiğini Laz mektebini örgütlü bir şekilde sürdürmek için ellerindeki tüm imkânları kullandıklarını ve gereken her türlü olanağı yaratmaya çalıştıklarını belirtti.

Gola Kültür Sanat Ekoloji Derneği adına konuşan Refika Kadıoğlu, Lazların asimilasyonunun diğer halkların geçtiği, benzer birçok süreçten sonra son ve en güçlü darbenin çay tarımının bölgeye girmesiyle birlikte gerçekleştiğini ve halkın toprakla ilişkisinin kesildiğini, kimlik mücadelesi konusunda Lazların kendi içlerinde de ciddi farklılıklar bulunduğunu, kendi çalışmalarında Lazların kendilerine düşman gösterilen halklar ya da kesimlerle buluşmasına ve ilişki kurmasına öncelik verdiklerini ifade etti.

Gürcü Kültür Merkezi adına konuşan Fazlı Kaya kendi dillerini, kimliklerini ve kültürlerini yaşatmak için asimilasyona karşı demokratik mücadele yolunu seçtiklerini, asimilasyona karşı dil, kültür, kimlik mücadelesinde anadil’de eğitim, TRT’de Gürcüce yayın hakkı, tüm halkların dillerinin, kültürlerinin ve kimliklerinin güvence altına alınacağı bir demokratik anayasa hazırlanması taleplerinin olduğunu, bunların hayata geçirilmesi için demokratik örgütlenmelerini yaratmaya çalıştıklarını ifade etti.

Pomaklar Derneği Girişiminden Ali Testici, kendi kültürlerinin kamuoyunda yeterince tanınmadığını ve devlet tarafından da görmezden gelindiğini, kendi kültürlerini yaşatmak için bir dernek kurmaya çalıştıklarını ancak bu konuda ciddi tehditler aldıklarını belirterek, tüm halkları kapsayacak bir özgürlük ortamı yaratılmasının kendilerini ifade etmek için son derece önemli olduğunu vurguladı.

Ve karanlıklar senaryosunu parçaladığımızda
Bütün şarkılarda kendi dilinde
Şu nakarat dillenir
Bütün Halklar Kardeştir.”
(Bekir Kilerci)